Geçtiğimiz haftalarda, ard arda maden faciaları yaşadık. Bu facialar belki can almadı, coğrafyamızda alışkın olduğumuz üzere, ancak birkaç nesle etkisi sürecek çevre tahribatı yarattı.
Giresun-Şebinkarahisar ve Balıkesir-Ayvalık’ta iki hafta arayla maden atık barajları çöktü, siyanürlü atıklar suya, toprağa karıştı...
18 Kasım’da Giresun Şebinkarahisar’da Nesko Madencilik’e ait atık depolama barajı çöktü. Facianın boyutlarını TEMA’nın tepeden görüntüleyen videosunun sosyal medyada yaygınlaşmasıyla öğrendik.
İkinci maden atığı felaketi 12 Aralık’ta Ayvalık’ta yaşandı. Karaayıt Köyü’nde, Bilfer Madencilik ve Turizm’e ait demir cevheri zenginleştirme tesisindeki atık dağı çöktü. Ayvalık’ta sulama için kullanılan, içme suyu da sağlayacak olan Madra Barajı’na zehirli atıklar karıştı. Bu maden atık dağının bu yıl içinde 2. çöküşü...
Karaayıt köyünün meralarına el konarak yapılan demir cevheri zenginleştirme tesisine itiraz edilse de “ÇED olumlu” raporu verilmişti... Karaayıt köyünün içme sularında arsenik seviyesi yükselirken Madra Barajına sıfır konumundaki bu tesisten bölgeye sulama yapılıyor ve yakın gelecekte Ayvalık’ın içme suyunun buradan sağlanması hedefleniyor.
Farklı coğrafyalarda, peş peşe yaşanan bu felaketler, mevcut maden tesislerinin yeri, güvenliği ve denetimindeki ağır sorun ve tehlikeleri bir kez daha gündeme getiriyor.
Şebinkarahisar’daki maden atığı barajı patladıktan sonra Nesko Madencilik’in faaliyeti durduruldu ve en üst seviye para cezası olan 13 milyon TL kadar bir ceza kesildi. Ancak bu ceza, bölge halkına ve yaşama verilen zararın yanında komik bir rakam. Atık barajından ne kadar zehirli atığın sulara, toprağa karıştığı muamma... Bölgede buğdaydan baklaya, cevizden elmaya, her türlü tarım ürünü yetişiyor ve Türkiye’nin her yerine dağılıyor... Yaşanan felaket belki bir bölgeyi kapsıyor ama etkisi tüm ülkeye yayılıyor.
Örneğin Kazdağları’nda 0,7 gram altın çıkarmak için 1 ton toprağı patlatıp siyanürlü sularla yıkıyorlar. Atıklar için baraj büyüklüğünde havuzlar oluşturuluyor... Madencilikte korkunç miktarlarda su da tüketiliyor.
Yerel halklar, doğal sezgileriyle bu atık tesislerinin, hatta madenlerinin coğrafyalarına yapılmaması için mücadele ediyorlar. Binyıllardan gelen sezgileri ve deneyimleri ile hangi alana ne yapılırsa başlarına gelebilecekleri önceden kestirerek engel olmaya çalışıyorlar. Gerek mahkemelerle, ÇED toplantılarıyla ve fiili eylemlerle bunları durdurmak için mücadele ediyor. Ve sermaye sınıfı adına bunu bir “beka sorunu” algılayan devlet, mahkemeleri, askeri, polisi, toması, topu tüfeği ile halkın karşısına dikiliyor.