“İstanbul Sultanbeyli’de bulunan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Cemevi’ne 18 Ocak gece saatlerinde kapıları kırarak giren kişi ya da kişiler yerlere çarpı işareti atarak “Bitmedi”, “Öl” gibi yazılamalar yaptılar. Camları ve kapıları kırılan cemevinin eşyaları dağıtıldı. Bağış kutusu kırılarak içindeki paralar çalındı.
Saldırıya ilişkin Cemevi Başkanı “Bunun hırsızlık mı yoksa son yaşanan siyasi gerilimlerden dolayı yapılan bir provokasyon mu olduğu inceleniyor” dedi.
Bu haberleri ne kadar sık okur olduk değil mi? Yapılan açıklamalara bakılacak olursa bu kınamaların dinci faşistleri durdurmayacağı kesin. Emekçi mahallelerde Alevilerin evleri işaretleniyor. Ve bir halk Maraş’ı, Sivas’ ı yaşamışsa artık “ Biraz sakin olalım, devlet saldırmak için bahane arıyor zaten” diyemez. Dedelerden tutun da Alevi örgütlenmelerinde yöneticilik yapanlara dek gördüklerime, “neden sokakta bir çağrı yapmıyorsunuz, ne bekliyorsunuz” dediğimde bir cevap alamıyorum.
Ben alevi bir ailede doğmuş bir komünistim. Liseye gidene dek devletin resmi olarak tanıdığı sünni islam inanç ve kültüründen farklı bir inanca sahip olduğumuzu farketmedim. Çünkü sünni komşularımız bize oturmaya geldiklerinde rahatlıkla namazını kılar ve biz saygıda kusur etmez, oturuşumuzu düzenler, televizyonun sesini kısar sabırla ibadet yapışını izlerdik. “Bizden olmayanları” ötekileştirmez, farklı bir duygu beslemezdik. Onlar her seferinde “çok iyi insanlarsınız bir de namazınız olsa cennetliksiniz” dese de, tebessüm etmeyi yeterli bulurduk.
Lise yıllarım sanırım küçük çaplı da olsa bir şeyleri farkettiğim yıllar oluyordu. Din dersinde abdest almayanların, namaz kılmayanların, ramazanda oruç tutmayanların derhal dine döndürülmesi gerektiği ile ilgili şeyler okunur ve dine döndürülmeden “bu insanların eş olarak bir müslümana seçilmeyeceği, yemeklerinin yenmeyeceğini” dinlerdik. Bu kitapların hedef olarak bizi gösterdiğini fark ettiğim andan itibaren, hayatımda hiçbir şey eskisi gibi süremedi… Evet yemeğimiz yenmiyordu. 12 İmam Oruçları sonrası komşulara dağıttığımız aşurelerimiz kapımızın önündeki çöpten çıktığında annemin hayıflanışı kulaklarımdadır hala. Devletle ilişkimiz hep baskı üzerine kurulduğu için en fazla küfür olarak komşularımızı kastedip “Jandarmanın karıları” der ve giderdi…
Yıllar geçti... Dünyaya daha geniş bir pencereden bakmanın zorunluluğunu kavradım. Alevileri baskı altına almaya çalışanların Kürtleri de yok etmeye çalıştığını, işçi sınıfı içerisinde dil ve din farkını kutuplaştırıcı bir bakışla sunarak sermaye sınıfının fabrikalarının işlemesini, zenginliklerine zenginlik katmalarını güvence altına aldıklarını gördüm.
İşçi sınıfı kaynıyor, geleceksizlik ve örgütsüzlük işçi sınıfını arayışlara itiyor. Sendikaların çerçevesinden düne kadar çıkmayanlar, bugün sendikalara baskı uyguluyor ve sözleşmelerde nelerin olması gerektiğini vurguluyor. İşçi sınıfı patlamaya hazır bir bomba gibi. En küçük bir gelişme pimini çekebilir.
2020 yılında çelişkilerin keskinleştiği ülkeler arasında Türkiye, ayaklanmanın kesin gözüyle bakıldığı ülkeler arasında. Fabrikalardaki işçilerden yahut sokaktan geçen herhangi birini çevirdiğinizde, bir çoğu bunu biz sormadan söylüyor. İşçilere gittiğinizde yalnızca ne kadar maaş alıp, fabrikanın 6 ayda ayakkabı-pantolon verip vermediği soruları çoktan geride kaldı. İşçilerle tanışma toplantısı için gittiğimiz bir bölgede çatık kaşlı, deneyimli olduğu kadar yüzündeki yaralarıyla geçirdiği iş kazaları belli olan ağır sanayi işçisi hiç beklenmedik bir noktadan başlıyor sohbete: “Üniversite kantinine niye zam getiriyorsun ki fakir fukaranın çocukları gidiyor o okullara. Aç mı kalsın çocuklar.” Boks eldiveni giymişçesine şişkin ellerini masaya vurarak: “Yıllarca MHP’ye oy verdim. Takım tutar gibi parti tutulmaz. İşçi kesiminin bir tane partisi olur” (eline uzattığımız broşürü göstererek) “20 yıldır aynı işte çalışıyorum. Ustayım. Ne gerekiyorsa yaparız, yola çıktıklarımı asla tek bırakmam”...
İşçi sınıfı yaşadığı sömürünün de, bu sömürünün sistemden kaynaklandığı da ve mücadele etmesi gerektiğinin de farkında. İşçi sınıfının yol göstericiliğinde Aleviler dahil tüm ezilen kesimler sömürüden kurtulmanın yolunu bulacaklardır.
Mücadele Birliği Okuru Bir Emekçi