Sosyal medya, her gün içerisinde dolaştığımız, parkında oturduğumuz, kıyısında denizini izlediğimiz bir acayip dünya... Türkiye’de nüfusun %67’sini oluşturan 54,3 milyon kişi internet kullanıyor. Azımsanacak bir rakam değil bu, sırasıyla gençler, orta yaşlılar ve ‘yeni’ yaşlı kuşaklar, ‘54,3 milyon’ kişi.
Sosyal medyanın insanlar tarafından kullanımını gözlemlemişizdir hepimiz, fanatik futbolseverlerinden, fotoğraf sanatçılarına, hayvan hakları savunucularından, aktivistlere, gençlere, emekçilere kadar büyük ve geniş bir kitleyi kapsıyor sosyal medya. Ve artık bu insanlara, klasikleşmiş bir söylemle ‘tek tıkla’ ulaşabiliyoruz. Hepimizin bir sosyal medya hesabı var. Instagram, Twitter, Facebook vesaire vesaire... Kendimize hiç şu soruları soruyor muyuz peki? Sosyal medya hesabımı (herhangi birini) ne kadar yararlı kullanıyorum, bu hesabı açmam ve kullanmam için hangi sebepler doğdu, bu sebepler nedir, bu sebepler bir yana, şu an niçin kullanıyorum? Kendimize sorduğumuz bu sorulara kendimizi tatmin edici cevaplar vermeli ve kendimize verdiğimiz bu cevapların doğruluğundan emin olmalıyız.
Türkiye nüfusunun %67’si internet kullanıyor demiştik. Burjuva partilerin, faşist örgütlenmelerin yapacakları etkinlikleri sosyal medya aracılığıyla paylaşmaları, kendilerini tanıtmaları... Son dönemde seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte en yoğun seçim propagandası yapılan yerler; meydanlar ve sosyal medya platformları oluyor. Eğer bir özeleştiri verecek olursak; onların bizlerden daha etkili propaganda yaptığını, sosyal medyayı daha etkin kullandıklarını kabul edebiliriz.
Peki biz sosyal medyayı neden daha etkin kullanamıyoruz? Öyle ki faşist örgütlenmeler, emekçi semtlerde her attığı adımın tweetini atıyor, paylaşımını yapıyor. Bir nevi, ‘gövde gösterisi’nin yanı sıra, “Hey, baksanıza, biz buradayız.” diyor. Tabii ki kastettiğimiz şey sosyal medya devrimciliği değil, emek harcayarak yaptığımız şeyleri insanlara duyurabilmek, bunun propagandasını gerçekleştirebilmektir. Bir örnek verecek olursak, aktif çalışma yürüttüğümüz bir semtte yaptığımız faaliyetleri orada yaşayanlar her zaman görüyor. Sadece işe gidip gelirken kafalarını çevirip okudukları, beş-altı saniyelik bir zaman dilimi içerisinde. Fakat bizim yaptığımız şeylerin beş-altı saniyelik bir değeri olmamalı. Bunların sosyal medya aracılığıyla duyurusu yapılmalı, hiçbir ilgisi olmayan insanların ana sayfasına düşmeli, dikkat çekmeli, insanlar yaptığımız şeyi zaman tünelinde gördüğünde “Ya bunlar da kim?” diye sormalı. Yaptığımız şey, yaptığımız yerde kaldığı sürece sadece yerelde etki yaratabiliriz, bu da devrimci çalışma için -o- yerelde kısır bir döngü anlamına gelmektedir.
Kısacası dostlar, emek vererek, zamanımızı harcayarak yaptığımız şeylerin, yürüttüğümüz faaliyetlerin değerinin farkına varmalıyız. Bunları sadece yapmak için yapmamalı, ajitasyon-propaganda için de yapmalıyız ve elbette yaptığımız çalışmaları, görüşlerimizi, yayınlarımızı ve yazılarımızı sosyal medyada etkin bir şekilde bizi tanıyabilecek kitleye ulaştırmalıyız. Bu bir eleştiri yazısıdır ve herkesin aslında ‘tek tıkla’ yapabileceği şeyleri yapmamaları hantallığına küçük bir uyarıdır.
İstanbul’dan DÖB’lü bir öğrenci