Tüm dünyanın baş gündemine oturan, kapitalist sistemin gerçek yüzünü gözler önüne seren pandemik bir salgın; koronavirüs... Namı diğer Covid-19...
Tüm dünyada her kesimden insan, bu sistemin miadını doldurduğunu, kapitalizmin daha fazla sürüp gidemeyeceğini fısıldaşmaya, ardından yüksek sesle konuşmaya başladı. Kapitalizm, kendini önsüz, sonsuz ve değişmez bir sistem olarak gördüğü rüyalarından uyanmış varlık-yokluk savaşı verirken, yıkılıp parçalanacağı, tarihin çöplüğüne yollanacağı gibi sanrılı kabuslar görmeye başladı.
Tarihin dayattığı gerçeklik, tam da bu kabuslardaki gibi. Ve hiç de uzak bir geleceği ya da bir distopyayı işaret etmiyor. Son aylarda yaşadığımız virüs salgını, kapitalist sistemin bunun önünü almada nasıl yetersiz olduğunu , sosyalist eğilimi olan devletlerde ise virüsle nasıl başa çıkıldığını gösterdi. Türkiye’de ise evde kalma çağrıları karşısında işçilerin önlem alınmaksızın çalışmaya mahkum olduklarını, ücretsiz izinlerin, kira, fatura, kredi, vergi ödemelerinin durdurulmasının söz konusu olmadığını gördük. Bununla birlikte bu tablonun eğitimi nasıl etkilediğine bakalım.
Öncelikle EBA TV’den bahsetmeliyiz. Eğitim sistemini o kadar iyi özetliyor ki. Derslerden önce ilahiler okur, Menderes'in idamını izletirler, yirmi dakikalık ders günü yapıp her derse 4 dakika ayırırlar. Ortaokul ve lise öğrencileri EBA TV’yi ciddiye bile almadı. Bundan sonra esas yükseköğretime bakalım. Devletin tesisleri yokmuşçasına öğrenci yurtlarının karantina bölgesi yapılıp umreden dönen insanların yerleştirildiğini, yurdu tek gecede boşaltmak zorunda kalan öğrencilerin mağdur edildiklerini gördük. Kimi yurtlarda öğrencilerin eşyalarının koridorlara yığıldığını gördük. Özel yurtlarda ise öğrenciler, kalmasalar dahi toplam ücretin yüzde otuzunu ödeyecek.
YÖK başkanı bu sene bahar döneminin yalnızca uzaktan eğitim şeklinde olacağını, yüz yüze eğitim olmayacağını, bu şekilde sunulamayacak olan derslerin ise yaz aylarında tamamlanacağını açıkladı. Ancak öğrenciler bunun hiç de verimli bir yöntem olmayacağını baştan biliyorlar. Birçok üniversitenin ders ve sınav takvimi belirsiz kaldı, online eğitime başlayan üniversitelerin birçok öğrencisi internet erişimi sıkıntısından dolayı bundan faydalanamadı. Sürekli çöken sınav portalları öğrencileri mağdur etti. Kimi öğrenci ise yazın derslere devam edilecekse, zorunlu stajların nasıl yapılacağını sordu, yanıt bulamadı. Yani görünen o ki geleceksizlik ve kriz içinde boğuşan gençliğin kaygıları katlanarak artıyor. Buna karşılık YÖK, isteyen öğrencilere bahar yarıyılı için kayıt dondurma hakkı verdi. Nasıl çözüm? Korkunç. Buna yanıt olarak bir öğrenci diyor ki: “Biz bunlara alışkınız. Maaşın yetmiyorsa kendini öldür. Çocuklarına bakamıyorsan kendini yak. Eve para götüremiyorsan kendini as. Ülkemde sorun çözme yöntemi bunlar.” Yine görüldüğü üzere bu gerçek dışı çözümler artık gençliği şaşırtmıyor bile.
Karantina yurdu olan yurtların öğrencileri eşyalarının akıbetini sorduğunda onlara cevap verilmedi. KYK genel müdürlüğü resmi bir açıklama bile yapmıyor. Ancak karantinadaki insanların öğrencilerin eşyalarını kurcalayıp kullandığına dair fotoğraf ve videolar sosyal medyada dolaşıyor.
Online eğitimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için operatörler ile anlaşma yapılarak öğrencilere ücretsiz internet sağlanmadı. İnternet paketi yapmak online eğitim için yeterli değil.
YDS, Yök-Dil ve ALES sınavları ertelendi ve yüksek lisans yapmak isteyen öğrencilerin karşısında belirsiz bir süre var. Sınavların ertelenmesi, başvuru süreleri yüzünden birçok öğrenciyi mağdur etti.
Yazın devam edecek dersler için öğrencilere barınma imkanı sunulacağı konusunda açıklama yapılmadı.
Öğrencilerin karşı karşıya olduğu bu tabloya bakınca, kapitalizmin çürümüşlüğünün onun tüm kurumlarına sirayet ettiğini apaçık görüyoruz. Bu sistem artık hiçbir yanıyla çözüm üretemediği gibi sorun üretmekten başka bir işlev görmüyor. Varlık yokluk savaşı verirken doğayı ve tüm canlıları yıkıma sürüklemekten başka bir şey yapmıyor. Görünen o ki toplumun çelişkilerini sınıf savaşımında görmeyip eğitim ile her şeyin düzeleceğini düşünenlere soracak bir sorumuz var: Hangi eğitim?
İstanbul’dan Bir DÖB’lü