Emperyalist-kapitalist sistemin sıçramalı bir çöküş evresi içinde olduğundan, yüzyılımızın ayaklanmalar ve devrimler yüzyılı olduğundan bu yayında ve geçmişte çokça bahsettik.
Bunun yanında dünyayı kökünden sarsan bu devrim ve sıçramalı çöküş dalgasının, coğrafyalarımızda da açıkça somut bir gerçekliğe büründüğüne; açlık, sefalet ve işsizliğin yarattığı hoşnutsuzluğun yönetilemiyor oluşundan ve egemenlerin buna verecek cevabı olmamasından dolayı rahatsızlığını az da olsa belirten herhangi bir kitleye veya şahsa acımasızca bir terörle saldırıyor olmasından kaynaklı bu topraklarda devrimin nesnel koşulları olduğuna ve ayaklanmanın yakın olduğuna da sıkça değiniyoruz.
Uzun süredir gerek işçi-emekçi kitlelerin eylemleri, gerek kadınların ve LGBTİ+’ların “Yaşamak İstiyoruz, Susmuyoruz, Korkmuyoruz İtaat Etmiyoruz” haykırışları, gerek Kürt halkının uzun yıllardır ısrarla sürdürdüğü özgürlük mücadelesi, gerekse de gençlerin “Geleceğimizi çalanlardan hesap soracağız” nidalarıyla somut gerçekliğe bürünen bir kitlesel karşı koyuş, hayat pratiğimizde çok sağlam bir yer edinmiş halde.
Pandeminin ise çelişkilerle birlikte tüm bu politik ve ekonomik kurtuluş özlemini katmerlendirdiğini, artık başka bir boyuta taşıdığını, henüz bardağı taşırmasa da bardakta artık bir “dudak payı”nın bile kalmadığını görüyoruz. Öyle ki, kitleler sokağa çıkıyor, devlet kitlelere saldırıyor, kitleler daha güçlü bir şekilde sokağa çıkıyor, devlet çok daha güçlü bir şekilde saldırıyor... Kimsenin geri adım atmadığı bu atmosferin “nihai kapışma”ya doğru gittiği çok açık.
Bütün bu eylemler birbirini besleyerek devam ederken, eylemciler birbirleriyle tanışıyor, sıkı bağlar kuruyor, yoldaşlaşıyor ve kendi karar alma mekanizmalarını, kendi örgütlenmelerini yaratıyor. Farklı alan ve zamanlarda inisiyatif, komite, konsey, meclis vb. isimleriyle ortaya çıkarken, bu örgütler günümüz öğrenci gençliği arasında, Boğaziçi Direnişi ile birlikte “dayanışma” ismiyle örgütleniyor, büyük kitlelere sesleniyor.
Tüm devrim dönemlerinde ama özellikle 21. yüzyıl devrimlerinde gördüğümüz bu topyekun örgütlülük hali gittikçe çoğalıyor, güçleniyor, farklı kanallara yöneliyor oraları da örgütleyip tekrar ana kanalına yani birleşik devrimin kanalına dönüyor, birleşik devrime su taşıyor. Bütün kitle örgütlenmelerini birleşik devrimin örgütleri olarak değerlendirmekte bir beis yok; hatta tam olarak öyle değerlendirmeliyiz ve tüm kitle örgütlerini politik olarak etkilemenin yol ve yöntemlerine kafa yormalıyız. Ancak bu biçimlerin belki de en gelişkin hallerinden biri olan üniversite dayanışma örgütlenmeleri öğrenci gençlik mücadelesi açısından büyük önem arz ediyor.
Öğrenciler önce kendi okullarında olmak üzere onlarca dayanışma kurdular ve öğrenci gençlik bu dayanışmaların bir parçası olmakta hiç tereddüt etmediler. Sonrasında ise üniversite dayanışmaları kendi illerinde bir araya gelerek il dayanışmalarını örgütlediler. Bu il dayanışmalarının örgütlenmesi ile birlikte üniversitelerin içlerine ve kapı önlerine sıkışan eylem çemberleri şehir merkezlerine taşınarak toplumun tüm kesimleriyle girdiği etkileşimi farklı bir niteliğe taşıdı. Toplumun tüm kesimlerinin gözünü dayanışmalara çevirmesiyle birlikte artık dayanışmalar ülke çapında örgütlenme noktasında bir özgüven eşiğini aştıdılar ve bugün bütün il ve üniversite dayanışmalarının daha merkezi bir yapı oluşturmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Üniversite dayanışmalarının yarattığı bu etkinin dışında kalmamak, toplumsal olaylara duyarlı her üniversite öğrencisi için bir zorunluluk haline gelmişken; bu dayanışmaların içinde olmak devrimci öğrencilerin görevi ve sorumluluğudur. Dayanışmalar kısa sürede gösterdikleri büyük gelişim ile bugün birleşik devrimin önemli kitle örgütü haline gelme potansiyeli taşıdığı çok açık bir gerçek.
Gittikçe daha profesyonel ve merkezi hale gelen, hem de politik olarak gelişen, okul sınırlarına ve öğrencilerin temel sorunlarına karşı çıkış konumundan politik meselelere el atan, bu dayanışmaların politik etkiye son derece açık olması itibariyle bu dayanışmaların içerisinde aktif olmak, alınan kararlara etkide bulunmak bu dayanışmalara devrim ve iktidar meselelerini tartıştırmak son derece büyük önem arz etmektedir.
Öğrenci gençlik içinde mücadele örgütü olarak ortaya çıkan “dayanışmalara” katılmak, buralara gücümüzün ve vaktimizin büyük bir kısmını ayırmak, devrimci bir görev olarak kabul edilmelidir.
Amacımız, bu “dayanışmaları” kalıcı mücadele örgütlerine dönüştürmek olmalıdır. Bilinç ve çabayla bu hedefe ulaşmak mümkündür.
Arno Doğan