En uzun koşuysa elbet/ Türkiye’de de Devrim/ O, onun en güzel yüz metresini koştu/ En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak … /En hızlısıydı hepimizin / En önce göğüsledi ipi…
48 yıl... Tam 48 yıl geçti Denizlerin idamının üzerinden. 48 yıl önce hep bir ağızdan haykırmıştı Denizler: “ Yaşasın Marksizmin-Leninizmin Yüce İdeolojisi”, “Yaşasın Halkların Birlikte Mücadelesi!”
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan üç militan, üç komünist, üç büyük devrimci yürek... Yaşamanın anlamını kavga içinde bulmuştu onlar, kavga onlar için sömürülen, baskıya uğrayan, ezilen milyonların özgürleşmesi demekti.
Okul sıralarından, meydanlara, oradan Filistin’e, ardından gerilla mücadelesine Nurhaklar’a uzanan bir yaşamdı onlarınkı. Başkalarının acılarını kendi acıları bildiler, devrimci zorun gerçek çözüm olduğunu bilinçleriyle ve yürekleriyle anladılar, eyleme geçtiler. Onları fiziken aramızdan almış olsalar da bugün Denizlerin ardılları mücadeleyi, üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda uzlaşmaz bir biçimde yürütüyor.
Bugün tüm dünyayı sarsan bir virüs ile karşı karşıyayız. Bu virüsün karşısında kapitalizmin nasıl da çaresiz kaldığını görmekteyiz. Evet kapitalizm çöküyor! Ne kadar sosyal mesafe deseler de dünyanın birçok yerinde Lübnan’da, Somali’de, Fransa’da vs. işçilerin ayaklanmacı ruh halini görüyoruz. Ekonomik ve politik krizin bugunlerde daha da derinleştiği böylesi bir süreçte, ayaklanmaya gebe olan topraklarımızda bugün Denizlerin cüretini, eylemci ruh halini kuşanmalıyız.
Devrimi örgütlemek için bugün gerçek anlamda Denizleşmeliyiz! Denizlerin de dediği gibi “Devrim Ya Ruhumuzdadır Ya Da Hiçbir Yerde”.