Bugün (31 Temmuz Pazar günü) Adana'da, Ankara’da Cemevlerine yapılan eş zamanlı faşist saldırılara yönelik bir basın açıklaması gerçekleştirildi.
İnfaz yakmaların son bulması ve hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle her hafta Perşembe günü İstanbul Adliyesi önünde Adalet Nöbeti gerçekleştiren ve uzun süredir sürekli polis saldırısı ve işkenceyle gözaltına alınan tüm tutsak yakınları bu hafta İHD İstanbul Şubesi'nde basın toplantısı gerçekleştirdi. Tutsakların taleplerinin karşılanması için dışarıdaki mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğini ifade edildi.
Türk devletinin Güney Kürdistan’ın Zaxo kentindeki katliamı protesto için dün akşam HDP İstanbul İl Örgütü öncülüğünde bir araya gelen halk, katliamı lanetleyerek, sorumluların yargılanmasını istedi.
“Öğrenmek Düştü Payımıza”
Okurumuz Kenan Zengin, bugün geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Bursa’da çalışan Kenan, Bursa’dan memleketi Niksar’a uğurlanıyor. Cenazesi yarın (26 Temmuz 2022) doğduğu köyden Şadoğlu köyünden kaldırılacaktır.
28 Haziran 1987 doğumlu olan yoldaşımız Kenan Zengin, Tokat Niksar’ın Şadoğlu (Ormancık) köyündendi.
Çocukluk yaşlarından itibaren mücadele ile tanışıklığı vardı ve köyüne giden devrimcilerden, devrimcilerin sohbetlerinden etkilenen Kenan genç yaşlarında girdi mücadeleye.
Yaşamı sürekli işçilikle geçmişti. Kürt halkına yönelik saldırıların yoğun olduğu bir süreçte, kimsenin sesi çıkmazken, yoldaşlarıyla birlikte 2015’te Taksim Meydanı’ “Kürt Halkı Yalnız Değildir” pankartı açmıştı.
Kenan, 2018’de sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklanana kadar İstanbul’un emekçi bir semti olan Esenyurt’ta devrimci faaliyet ve çalışmalar yürüttü...
Sosyal medya paylaşımları nedeniyle 2018’de tutuklanan Kenan Zengin’in tutuklanmasına; yine Tokat Niksarlı olan Ölüm Orucu savaşçısı Sibel Sürücü’nün anmasına katılması, ölümsüzleşen devrimcilerle ilgili yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilmişti. Örgüt üyeliği ve propagandası suçlamasıyla 14 Mart 2018’de tutuklanarak Silivri 2 Nolu L Tipi Cezaevine konulmuştu.
Cezaevindeyken annesinin hastalığı haberini aldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz annesinin hastalığıyla mücadele etmek için köyüne gitti. Ailesine destek oldu. Fakat annesini kaybetti.
Bu yılın başlarından itibaren de Bursa’da yaşamaya başladı, 10 gün önce de evlendi....
Ve bugün genç yaşta kalp krizi ile kısacık yaşamı sona erdi....
Kenan yoldaşımız her zaman bizimle birlikte mücadelemizde yaşayacak. Kaybettiğimiz tüm ölümsüzleşenlerimizin anısını mücadele içersinde yaşatacağız.
Yoldaşımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor, tutuklu olduğu süreçte, zindanda yoldaşlarına yazdığı bir mektubunu sizlerle paylaşıyoruz....
“Merhaba
Sizleri sıkıca kucaklıyor, içimdeki devrimci coşku ve hiç bitmeyen umudumla selamlıyorum. Nasılsınız? Dışarıdakiler nasıl, diye sormayacağım. Çünkü sizler müthiş insanlarsınız! Burada özel günler (1 Mayıs gibi) etkinlikler ve anmalarla geçiyor. Saat şimdi 12.00 oldu. Zindanlardan yükselen o tek tip ses, hiç bitmiyor.
Biliyorsunuz ben 7 Mart günü tutsak düştüm. Önsöz Dergisi bana ulaştı, gazetemiz ise hala gelmedi. Ben gönderildiğini düşünüyorum. Buradan sorguladım. Bana; “yayınlar zindandakilerin özgüvenini artıracağından, buradakileri galeyana getireceğinden, terörize yayınlar olduğundan vs gibi sebeplerden ötürü verilmeyeceğini” söylediler. Anlıyorum! ‘Devletimiz bizi düşünüyor! Ama hainlik bizde, onlar terörist yayınlardan bizi korumaya çalışıyorlar! Düşünememişim! Ne de olsa benim ilk tutsaklığım.
Silivri’ye gelişimden itibaren değiştirilen koğuşum dört oldu. Şu an programlı yaşıyorum. Kitap,gazete veya hepsi belli saat dilimleri içinde gerçekleşiyor. Ama ne yazık ki bu yeni oldu. Daha öncesinde, ansızın, hiç haber vermeden beni F3-Alt koğuşa götürdüler. Anlayamamıştım bile… Burası bağımsızların kaldığı bir koğuştu. Ama ben siyasi bir davadan tutsaktım. Diyorum ya, hainlik(!) bizde… devlet “terörist örgütlerin” beni ezmemesi için böyle bir yol seçmiş! Sorma vicdan azabı çekiyorum! Ben bunu nasıl düşünememiştim. Koskoca devlet, tabi her şeyin en iyisini düşünür. Her şeyin en iyisini yapar. O kitaplar yok mu hep bize hainliği öğretmişler!
Neyse dedim ben bu azapla artık yemem içmem. Ama yetkililer çok “iyiler”! Yanıma gelip gidiyorlar. “Yemek içmek zorundasın” diyorlardı. Görüyorsun değil mi?!!! Onların iyiliğine bir bak, bir de bizim “hainliğimize”!... Sonra bana, madem yemek içmek konusunda arkadaşlarından utanıyorsun, seni tekliye, sonrasında da yumuşak olarak söyledikleri, süngerli odaya alalım dediler. Görüyorsun değil mi, “yine bizi düşünüyorlar!” Daha sonra bir defa daha geldiler. Kararlı mısın, dediler. Kararlıyım dedim. Buna rağmen benle ilgilenmeyi yine kesmediler. Sonuçta iştahsız olmamız veya yemek yemememiz onları çok “üzmüştü”! Bunu da açıkça söylediler!!!
Daha sonra (beş gün) benim koğuşumu değiştireceklerini hatta istediğim bir koğuşa geçebileceğimi söylediler. Şu an da F9-Alt koğuşta kalıyorum. Burada tekim. Bizden kimse yok. Olsun yine de altı iyi arkadaşım var. Buradaki “gardiyanlar çok iyiler”! Gerçekten!!! Bizimle çok yakından ilgileniyorlar. Açık kapalı görüşlerde ve telefon görüşmelerindeki dönüşlerde “aşırı fazla ilgilenirler”. Sanırsın Osmanlı Spor taraftarı ile, Adana Demirspor taraftarlarının karşılaştıklarındaki o sıcaklık gibi… Öyle bir sıcaklık olur. Tabi bunun da güzel bir açıklaması var. Tabii bizde bunları düşünecek zeka nerde! Yapılanlar bizlerin hep dinç kalmamız için, kemiklerimizin açılması ve paslanmamamız içinmiş!!! Ben bunu hiç düşünmemiştim! Dedim ya onlar hep en iyisini düşünür, hep en iyisini yaparlar.
Pilav! Toplumda çokça tüketilen ucuz ve doyurucu bir besin maddesidir. Yani yiyecektir. Kesin sizde çok pilav yapmışsınızdır. Ben pilavda tel çıktığına şahit oldum. Hem de sık aralıklarla… Tabii bunu sordum. Ama açıklama malum. Vücudumuzun demire ihtiyacı varmış! Bu yüzden şanslıymışım! Dedim. Ben bunu nasıl da düşünememişim. Demek bu yüzden pilava tel katıyorlarmış!!!
Burada revirimiz de mevcut. Tabi olması da gerek. Son teknolojik cihazlar kullanılıyormuş, ben hiç gitmedim, öyle söyleniyor. Hem çıkarsak (revire) orada mikrop kapabilirmişiz! Bu yüzden çıkarmıyorlarmış. Devlet yine bizi düşünüyor(!). Hep bizim iyiliğimize çalışmalar yapıyor! Bize de yıllar yılı devleti hep kötü anlatmışlar. Geçenlerde ekmekten kaynaklı sıkıntı yaşadık ve kepek ekmek ve başka tür ekmek istediğimizi dilekçeyle anlattık. Hemen gardiyanlar geldi dilekçemizin cevabını sözlü olarak bize anlattılar. Kepek ekmeğini de revirdeki doktorun reçeteye yazması gerekiyormuş!!! Ancak bu şekilde bizlere verilecekmiş. Görüyorsunuz değil mi? her şey nasıl belgelerle ve resmi yapılıyor. Tabi bizler bunları düşünemeyiz! Hem nasıl düşünebiliriz ki; devlet her şeyin en iyisini, en doğrusunu düşünür! Birden şu aklıma geldi. Böbrek rahatsızlığı olan birine revirde doktor birayı reçeteyle mi önerecek ve ya yazacak(!). Dedim ya düşünmek bizim ne haddimize..!
Şu an Silivri 2 Nolu L Tipi F9-Alt koğuşunda kalıyorum. Yani bahçe katı bir dairede kalıyorum. Bahçemiz deniz manzaralıdır. İnanmıyor musun, inanıyorsun değil mi? Gazetede kestiğim Deniz Gezmiş resmini duvara yapıştırdım. Deniz manzaralı oldu diyorum sizlere..!
Bahçeden anlatıyorken; bahçeyi çevreleyen beton bloklar vardır ya hani, o blokların arasında tek dal papatyaya benzeyen bir çiçek var. Adını valla bilmiyorum. Sarı renkli, kızılımsı, bir çiçek. Biliyor musun? O benle konuşuyor… Yaa… Cidden, delirmedim. İnanmıyor musun? Sabah güneş beton bloklara ilk vurduğunda (ışıkları), öyle güzel parlıyor ki, görmen lazım. Bir de bana ne diyor? Ben tonlarca ağırlığındaki beton blokların arasından çıkarak güneşe ulaştım. Yani imkansızı başardım. Hem de tek başıma yaptım bunu… Düşünsenize tonlarca ağırlıktaki beton blokları delerek güneşe ulaşmış. İmkansızı başarmış. Bir de her sabah bana bakıp bakıp benimle dalga geçiyor. Bir de bana diyor ki: Türkiye’de de, dünyada da tek olsan bile asla doğru söylemekten, doğru olanı yapmaktan vazgeçme, diyor.
Bir de muhabbet kuşumuz var. Yeşil üzerine renklidir. Görmen lazım. Rengarenk. Sanırsın dünyadaki tüm çeşitliliği, renkliliği ifade ediyor, üzerinde barındırıyor. Onun da hepinize selamı var.
Kendinize iyi bakın, hoşça, leninistçe, sağlıcakla kalın.
Elbet bir gün, elbet bir gün zulüm bitecek.
‘Nasıl başa çıkar bu azgınlıkla güzellik,
Bütün gücü bir çiçeğin açışı kadarsa eğer…’
Shakespeare
Öğrenmek düştü payımıza, öğreneceğiz. Direnmek düştü payımıza, direneceğiz. İlle de yaşamı güzelleştirmek, anlam kazandırmak için emekçisi olacağız devrimimizin.
Sözümüz olsun.”
Kenan Zengin
Kenan'ın z,ndanda iken yazdığı mektubunu okumak için tıklayınız
İstanbul Adliyesi önünde, tutsakların infazının yakılmasının son bulması, hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle adalet nöbetini sürdüren tutsak yakınları bugün yine polis saldırısıyla gözaltına alındı. Tutsak yakınları kamuoyunda hapishanelere ses olma çağrısında bulundu.
Türk devletinin sınır ötesinde Kürt halkına yönelik SİHA’lı saldırıları devam ediyor. QSD Genel Komutanlığı, 22 Temmuz günü düzenlenen saldırılarda 3 yoldaşlarının hayatını kaybettiğini açıkladı.
Dün Türkiye, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zaxo kentine bağlı Derkarê beldesinin Perex köyünü top atışlarıyla bombaladı, bölgede piknik yapan Arap turistler bombardımanın hedefi oldu.