Daha iki gün önce “Kadının Adı” demiştik ve kadınların 21. yüzyılda hala en basit haklar için mücadele ettiğini anlatmıştık.
Evet, kadınlar en basit hakları için, en temel insan hakları için mücadele ediyor. Kadın, “yaşamak için” mücadele ediyor. Belki isim hakkı için, sokağa yalnız çıkabilmek için, araba kullanabilmek için kadınların mücadele ediyor olması çok basit hatta komik geliyor olabilir pek çoklarına. Ama kadın, hepsinden öte, başta coğrafyamızda “yaşam mücadelesi” veriyor.
Yine bir genç kadın. Muğla Ula’da 27 yaşındaki Pınar Gültekin, AVM’ye gitmek için çıkıyor. Ailesi, arkadaşları, jandarma beş gün boyunca onu arıyorlar. Sosyal medyada resimleri çıkıyor, “haber alınamıyor” diyorlar. Ve Pınar 5 günün sonunda hashtag oluyor sosyal medyada, boy boy resimleri ile birlikte.
Şen kahkahalar atan dekolteli resimler... Resimler dahi bilinçaltımıza “böyle olursan öldürülürsün” mesajları vermek için. Böyle kahkaha atma, böyle giyinme... Daha birkaç sene önce parkta spor yaparken saldırıya uğrayan hamile kadının “çok kapalı giyinmiştim, üzerimde mont vardı” diye kendini savunmaya çalışması boşuna değildi... “Öyle giyinmeseydin”, “o saatte ne işin vardı”, “orada ne işin vardı”, “gülmeseydin”, “karşılık vermeseydin”... Uzayıp giden katli mazur gösterme çabaları...
Ve katiller, Pınar Gültekin örneğinde olduğu gibi, ismi kısaltmalarla verilir, resmi buğulanır. Belki bir süreliğine hapse de girebilir. Ama ilk fırsatta, ilk bahaneyle serbest kalır, yine benzer suçu işlemek üzere...
Basın Pınar için “birlikte olmayı reddettiği eski erkek arkadaşı tarafından katledildi” diye yazıyor. C.M.A.’nın Pınar Gültekin’i kendisiyle birlikte olmayı reddettiği için darbedip bayılttığı ve ardından boğarak öldürdüğü söyleniyor. Menteşe ilçesinin kırsal Yerkesik Mahallesi’ndeki ormanlık alanda bir kadının cansız bedeni olduğu ihbarı geliyor ve Pınar Gültekin olduğu tespit ediliyor...
Pınar’ın bedeni bir varilin içinde toprağa gömülü halde bulunuyor. Cesedi önce yakılmış, varile konmuş, üzerine beton dökülerek gömülmüş...
Boğuluyor, yakılıyor, beton dökülüyor, gömülüyor... Bir kadının böylesi bir vahşete maruz kalması için yaptığı tek şey “Hayır” demek! “Hayır” cevabı bir insanın(!) bir insana bunları yapmasına gerekçe oluyor...
Hikayenin diğer yüzünü Pınar’ın arkadaşları anlatıyor. Burjuvazinin adını anmaktan kaçındığı katil Cemal Metin Avcı evli ve bir çocuk babası. Muğla Akyaka’da Cüce Bar’ın işletmecisi. Ve Pınar’la sevgili olmadığını söylüyor arkadaşları. (Ayrıca sevgili olsalar ne farkeder!) Pınar bara müşteri olarak geliyor ve akşam katille birlikte çıkıyorlar. Görenler, Pınar’ın kendinde olmadığını, güvenlik kameraları silinmediyse bunların ispatlanacağını söylüyorlar. Pınar’ı kendi çiftliğine götürüyor ve reddedilince döverek bayıltıyor, boğup öldürüyor. Savcılık ifadesinde de Pınar’ın cansız bedenini varile koyup ormanlık alana götürüp attığını anlatıyor...
Diğer örneklerde görüldüğü gibi Pınar’ın katili de göstermelik üç beş yıl ceza alacak, indirimlerle, iyi hallerle ilk fırsatta özgürlüğüne kavuşacak...
Pınar’ın böyle vahşice katledilmesi kadınları ayağa kaldırdı. Her fırsatta saldırılıp kaldırılmaya çalışılan “İstanbul Sözleşmesi” hatırlatıldı, ona sahip çıkmak, uygulamaya koymak gerektiği vurgulandı. Türkiye imzaladığı bu sözleşmeye uyarsa kadınlar korunabilecek, katiller hakettikleri cezayı bulabileceklerdi.
Belki evet. Kağıt üzerinde varolan tüm haklar gibi, İstanbul Sözleşmesi ile de biz kadınlar çok çeşitli haklara sahip oluyoruz. Bizi erkeklerle eşitleyen, hatta koruyan pek çok yasa var. Ancak bunlar kadınları ne kadar koruyor? Gün içinde sosyal medyada dolaşan bir video daha görüyoruz. Hastane bahçesi olduğu söylenen yerde bir erkek genç bir kadını tokatlıyor, ensesinden tutup sarsıyor, kadının karşı koyma çabalarına rağmen tokatlayıp sarsarak yere düşürüyor. Ve binanın üst katlarından olayı kaydeden kişi dışında tek bir tepki, tek bir ses yok. İleleyen saatlerde saldırganın gözaltına alınıp, adli kontrolle serbest bırakıldığığını okuyoruz... Şaşırdık mı? Hayır. Ya sonrası...
Sonrası bilinen hikaye. Kravat takacak, iktidarda bir hamisi çıkacak, karakolda ya da savcılıkta hadi öpün barışın denilecek ve bu süreçten “mağdur” olan erkek tez vakitte aklanacak.
Evet, İstanbul Sözleşmesi’nin yahut var olan yasaların tek başına hiçbir anlamı yok. Tıpkı pek çok konudaki uygulanmayan diğer yasalar gibi. Bunları uygulatacak olan örgütlülüktür. “Yaşamak için” kanunlara ihtiyaç duymayacağımız sistem ise sosyalizmdir.