Burjuvazinin iki amacı vardır:
1-Sömürmek
2-Sömürürken Erol Taş kahkahası atmak.
İkinciyi gerçekleştirmek zor değil. İlkini başarabilirse ikincisi zaten kendiliğinden gelir.
Yaşamının merkezinde sömürü olduğu, daha doğrusu sınıfsal varlığının kaynağı sömürü olduğu için elindeki bütün araç gereci bu amaca kanalize etmesi doğaldır.
Fabrikalar, otoyollar, basın-yayın organları, bilim, teknoloji, eğitim gibi sıralayarak listeyi uzatabileceğimiz pek çok araç gereç.
Sömürmek ve iktidarını sürdürmek için bütün bu araçları bilimsellik ve insanlığın çıkarlarını umursamadan, kendi erekleri doğrultusunda kullanır; üstelik eğip bükerek kullanır.
Misal, bilimsel gelişmeler insanların hayatını kolaylaştırmak için yapılır. Ama bütün ülkelerin burjuvaları yeni bilimsel keşifleri öncelikle kendi ülkelerinin ordularının hizmetine sunar. Bunun günümüzdeki, bilinen en son örneği robotlardır. Robotik gelişimin bugünkü düzeyi insan yaşamının her alanda kolaylığa vesile olabilecekken ABD ordusuna asker olarak kullanılacak robot tasarımları yapılıyor.
Farmakoloji diye bir bilim var. İlaç geliştirme üzerine çalışan bilim dalı. Tanesi birkaç liraya üretilen ilaçların binlerce liraya satıldığını mutlaka bir yerlerden duymuşsunuzdur. Bundan ala sömürü mü var?
Peki AİDS hastalığının nasıl ortaya çıktığını biliyor musunuz? (Detaylarla bu yazıyı doldurmak doğru olmayacak. O yüzden bu sorunun cevabı için sizi “Google Amcaya” yönlendiriyorum.) Burjuvazi, eğitimi nasıl kullanıyor dersiniz? Tabii ki insanları eğitimsiz bırakarak. Ne kadar cahil toplum, o kadar kolay yönetim. Bu nasıl sağlanır? Öncelikle okullarda olabildiğince lüzumsuz bilgiler vererek ve çocukları mümkün mertebe okuma ve araştırma alışkanlıklarından uzaklaştırarak.
Günümüz Türkiye’sinde bu çok zor değil. Öğretmenler de zaten aynı tedrisattan geçip geldikleri için çoğunlukla insan yetiştirmekten aciz kişiler oluyorlar.
Hukuk da burjuvazi için diğer argümanlardan farklı değil. Sistemin varlığını tehdit eden her şey ve herkes bertaraf edilmelidir, bunun vasıtası da hukuktur.
Esasında hukuk, bireyler arasındaki ilişkileri düzenleme bilimidir. Burjuvazi için de böyledir elbette. O, bütün ilişkileri sistemin ‘sağlıklı’ biçimde işlemesi için organize eder; hukuku da bunun için kullanır. Mesela bu ilişkiler şöyle olabilir: Tüm bireyler devlete (aslında sisteme) bağlı ve saygılı olmalıdır. Verilene razı olmalı, her zaman haline şükretmelidir. Fazlasını talep etmek yasaktır. Kişiler birbirlerine de zarar vermemelidir. Sonuçta onlar burjuvazi için iş gücüdür. İş gücü olamadıysa bile yedek iş gücüdür ki var olmaları ücret dengelenmesi için zorunludur.
Mesela bireyler devlete (sisteme) aykırı düşünceler üretmemelidirler. Burada biraz duralım. Aslında her ülkede düşünce özgürlüğü vardır. Yani düşünmek suç değildir. Çünkü insanların kafasının içinde neler düşündüğü tespit edilemiyor. En azından günümüz teknolojisiyle bu yapılamıyor, şimdilik.
Zaten problem düşününce değil de düşündüğünü ifade edince, yazıp çizince ortaya çıkıyor. Hele bir de bu düşündüklerini başkalarına anlatmanın ötesine gidip hayata geçirmeye kalkarsa var ya... hak, hukuk falan hak getire.
“Mohikanların sonuncusu” filminde süvarilerin komutanı ‘suç işleyen’ bir Kızılderili için şu sözleri söylüyor: “Derhal yargılanıp asılması gerekli”. Lütfen dikkat! “yargılanıp asılması.”
Yani asılacağı zaten belli de, hani konuya komşuya karşı ayıp olmasın diye bir yargılama yapılıyor.
Hukukun burjuvazi tarafından nasıl kullanıldığına ve yorumlandığına dair günümüzde yaşananlar tüm zamanların en ileri düzeyine gelmiş durumda.
Memleketteki cezaevlerinde yer kalmaması ve yeni cezaevi inşaatlarının hızlandırılması bunun sonucudur. Kaldı ki iş sadece cezaevlerinden ibaret değil.
Ülke şu anda öyle bir halde ki, sistemi kabullenmeyen, biat etmeyen herkes yaşamın tüm alanlarında cezalandırılıyorlar. Üstelik artık yargılanmalarına da gerek yok. -Level atlamışız- işten çıkarmalar, işe almamalar, yere düşen işçiye tekme, şort giyen kadına dayak, karakolda işkence, biber gazı, jop, kurşun, sansür.
Lakin burjuva hukuku bunlardan ötürü eleştirmeye çabalamak çelişkili bir durum yaratır. Çünkü günün sonunda bütün sınıflar kendi iktidarını korumak ister ve bu yüzden de kendi hukukunu kendi yöntemleriyle uygular.
Burjuvazinin yöntemleri ve hukuk anlayışı ortadadır. En önemli yöntemlerinden birisi de gerektiğinde kendi hukuk ilkelerini ve kurallarını yok saymaktır.
Bunun karşısında hukuk ilkelerini ve yasaları dayanak yaparak mücadele etmek bir yöntemdir elbette, ancak etkisi bir yere kadardır ve kesinlikle, ama kesinlikle tek başına hiçbir şeydir.
Şu bir gerçektir ki, burjuvazinin karşıtı olan proletarya da iktidara geldiğinde kesinlikle burjuva hukukundan daha insancıl olan kendi hukukunu uygulayacaktır. Cezalar hak edene verilecektir. “Kibar Feyzo” filminde Adile Naşit’in falakaya çekilirken söylediği bir replik var: “Ulan o değnek bizim elimize geçmez mi?” Durumu özetliyor…