“İdam” ısıtılıp gene önümüze kondu. Bahçeli, geçtiğimiz günlerde, "İdam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması, iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir" buyurdu.
“Türkiye’de onca sıcak gündem ve gelişmeler yaşanıyorken diğer tarafta şiddet, cinayet, taciz, tecavüz vakalarında kahredici artışlar gözlemlenmektedir. Karşımızdaki tablo alarm verici niteliktedir” diyor, bu suçları aklayan, serbest bırakan, görmezden gelen iktidarın sesi...
Ne zaman taciz, tecavüz, cinayet gibi gerekçeler nedeniyle halk ayağa kalksa, isyana dursa, yeniden ve yeniden getirilir gündeme. Olayların öfkesiyle insanlar “idam istiyoruz” isterik çığlıkları yükselir bir anda. Muktedirler de “bakın işte, idam istiyor halkımız” der. Ancak o tozun dumanın arasında kimse “idam” cezasının ne anlama geleceğini, kimlere uygulanacağını düşünmez bile.
“İnsanın kanını donduran, vicdanları kanatan, sabır ve tahammül ölçülerini berhava eden en ağır suçlara her gün şahit olunmaktadır” diye devam ediyor konuşmasına zat-ı muhterem. Gören de, bu suçlara ciddi cezalar yağdırılıyor, ancak öyle bir ipten kazıktan kurtulmuş bir güruh var ki bu suçları işleyen, onları ancak idam cezası durdurabilir...
Bunun böyle olmadığını çocuklar bile biliyor artık. Adı geçen “iğrenç ve ilkel” suçların cezasızlıktan kaynaklandığını kendileri de biliyor bilmesine ya, idam cezasını gündeme getirmek için ve dahi kabul ettirebilmek için bundan daha iyi zamanlama olabilir mi?
Gelirse eğer bu “idam” kimlere uygulanacak hatırlayalım mı?
“Gizli tanık” ifadeleri ile onlarca yıl hüküm giyenler, Gezi eylemlerinden 50 yıl hüküm giyen gencecik insanlar, bir eyleme, bir basın açıklamasına katıldığı için onlarca yıl hapis cezası ile yargılananlar, kırmızı fular taktığı için, döviz açtığı için tutuklananlar, kadınları tecavüz veya şiddetten kurtarmak isteyen gençler... Liste uzar gider...