Amerikan seçimlerini bu kadar önemli kılan hiçbir şey yok. Tam tersine Amerikan hegemonyasının çöküşüyle beraber bu seçimler, hem öneminden hem işlevinden çok şey yitirdi.
Bu seçimleri önemli kılabilecek tek bir şey var; sonuçlar ne olursa olsun, ABD’de iç çatışmalar alevlenecek. Toplumsal kutuplaşma, bölünme, had safhaya çıkmış durumda. Derin bir krizin varlığının göstergesidir bu bölünme. Hem krizin sonucu olarak ortaya çıkar, hem dönüp krizi alabildiğine derinleştiren bir etmen olarak işe koyulur.
Bu kutuplaşma, bu köklü bölünme, her açıdan bir karikatür vakıa olan Trump’a bu kadar oy verilmesini de açıklıyor. İktidara geldiği andan itibaren “dostlarının” da düşmanlarının da yaka silktiği bu ırkçı faşist, pandemi sürecindeki hezimete, halkın gözünün içine baka baka söylediği yalanlara rağmen aldı bu kadar oyu. Protesto ve ayaklanmaların şiddetinden Beyaz Saray’ın sığınağına saklanmak zorunda kalmasına rağmen aldı.
Çünkü bu süreçte konumu sarsılan, elindekileri yitireceklerinden korkan orta sınıf beyazlar, iç savaş korkusuyla Trump’un arkasında duruyor, ne derse yapıyorlar. Aslında bu açıklama aynı zamanda bu kadar hoyrat ve kötü yönetime rağmen oy almaya devam eden Türkiye, Brezilya, Kolombiya gibi iç savaşın sert olarak sürdüğü ülkelerin yönetimleri için de geçerli.
Kargaşalık, çatışma, sokakların karışması... Halihazırda sürgit devam eden protestolar, gösteriler, çatışmalar bir yana. Seçim bittiği andan itibaren bir dizi eyalette insanlar marketlere hücum etmiş durumdalar. Trump taraftarlarının silahlarla sokaklara inecekleri söylentileri o denli yaygınlaşmış durumda ki, insanlar yiyecek stoklamaya başladılar.
Seçim sonuçlarını asıl “merak edenler” ABD dışındakiler. Özellikle de “ABD’nin dostları” merak ediyor. “Trump’ın öngörülemezliği” yüzünden epey çektiler zira!
Oysa dünya halkları açısından, hele demokratik-halkçı yönetimler ve sosyalist ülkeler açısından dişe dokunur bir değişimin olmayacağı aşikar. Seçilen başkanın kim olduğu, özellikle dış politikada, belirleyici değişiklikler yaratmıyor. O meşhur ifadeyle, “müesses nizam”ın (kurulu düzenin) temel çizgisi, kimi ufak sapmalarla hayata geçmeye devam ediyor.
Biden kazanırsa, uluslararası politikada Trump’tan daha sert bir yönelim sergileyecek, yani dışarıdaki savaşlar daha da sertleşecek. Esasen bir önceki seçimde Hillary’nin ardındaki sermayenin arzusuydu bu. Trump’un “içe dönme” eğilimlerine karşılık, alabildiğine saldırgan ve çatışmacı bir dış politika, dışardaki savaşların körüklenmesi politikası idi.
Yanlış anlaşılmasın. Nihayetinde Trump döneminde de dört bir yanda savaşları tırmandırdı ABD emperyalizmi. Başka ülkelere askeri, diplomatik ve mali müdahaleler, darbeler, silahlı saldırı politikaları aldı başını gitti. Emperyalist tekellerin bu “ihtiyaçları” için gerektiğinde bir “sürtünme unsuru” olarak görünen Trump’a her tür baskı ve şantajı da yaptılar, çeşitli skandallar patlak verdi. Öyle ya da böyle, Beyaz Saray’ın figüranı, emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda (“müesses nizam” denilen tastamam budur) politikalara imza atmak zorunda oldu her zaman.
Sonuçta burjuva toplumda seçimler sistemi tahterevalli gibi işler. Bir yanda iktidar, bir yanda muhalefet. İktidardaki parti iktidarı süresince alt sınıfların, ezilen sömürülenlerin tepkisini öfkesini üstüne çeker, muhalefetteki parti de bu durumda hoşnutsuzlukları, hoşnutsuzları yedeğine alır. Seçim olur, o başa geçer. Yerleri değişir; ama aynı sistem işlemeye devam eder. Seçimlerin görevi ezilen ve sömürülenin öfkesini kapitalist sisteme yönelmesini engelleyerek burjuva egemenliğin sürmesini sağlamaktır.
Bu sistem özellikle Amerika’da kimi istisnai durumlar hariç, bugüne dek başarıyla işledi. Bir Cumhuriyetçiler bir Demokratlar başkanlığı ve hükümeti altında sürdü. Mesela 1965’deki büyük işçi eylemlerinden yaygın grevlerden sonra demokrat Lyndon Johnson hoşnutsuzları arkasına alarak başkan olduğu öfkeyi absorbe edip, emdi söndürdü. 90’ların sonunda dünya krizinin yarattığı yıkımdan doğan öfkeyi arkasına alan bu sefer Clinton oldu. Öfkeyi söndürdü. 2008 krizinin yarattığı öfkeyi arkasına alan ve söndüren Obama oldu. Şimdi de aynı şeyi yapması için Trump’ın karşısına Biden çıkarıldı. Çıkarıldı çıkarılmasına da artık durumda çok köklü bir değişiklik var: Amerikan İç Savaşı.
Seçimlere dair yapılan bütün analizlerin vardığı ortak bir sonuç var; seçimleri ister Trump kazansın ister Biden, sonuç kaos olacak diyorlar. Kaos, yani iç savaş.