Her yerden pis kokular yayılıyor. Yayılan bu koku çürümenin, yozlaşmanın kokusudur. Çürüyen ve yozlaşan kapitalist düzendir. İnsanın insan tarafından sümürülmesine dayanan bu düzen, sömürüyü derinleştirip arttırdıkça çürür.
Çürüme, düzen ile birlikte toplumun her yanına sirayet eder, her yanına pis kokular yayar. Üst yapı dediğimiz devlet, hukuk, sanat, din, ahlak, felsefe vs bu düzen ile ilişkide bulunan her şey de bu çürüme ve yozlaşmadan etkilenir. Çürüme toplumsal gelişmeyi, ilerlemeyi durdurur. Düzenin varlığı devam ettiği müddetçe var olan her şey, yok olma içerisindedir.
Bu çürüme ve yozlaşmadan kurtulmanın yolu, düzene karşı konumlanmaktan geçer. Onun karşıtı bir seçenek yaratılması için mücadele etmedikçe, onun maddi ve toplumsal temelleri yıkılmadığı müddetçe de bir kurtuluş beklemek mümkün değildir. Hukuk, sanat, ahlak, felsefe vb alanlarda daha yetkin, daha gelişmiş ve toplumsal ilişkileri ileri sıçratacak yeni kurumlar yaratılmalıdır. Bu ilişkiler ancak düzene karşı konumlanarak ortaya çıkarılabilir.
Çürüyen düzenin içerisinde kalınarak üretilen herşey çürüme ve yozlaşmadan nasibini alır. Buna en somut örnek Covid-19 pandemisi nedeniyle üretilen aşıların para kazanmanın bir aracına dönüştürülmesi. Ve yalnızca parası olan ülkeler bu aşılardan yararlanırken, dünyanın çoğunlukta olan yoksul ülkeleri bu aşıdan faydalanmak şöyle dursun, covid-19 hastalarını ölüme terketmektedirler. Bu ve buna benzer sayısız örnek verilebilir.
Düzenin karşıtı olunmadığı müddetçe, bu düzene karşı mücadele edilmediği sürece, insan tarafından üretilen en iyi şey de bu şekilde çürür, yozlaşır. Amaç insan yaşamı, sağlığı, faydası için değil, daha fazla sömürü, daha fazla para kazanmak olur.
Yayılan pis kokular, o kokuya bulaşmışların üzerinden kolay kolay çıkmaz. Çürüyen düzen bir bataklık gibi yeni sinekler üretir, bu sinekler de çürümeyi, yozlaşmayı açıkça gösterirler.
Gezi Ayaklanması günleri, düzenin karşıtı olacak bir yaşamın yaratılmasının mümkün olduğunu en iyi şekilde gösterdi. Toplumsal ayaklanma içerisinde paylaşımın, dayanışmanın, kendi yaşam kurallarını belirleyip, özgürce yaşamanın kapıları açıldı. Özgürlük düşüncesi bu topraklarda hızla kök saldı. Düzenin karşıtı bir konumda ortaklaşa bir yaşam kuruldu.
O günlerde insanca yaşamak isteyenler, özgürlüklerini, kurtuluşlarını sağlamak için sokaklara çıktılar. Kısa sürede de düzenin asla istemediği komün yaşamı örgütlediler. Bu komün yaşam çürüme ve yozlaşmanın karşısındaydı. Toplumun farklı kesimleri kendilerini hiçbir baskıya, şiddete maruz kalmadan özgürce ifade ettiler. Yeni yaşamın, birlikte mücadelenin tohumlarını ektiler. Bu yeni yaşam insan olarak kalmayı temsil ediyordu.
Ancak aynı deney bize şunu gösterdi: Kapitalist düzen, burjuva sınıf egemenliği ve bu egemenliği koruyan devlet ayakta kaldığı sürece, bu düzenin içinde böyle bir yaşamı kurup sürdürmek mümkün değil. Böyle bir yaşamı kurup sürdürmenin temel koşulu, kapitalist düzeni, burjuva sınıf egemenliğini ve bu egemenliğin dayandığı tüm kurumları bir devrimle kırıp parçalamaktır.
Düzeni temsil edenler ise, o günlerde sokağa salınan gerici, sivil militarist güçlerdi. Düzeni koruma ve kollamak için her türlü yola başvurmaya hazır güçler. Sokak ortasında, militarist güçlerle birlikte eylemcilere saldırıp, katleden bu güçlerdi. Elinde palayla, polisin gözü önünde eylemcilere saldıran kişi de hafızalarımızda. İşte bu saldırıyı gerçekleştiren kişinin son olayı da medyaya yansıdı, fuhuş çetesinin lideri olduğu ortaya çıktı.
Düzeni temsil edenler bunlar ve benzeri güçlerdir. Bu güçlerin hepsinde ister iktidarda olsun, ister muhalefette tüm burjuva partilerde, örgütlerde, bireylerde aynı çürüme, yozlaşma geçerlidir. Tarikatlarda ve tarikat yurtlarında yaşanan tecavüz olayları, uyuşturucu ticaretini organize eden bakanlar.
Kapitalist düzen çürüme ve yozlaşma demektir. Bu düzene sıkı sıkıya bağlı olanlar farklı maskelere bürünürler, toplumu aldatmak için farklı yalanlar ortaya koyarlar. Bunu dindarlık, miliyetçilik, Atatürkçülük vb kılıflar altında yaparlar. Fakat hepsinin ortak noktası aynıdır. Bu sömürü düzeninin sağlam bir şekilde sürmesi. Onlar bu düzenin en ateşli savunucularıdır.
Mevcut düzenin bekası için yapmayacakları şey yoktur. Gerektiğinde düşman olurlar, gerektiğinde kol kola girerler. Toplumu, yüzlerine taktıkları maskelerle aldatırlar, kandırırlar. Birbirlerine hakaretler yağdırsalar da, tehditler savursalar da son kertede düzenin işleyişine zarar vermezler. Çürüyen düzen onların varlık sebebidir. O yok olursa, onlar da yok olacaktır. Dünün dindarlarının bugünün uyuşturucu taciri, rantiye kralı olması bundandır.
Kapitalist düzene son verilmedikçe, insanın insan tarafından sömürülmediği, özgür, eşit insani bir toplum düzeni kurulmadıkça yani bu düzen var olduğu müddetçe çürüme, yozlaşma artarak devam edecektir.
Bunun için işçi ve emekçiler sadece ekonomik kurtuluşları için değil, kültürel, sanatsal, felsefi etik ve ahlaksal kurtuluşları için de sosyalizmin zaferi için ileri atılmalıdır. Sosyalist bir düzen için mücadele çürümeye ve yozlaşmaya karşı da mücadeledir.
Dolayısıyla işçi ve emekçiler sosyalizmin zaferi için, Gezi Ayaklanmasını aşacak daha ileri ayaklanmalara hazırlanmalıdır. O gün bu düzen ortadan kaldırılamadı, bugün bunun için tüm koşullar uygundur.
Çürümüş düzen için son yaklaşmıştır. Yönetememe krizi üst boyutlardadır. Binbir türlü yalanla, topluma savurduğu tehditlerle, gerici, yozlaşmış, çürümüş kitle tabanına cesaret vermeye çalışan düzen, bu şekilde ayakta kalabileceğini düşünüyor. Bu çaresiz çırpınışlarının ardında yatan yok oluşunun belirtilerini görmesidir. Bunca çabasının tek nedeni budur. Dönüp dolaşıp Gezi Ayaklanmasını diline dolayan, ayaklanmacıları aşağılayan, her eylemden yeni bir Gezi’nin doğacağını düşünen bu düzen kitlelerin görkeminden, cesaretinden, öfkesinden korkuyor.
Korktukça daha fazla baskı, daha fazla gözdağı vermeye, sindirmeye çalışıyor. Baskı, şiddet boyutlarını arttırıyor. O saldırdıkça korku duvarlarını yıkanlar daha fazla sokaklara çıkıyorlar. Sokaklar düzenin korkusu, kabusudur.
Şimdi milyonlar bu düzenin kale surlarını yerel düzeydeki eylemlerle vuruyorlar, parçalıyorlar, dağıtıyorlar. Her eylem surlara daha fazla hasar veriyor. Surlar çatlaklarla dolmuştur. Bir sarsıntı tüm kaleyi yıkmaya yetecektir. O gün, bu düzen tarihin tozlu raflarındaki yerini alacaktır.
Cihan Ateş