İnsanlık tarihinde gelişimin en önemli itkilerinden biri alet yapımıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey de alet yapabiliyor olmalarıdır. (İnsan alet yapan hayvandır - Benjamin Franklin) Bu aletler kabaca yaşamlarını sürdürebilmeleri/ kolaylaştırabilmeleri için geliştirdikleri araçlar olarak tanımlanabilir.
Genel bir tasnif yaparsak toplum biçimine göre üretim aracı, silah veya aynı anda her ikisi olarak kullanıldıkları görülmüştür.
Hiç bir toplumda bireyler silahsız olmamıştır. Ne var ki başlangıçta silahlar demokratik dağılmışken, tarih ilerledikçe eşitsiz değişiklikler olacaktır. Sömürü bir kez yerleştikten sonra aynı üretim araçlarının dağılımında olduğu gibi silahlarda da eşitsiz bir dağılım gerçekleşecektir. Sömürülenler ürettiklerinin daha azına razı olmayıp yağmaya veya saldırıya geçtikleri vakit, sömürenler el koydukları artı ürünü koruyabilmek için çoğunluğu ezecek güce ihtiyaç duyacaktır. Bu gücü de silahların en otoriter olanlarına el koyarak başaracaklardır. Aşikâr olan modern silahlara sahip olanın belirleyiciliğidir. Öyle ki her toplumda artı ürüne el koyanları koruyan silahlı güçler küçük bir azınlık oldukları halde, zenginliği korumakta diretebilirler. Son sözü kimin söyleyeceği ise başka bir konudur.
İşin silahlara varacak noktaya gelmesi en açık savaş biçimi olacağı için bilincin pik yapacağı yerdir. Bu da egemenlerin işine gelmediğinden ideolojik diğer aygıtlarla gerçekleri manipüle yoluna giderler. Dolayısıyla akıl-strateji-taktik ve başkaca etmenler savaştaki üstünlük dengesini değiştirebilir. Ama bunlar silahlara ya da modern silahlara sahip olmanın hayati önemde olduğu gerçeğini değiştirmez. Öyle ki burjuvazi insanlığı komik gerekçelerle modern silahlardan mahrum bırakır. İnsanların birbirini durmadan öldürmeye başlayacağını toplumun kontrolden çıkacağını anarşinin hüküm süreceğini iddia eder. Oysa toplum zaten kapitalist üretim ilişkileri ve ona paralel yabancılaşmadan kaynaklı bir kaos içindedir. İnsanların birbirini öldürmesi için de en modern silahlara gerek yoktur. Taş, sopa, bıçak ve envai çeşit araç silahtır ve cinayet için yeterlidir. Gerçekte ise sömürdüğü sınıfın silahları kendilerine çevirmelerinden ve karşı koyamayacak olmalarından korkarlar. Ve gerektiğinde hak temelli protestolar için bile kullanılmaya hazır tutarlar.
Silahları bırakın cümlesinin söylendiği yerden hızlıca uzaklaşmak gerekir! Çünkü silahsızlığın insanlığa vereceği tek şey daha uzun süre acıdır. Dar kafalı siyasetlerin anlamadıkları şey de silahsızlığın olamayacağı gerçeğidir. Çünkü bireyi silahsız toplum yoktur, olamaz. Ancak emek üretkenliği ile silahların güncelliğini yitirmesi olgusu olabilir. Bu yüzden ne silahlanma kaostur diyen burjuvaziyi, ne de suçu silahlara atıp konuşmalıyız diyen reformist aklı asla önemsememeli, mütemadiyen teşhir etmeli… Biz ölüm istemiyoruz diye düzen varlığını temellendiren kaynaklardan vazgeçerek sömürüyü, ölümü, katliamı durduracak değil. Bunun için Kürdistan ilhakına, savaş ve ilhak politikalarına bakmak yeterli.
Ek bir parantez açıp burjuvazinin tutarlı hiçbir yanı olmadığını bir daha gösterelim. Burjuvazi bireysel silahlanmaya da karşı değildir. Kimsenin kimseyi öldürmemesini istiyorlarsa, envai çeşit ateşli silah piyasada olmazdı. Bunun ilk nedeni bir meta olarak işlem görmesi; silah endüstrisi. Bir yönü de yabancılaşmanın bir aracı olarak kullanılması… Fark her zaman en belirleyici silahların kolluk kuvvetlerinde oluşundadır. Kaldı ki bazen piyasadaki av tüfeği ve türevleri bile tehlikeli bulunabilir, toplatılabilir. (Fransa iç savaşı örneği)
Bu durumun güncelle diyalektiği kurulduğunda… Silahların önemini herkesten iyi idrak etmiş burjuvazinin devrime karşı koyabilmek için meşruiyetini sarsacak hazırlıklardan bile kaçınmadığını görürüz. (SADAT, PÖH, JÖH, mafya liderleri, tarikatlar, paramiliter çeteler ve daha bilmediğimiz envai çeşit gerici grubun silahlandırılması, kayıp silahlar, TSK envanterinin polis gücüne verilmesi vs hep bu kapsamdadır.)
Ancak işlerin bu noktaya varmasını engellemek, devrimci enerjiyi absorbe edebilmek için çeşitli yöntemleri öncelediğini işaret etmiştik. Bunlardan biri de seçimlerdir. Burjuva muhalefetin seçim için çırpınışları hep bundandır. Ne var ki olması gereken de budur. Düzenin sacayağı olan partiler (CHP, İYİP, SP, DEVA vs) üstlerine düşeni yaparlar, yapıyorlar. Asıl tehlike ağzından devrim kelimesini düşürmeyip halkın çıkarları için savaştığını söyleyen ama her fırsatta tılsımlı sözcüklerle sokağa; silahlara bir alternatiften söz edip, seçimleri işaret eden sosyal reformistlerde. Toplumsal çıkmazları AKP’ye bağlayan bu reformist akıl, yıllardır ‘sandık etrafında birleşmekten’ başka bir vurgusu olmayan Demirtaş’ın söylemlerini, yeni bir cümleymiş gibi siyaset olarak kitlelere yutturmaya çalışırlar. Sonuç göstermelik barış sürecinde durduğu sanılan ölüm gibi faşizm bir köşede gizlenir sonrasında acısını misliyle insanlıktan çıkarır. Ne işsizlik, ne açlık, ne baskı, ne ölüm durmaz. Böylece siyaset üretemeyen, göze aldığı mücadele kadar konuşan bu yeni yol safsatacıları devrimi ertelemekten başka bir şeye yaramış olmazlar. Devrimci durumun en çıplak göstergelerinden açlık isyanlarının sokaklarda tezahürü, kitlelerin bugünkü ruh halinde kendilerine sunulan sandık siyasetine net cevabı olur ve kimi partileri daha şimdiden ‘seçimle beraber seçim dışı bir yol’ gibi kitledeki karşılıklarını sorgulatmaya mahal vermeyecek yöntemler aramaya iter. Yine de konjonktür değişmez. Çünkü nihayetinde hafıza diye bir gerçeklik açlığın yanında mevzilenir. Toplumsal hafıza üretim araçlarındaki gelişkinliğin de etkisiyle seçimlerin, hukukun ve bilcümle aygıtın çürüme içinde tükendiğini teşhir eder. Toplumsal algı hiç olmadığı kadar gerçeği ayıklamaya başlar. Ve her geçen gün sokaklarla silahların kendini daha da dayattığı insanlığa başka bir seçenek kalmaz. Eleştiri silahlarının yerini silahların eleştirisi alır.
Kısacası üretim araçlarının dağılımındaki demokrasi ne ise, silahların dağılımındaki demokrasi odur. Haliyle demokratik bir toplum; ancak silahların kolektif kullanımı ile gerçekleşebilir. Herkesin tüm silahlara erişebildiği yerde, ürünü bir başka kimseden korumanın koşulları kalkmış demektir. Demek ki demokratik bir toplumun inşası için üretim araçlarının toplumun devrimci güçlerinin -ki bu işçi sınıfıdır- kontrolünde olması gerekir ki, silahlar kolektif kullanılsın. Bunun için de arzu etmek yetmez zoralım gerekir. Dolayısıyla koşulları uygunlaştırma bahanesi üzerinden seçimle değişimi kovalamak toplum için zaman kaybından başka bir anlam taşımaz. Toplum kendilerine ait olduğu halde yine kendilerine karşı kullanılan silahları er ya da geç ele geçirecek, özgürlüğe uzanan sokaklardan silahlarla geçecektir. İsteseniz de istemeseniz de…
Bir Mücadele Birliği Okuru