Seçimlerin erkene alınmasıyla, seçim üzerine tartışmalar alevlendi. Burjuva ve küçük-burjuva çevrelerce ne kadar harlanmaya çalışsa da bu alev, proletarya ve emekçilerde oldukça cılız, cansız ve ruhsuz bir gündem yaratmaktan öteye gidemedi. Devrimci kitleler, ipliği pazara çıkmış seçimlerin yaşamsal sorunlarına çözüm ol(a)mayacağını biliyor.


Emekçilerin burjuva seçimlere karşı cılız tepkisi, değişime olan inançsızlığından değil, aksine seçimlerin bir şeyi değiştirmeyeceğine olan inancından kaynaklanıyor. “Bunlar seçimle gitmeyecek” düşüncesi artık genel bir tepki haline geldi. Uzun bir süredir, “seçimle gitmeyenlerin ne ile gideceğine” dair düşünce bizzat kitleler tarafından dile getiriliyor. Böylece devrim ve devrimci araçlar, emekçilerin gündeminde daha canlı yer ediyor. Bu da burjuvazinin paradoksu! Bizde burjuva seçimler, bırakın krizi ötelemeyi, her defasında krizi derinleştirmekten başka sonuç vermiyor, burjuvazinin arzuladığının tam aksi sonuçlar doğuruyor.
Seçim tartışmalarının belki de en az yankı bulduğu yer Kürdistan, kitle ise Kürt emekçilerdir. Bu konuyu ele almak için, seçimler üzerine genel değerlendirmelerin dışına çıkılması gerektiği açık. Çünkü başta ulusal sorun olmak üzere, burada kendini diğer yerlerden ayıran özgün sorunlar var. Kürdistan’da, toplumsal kurtuluşun yanında (ve onunla iç içe geçen) ulusal kurtuluş, yaşamsal ve her olay ve gelişmede kendi devrimci çözümünü dayatan bir sorun. Bu nedenle diğer bütün gelişmeler gibi seçimlerin de doğuracağı -çoğu beklentinin ötesinde, bazılarının ise hoşuna dahi gitmeyen- devrimci sonuçlar, burada büyük bir etki yaratacak nitelikte.
Gerek UKH olsun, gerekse de diğer Kürt ulusalcı çevreler olsun, bu konuda doğru bir bakış açısı ortaya koyamıyor. Burjuva seçimler karşısındaki tavırları Kürt ulusunun, ulusal-sınıfsal kurtuluşunun önünü açıcı nitelikte değil, tam tersi tıkayıcı bir rol oynuyor.
Bu çevrelerin seçimler karşısındaki tavırları, ne olursa olsun/ hangi dönem olursa olsun, koşulsuzdur. Yani Kürt ulusunun içinde bulunduğu koşullardan, devrimci kavganın yakaladığı nitel-nicel düzeyden, egemen sınıfın -ilhakçı devletin içinde bulunduğu durumdan azade; seçimler konusundaki tavırlarına, kafalarındaki düşünceler yön veriyor. UKH'nin seçimler karşısındaki hareket noktası, Kürt halkının, ulusal-sınıfsal kurtuluşunun devrimci yolla çözümü değil, düzen sınırları içinde ilhakçı devletle yapılacak uzlaşı ve müzakere yoluyla çözülmesidir. Bu seçimlerde de hangi şart ve koşulda bulunulduğu önemli değil, hareket noktalarının bu olacağı ortada.
Zira HDP sözcüsü, M.Akşener'i destekleyip-desteklemeyeceklerini “sokağa çıktığında ne diyeceğine” bağlıyor. Yani sözcü, elindeki Kürt ve komünist kanı kurumamış, ırkçı M.Akşener'i destekleyebileceklerine dair açık kapı bırakıyor! M.Akşener, seçim kürsülerinde bay sözcüyü “ikna edecek” neler söyleyebilir bilemeyiz, ama sözcü bu damgalı faşistin bugüne kadar ne dediğini merak ediyorsa, 90'ların ortalarında iç savaş olduğu dönemde katledilen, kaybedilen (“faili meçhul” demeye insanın dili varmaz!) binlerce insana bakabilir!
Devam ediyor HDP sözcüsü: “Ana muhalefet iktidardan farksız bir söylem içine girerse, biz seçmenlerimizi sandığa nasıl davet edebiliriz?” Sözcünün muhalefetten kastı CHP ve İYİ Parti olmalı- MHP de olabilirdi, ama neyse ki o şu ara, iktidar limanlarında olduğu için liste dışı! Yani Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt ulusal sorununa dair iktidardan farklı bir söylem içine girerse(!), HDP Kürt halkını sandıkta bunları desteklemeye çağırabilir!
Ama durun! Bunlar da “söylemlerini” ifşa etmedi mi? Daha yeni, eskimedi; Afrin işgalinde, her defasında hükümete desteklerini ikrar ededurdular. Hatta hükümeti, Afrin’i işgal ettiği için değil, neden bir an önce, Kandil ve Zap’ı işgal etmiyor diye eleştirdiler! Buna rağmen, Kürt ulusal sorunu ile ilgili “iktidardan farklı bir söylem içine girerlerse", HDP desteğini esirgemeyeceğini deklare ediyor!
Uzun söze ne hacet! Burada amacımız HDP sözcüsünün konuşmasını analiz etmek değil; her şey ortada zaten. Amacımız, eğer diğer sorunlar gibi Kürt sorununda da hareket noktası burjuva düzen sınırlarını aşmıyor, devrimci bir zemine dayanmıyorsa, insanın kendisini neler söylemek zorunda bulacağını göstermek.
Gerçeklere dönelim. Seçimler, Kürt emekçilerde heyecan yaratmıyor, yaratamaz da; çünkü yaşamın kendisi Kürt emekçilere, seçimlerin, burjuva parlamentonun, gerek ulusal sorunun gerekse diğer yaşamsal sorunların çözümü olamayacağını gösterdi. Bu halk, burjuvazinin baskı ve şiddetine rağmen, bedel ödeyerek parlamentoya gönderdiği vekillerinin, şafak vakti evleri basılarak zindanlara atıldığını gördü. Bundan sonra da burjuvazinin, parlamentodaki temsilcilerine farklı bir “muamele” göstermeyeceği de ortada. Burjuva parlamentonun kendisinin de artık ne kadar işlevsel olduğu ayrı bir konu!
Öte yandan ne tür söylem geliştirirse geliştirirsin bugüne kadar hükümet olan burjuva partiler, Kürt ulusunun üzerindeki baskı ve şiddeti, Kürdistan’ın ilhakını derinleştirmekten başka bir şey yapmadı, yapamazdı; çünkü Kürdistan’ın ilhakı şu veya bu partinin politikası değil, gerici burjuva cumhuriyetin kuruluşundan bugüne bir devlet politikasıdır.
Bundan dolayı Kürdistan sorunu, bir devrim sorunudur. Kürt ulusunun üzerindeki ulusal baskı ve sömürüye, Kürdistan’ın ilhakına, ancak zafere ulaşmış bir devrim kesin olarak son verebilir. Kürt emekçilerde uzlaşmacı çözüm yollarına ilgisizlik, ama devrimci yol ve yöntemlere ilgi ana eğilim haline geldiğinden, seçimler bir heyecan yaratmıyor. Bu nedenle Kürt ulusunun, ulusal-sınıfsal özgürlüğü için savaşan güçler, acilen devrimci yol ve yöntemleri gündemlerine almalılar, seçimleri değil! Ancak bu şekilde harekete bir itilim verebilir, ileri götürebilirler. Leninist Parti, ulusal-sınıfsal kurtuluş konusundaki perspektifleriyle, bu konuda da kesin bir üstünlüğe sahip.
Leninist devrimci boykot politikası, Kürdistan’da neden en doğru politik tavırdır? Boykot da seçimlere diğer yaklaşımlar gibi koşulludur. Kürt ulusunun Türkiye emekçilerinin devrimci kavgasının geldiği düzey, ileri bir düzeydir. Hem devrimci savaşımın yakaladığı ivme, hem de burjuva düzenin sıçramalı çöküşü; var olan devrimci durum, devrimci araç ve yöntemleri kullanmayı gerektiriyor. Burjuva seçimlere karşı aktif boykot, bir ayaklanma/devrim manivelası olarak, bu araç ve yöntemlerden en önemlisidir.
Bugün ayaklanmayla devrimle bağlantılı olarak yürütülecek seçimleri boykot politikasının, Kürt halkında, daha fazla karşılık bulacağı; Kürt ulusunun devrimci mücadelesinde coşku yaratacağı, kendine güvenini tazeleyeceği bir dönemdeyiz. İlhakçı devlete tepeden tırnağa öfke dolu bir ulus, daha önce defalarca sonuç vermediği/veremeyeceği tescillenmiş burjuva seçimlerle oyalanabilir mi? Ne olursa olsun, bu yıkıcı öfkenin önünde durulamaz. O halde ancak devrimci boykot, öfkenin devrimci patlamasının güçlü bir zemini olabilir.
Kürtler, “dewlet ker jî siwar nebe!” (Devlet eşek de olsa, binme!) der. Elbette bunu, burjuva ilhakçı devletler için söyler.
Artık bu devrimci halkın kendi parlamentosunda kendi kaderini tayin etme zamanı geldi. Bunun için devrim, devrim için aktif boykot şiarı yükseltilmeli!
Argeş Soran