Kadınların tam ve gerçek kurtuluşu için mücadele etmeyenler zorunlu olarak, kadınları, burjuva toplumda elde edilen ve elde edilecek sınırlı haklarla oyalamış olurlar. Bunun varacağı en ileri nokta, biçimsel hak eşitliğidir. Ama daha fazlası değil.

Her hak gibi, kadınların hak eşitliği de burjuva toplumda sınırlıdır. Hak eşitliğinin belli bir ölçüde gerçekleştiği günümüz burjuva toplumda, hak eşitliğinin sınırlı oluşu üzerinde tekrar tekrar durulmalıdır. Bu sınırlılık gösterilmelidir. Kadınların kurtuluşuysa, burjuva sınırlılıklar havaya uçurularak, bu sınırların ötesinde ve ilerisinde gerçekleşir.

Hak eşitliğinin ötesine gidemeyen kadın hareketi aktivitesini yitirir ve zamanla dağılır, hatta yozlaşır.

Burjuvazi, sosyalizme bağlanmayan her demokratik hareketi kendi egemenliğini sürdürmenin bir ögesi haline getirebilir. İnsanlar yeni şeyler için savaşırlar. Kadınları asıl harekete geçiren, kadınların gerçek kurtuluşun sağlandığı yeni bir dünya için mücadeledir.

Bir çok ülkede, önce etkin bir mücadele yürüten, fakat daha sonra dağılan kadın hareketlerinin durumundan dersler çıkarılmalıdır. Hak eşitliğinin, yasa karşısında eşit olmanın gerçekleştiği ülkelerde, kadının kadınlıktan ileri gelen konumunun köklü olarak değişmesi için daha ileriye gidilmesi gerekiyor. Birçok kadın hareketi daha ileri gidemediği için varlığını koruyamadı. Sermayenin ve erkeğin kadın üzerinde egemenliği yıkılmadan daha ileriye gidilemez.

İsteniyor ki, kadınla erkek arasında süren, tarihin en uzun iç savaşı, etkin devrimci eylemler olmadan kadınlar tarafında kazanılsın. İsteniyor ki, isyan ve ayaklanma olmadan kadınların gerçek özgürlüğü elde edilsin. Oysa ki, ancak bir devrim son verebilir sermayenin ve erkeğin kadınlar üzerindeki egemenliğine. Ancak bir devrim sona erdirebilir kadınların ezilmesine, eşitsizliğine, aşağılanmasına ve katledilmesine. Yalnızca öncekilerine göre daha ileriye gidebilen bir devrim gerçekleştirebilir kadınların tam ve gerçek kurtuluşunu. Çünkü kadınların kurtuluşu, burjuvazinin sınıf egemenliğini devirmekle yetinmez, toplumun dönüşümünü ve yeni baştan kurulmasını gerektirir.

Güncel burjuva toplumda kadınların durumu değerlendirilirken, yalnızca politik yaşama katılan kadınların durumu, eğitim düzeyi oranı vb. göz önünde tutuluyor. Doğrusu, yani gerçek durumun ortaya çıkarılması için ülkede ve dünyadaki tüm kadınların durumu, içinde bulunduğu koşulların göz önünde bulundurulmasıdır. Burjuva çevreler, tam da politik yaşama katılan kadınların durumunu öne çıkararak tüm kadınların gerçek durumunu gözlerden uzak tutmaya çalışıyor. Kadın hareketlerinde de bu yaklaşımla karşılaşabiliyoruz.

Biz kadınların dikkatini kadınların yaşamdaki gerçek konumuna çekiyoruz. Tüm kadınların dikkat merkezini, kadınların gerçek eşitliği ve gerçek özgürlüğü uğruna mücadeleye yöneltiyoruz.

Bugün söylediklerimizi yarın, sosyalist toplumda savunacağız, dahası gerçekleştireceğiz. Nadejda Krupskaya sosyalizmin ilk kuruluş döneminde dikkatleri kadınların yasa karşısındaki konumuyla, yaşamdaki konumu arasındaki farklılığa çekiyor:

"Kadınların yasa önünde varılan eşitliği yaşamda da gerçekleşmiş olsaydı o takdirde Sovyetlere seçilen kadınların oranı yüzde 50 civarında olurdu."

Lenin, dikkatlerimizi kadınların yaşamda eşitliğinin gerçekleşmemesine çekiyor:

"Elbette burada söz konusu olan kadının emek üretkenliğinde, çalışma hacminde, çalışma süresinde, çalışma koşullarında eşit duruma getirilmesi değildir. Söz konusu olan ekonomik durumu nedeniyle erkekten farklı olarak ezilmemesidir."

Kapitalist toplumda, daha çok sayıda kadının, siyasal yaşamda yer alması, kadınların yaşamda iki kat ezilmelerini ortadan kaldırmıyor; kadınların siyasal alanda yer alması, yasa karşısında eşitliğinin sağlanması vb. yalnızca kadınların daha iyi örgütlenmesi ve kurtuluşları uğruna mücadele için daha uygun ortamın oluşması anlamına geliyor. Ama daha fazlası değil.

Elbette kadın hareketlerinin içinde, kadınların gerçek özgürlüğünü ve gerçek eşitliğini savunanları da çıkıyor. Fakat onlar, kadınların hak eşitliği mücadelesini, kadınların yaşam karşısındaki eşitliğini ve kazanımlarını öylesine öne çıkarıyor ve bu yöndeki başarıları öylesine abartıyorlar ki, tam da bunu yaparak, kadınların eksiksiz, tam ve gerçek kurtuluşu uğruna mücadeleyi ikincil plana düşürüyorlar. Böylece onu bilinmez bir geleceğe ertelemiş oluyorlar.

Bilimsel, derinlikli, kavrayışlı görüşler, etkisini hemen göstermez ve kısa sürede popülerleşmez. Kitleler üzerindeki etkisi belli bir zaman içinde ortaya çıkar. Kadınların kurtuluşuna yönelik bilimsel görüşlerin durumu da budur. Bu etki kendini göstermeye başlamıştır. Bu etki bir kez ortaya çıkmaya görsün, hemen kopya edilmeye başlanır. Bizde de böyle oldu.

Bu konuda gerçekler ortaya çıkarıldığı halde soruna bilinçsiz, ezberci yaklaşımlar devam ediyor. Kadınların yasa karşısında biçimsel eşitliğiyle, kadınların yaşamda gerçek eşitliği ilişkisine yaklaşım bilinçsizce ele alınıyor.

Kadınların yasa karşısındaki eşitliğiyle kadınların yaşamda gerçek konumu arasında bir karşıtlık var. Kadınların yasa karşısında eşitliğinin sağlanmasına karşın, kadınların yaşamda ezilmişliği, eşitsizliği, aşağılanması devam ediyor ve daha da derinleşiyor.

Kadınların yasa karşısında eşitliğinin sağlanabilmesi, kadınların dünya çapında uzun, sancılı ve büyük mücadelelerini gerektirdi. Sosyalizmin yüz yıllık pratiğinin yarattığı etkinin bunda önemli bir yeri var. Kısacası kadınların hak eşitliğinde elde ettiği ilerleme, kadınların ve tüm ezilen kitlelerin, kapitalizme karşı verdiği devrimci, ilerici savaşımlarının bir sonucudur. Fakat bu alanda kaydedilen bütün ilerlemeye karşın, kadının köleliği varlığını koruyor. Bu tezatlık ancak, kadınların toplumdaki konumu köklü olarak değişince ortadan kalkar. Ancak o zaman kadının eksiksiz tam ve gerçek eşitliğinden ve gerçek özgürlüğünden söz edilebilir.

Feminizm, kadınların hak eşitliği mücadelesi alanında görülür, fakat kadınların tam ve gerçek kurtuluş kavgasında görülmez. Aksine, kadınların devrimci kavgaya katılmalarına karşı çıkar. Onları devrimden uzak tutmaya çalışır. Bu güne kadar pratiği de bu yönde olmuştur.

Feminizm bilimsel, iç tutarlılığı ve bütünlüğü olan bir ideoloji olmadığı için, kadınların kurtuluş kavgası yönünde, kadınları eğitici, dönüştürücü bir niteliği yoktur. Bu ideoloji eklektiktir, sanatsal bütünlüğe sahip değildir.

Feminizm, bugüne kadar sürekli olarak marksizme karşı ideolojik bir mücadele yürütmeye çalıştı, fakat bu mücadeleyi kazanacak bir niteliğe sahip değildir. Marksizm, bilimsel, iç tutarlılığı ve bütünlüğü olan, derinlikli, devrimci bir dünya görüşüdür.

Dolayısıyla bu ideolojik mücadeleyi marksizmin kazanacağı çok kesindir. Marksizm, etkisini feminizm saflarındaki kadınlar arasında gösteriyor. Marksizm kitlelerin arasında maddi bir güç durumuna gelmiştir, dünyayı dönüştürücü güçtür. Daha doğrusu marksizmle silahlanmış kitleler dünyayı değiştiren bir güçtür. Marksizmin devrimci teorisiyle donanmış kadınlar, kendi kurtuluşu yolunda etkin bir güç olur.

Marksizm, bir irdeleme ve araştırma yöntemidir. Somut durum çözümlemesinde net sonuçlara ulaşmayı sağlar. Diyalektik materyalist bakış açısıyla kadınların köleleştirilmelerinin tarihi koşulları hakkında net bilgiler ve açıklamalar verir. Bu bakış açısı, kadınların güncel burjuva toplumdaki bugünkü durumlarını daha iyi anlamalarını sağlar. Kadınların ezilmelerinin tarihi koşulları ve somut durumu üzerine muğlak görüşler ortaya koyanlar, kadınları kurtuluşa götürecek net, açık devrimci görüşleri ortaya koyamazlar. Mücadele hedefi, yöntemleri ve araçlarında da muğlaklığa düşerler.

Proletaryayı ve kadınları özgürleştirecek maddi koşullar, kapitalizmde ileri düzeyde ortaya çıkmıştır. Bu toplumsal devrimi toplumun gündemine getiren koşullardır. Bu maddi temellere dayanan toplum, boydan boya sınıf savaşı alanı durumundadır. Kadınla erkek arasında süren tarihin en uzun iç savaşı, modern burjuva toplum alanı üzerinde daha da derinleşiyor, şiddetleniyor ve sonuçlarına doğru ilerliyor. Bu büyük savaşı kadınlar kazanacaktır.

Kadınlar iki kat eziliyor. Kadınlar hem erkekler tarafından eziliyor, hem sermaye tarafından. Dolayısıyla bu mücadele erkeklerin ve sermayenin egemenliğine karşı bir mücadeledir. Kadınların mücadelesi bu koşullarda başarıya ulaştığında bu başarının zaferi gerçekten tarihsel ve büyük bir zafer olacaktır.

Kadınların, erkeğin ve sermayenin egemenliğine karşı eleştirisinin tonu kadar, eylemleri de militan devrimci olmak zorunda. Çünkü kadınlar, erkeğin ve sermayenin egemenliğini ancak militan devrimci bir mücadeleyle yenebilirler. Kadınların kurtuluşunu gerçekleştirecek devrim, geçmişle köklü bir kopuşu sağlayarak bugüne kadarki tüm devrimlerden daha derine gidebilen bir devrim olacaktır. Bu devrim, ancak kadınların etkin olarak yer almasıyla gerçekleşen proletaryanın toplumsal devrimidir.

Kadınlar eleştiride ve eylemde devrimci bir üslupla konuşuyor: "Yeni bir günün şafağı sökecektir elbette!"

C.DAĞLI