Kitleler uzun zamandır sola kayıyor. Özellikle son bir iki yıl içinde sola kayış çok hızlı ve belirgin. Bu, genel bir değişimdir. İnsanların görüşlerinde ve sosyal pratiğinde olan bir değişimdir. Bir süredir, bunun üzerinde konuşulmakla birlikte, emekçi halk kitlelerindeki bu değişimin kapsamı ve derinliği anlaşılmış değil. Kitlelerin sola kayması toplumda, yaşam biçiminde köklü değişim arzusunun ve devrim isteğinin bir ifadesidir.
Kitlelerin sola kayışı, burjuvazinin etkisinden kurtulup, kapitalist sistem karşısında konumlanmasıdır. Halkların anti-kapitalist konumlanışı, yeni ve daha ileri bir topluma ulaşma bakış açısıyla ele alınırsa yani gelecekten bugüne bakılırsa esas anlamıyla, tüm derinliğiyle kavranabilir. Kitlelerin düşünsel ve toplumsal pratiğiyle sola kayışı, daha doğru bir ifadeyle sosyalizme yöneliştir. İşçilerde, emekçilerde sosyalizme doğru bir atılım var.
Kitlelerin sola kayışı, bu yönde toplumsal pratiğinin artışı, devrimin yükselişidir. Olaylarda ve olaylara katılanların sayısında bariz artış bu yöndedir. Eylemlerin temposundaki gözle görülür hızı, artışı ve yönünü, devrimci bir bakışa sahipsen kavrayabilirsin. Devrimci yükseliş, belirli yerel alanlarla sınırlı değildir. Devrimci yükseliş, genel bir durumdur. Bütün bölgeleri ve mücadele alanlarını kapsıyor. Çatışma olmadan, devrimin yükselişinden sözetmek küçük burjuva hayalciliğidir. Bugüne kadar, şiddetli çatışmalar olmadan, devrim bir adım atamamıştır. Devrim her adımda büyük çatışmalara girerek ilerledi. Fabrikalara, kırsal alana, sokaklara bakın; devrimin nasıl çatışmalardan geçerek ilerlediğini göreceksiniz. Devrimin çatışa çatışa yükselişi, emekçi halk kitlelerinin kendine ve mücadelenin geleceğine olan güvenini güçlendirdi. Devrim işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin devrimci gücü ve inisiyatifiyle ilerliyor.
Halk kitlelerinin sola, sosyalizme yönelişi, eski toplumdan kopuştur. Köklü toplumsal kopuş devrimde gerçekleşir fakat bu, bugünden başlayan tarihsel bir harekettir. İşçiler ve emekçi halklar, yeni yarınlar için bugünkü özel mülkiyet toplumuna karşı eylemden eyleme koşarken; eylemde eylem tarafından dönüşüme uğramış oluyorlar. Olan şey ilerici, devrimci anlamda bir kopuştur. İşçilerin devrimci sınıf partisine düşen, kitlelerin, insanları kuşatan geleneklerden, anlayışlardan vb kurtulmalarında onlara destek olmaktır. İyileştirilmiş bir ifadeyle, kitlelerin eski olandan kopuşunu hızlandırmak ve onlara öncülük etmektir. Çağdaş toplum, eski toplumla hesaplaşmış toplumdur. Çağımızda eski toplum durumunda olan, burjuva toplumdur. Toplumun devrimcileşmesi, eski toplumdan kopuş demektir. Tarihsel, toplumsal kopuş hareketini devrimle sonuna kadar götüreceğiz.
Ezilen ve sömürülenlerin sola kayması, toplumsal sorunların devrimle çözüleceğini umut etmesi anlamına gelir. Bugüne kadar, toplumsal sorunların burjuva toplumda çözüleceği beklentisinde olanlar da oldu. Şimdi en sıradan insanlar bile buna inanmıyor. Hem toplumsal deneyimlerinden öğrendiler, hem artık topluma bakışları değişti. Bu yüzden burjuva partileri, yalandan umutlarla halk kitlelerini bloke edemiyor. Küçük burjuva siyasi hareketlerin, sosyal reform politikası ve bu temelde toplumsal muhalefet adına, burjuva güçlerle işbirliği içinde hareket etmesi de, kitleleri devrimden uzaklaştıramıyor. Yaşamsal sorunların devrimle çözüleceği umudunun artması, iktidar sorununu siyasi mücadelenin merkezine getirmiştir. İktidar sorunu mücadelede devrimci olanı ön plana çıkarır. Kitlelerin sola kaymasının kapsamı ve derinliği bu çerçevede anlaşılmalı.
Sınıf mücadelesi, karşıtların mücadelesidir. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler yani devrim cephesi, yalnızca kendini göz önünde bulundurmaz. Düşmanın ne yaptığını da daima bilmelidir. Burjuvazi, devrimin yükselişinin sonuçlarıyla karşılaşmamak için, kendi iktidarını, daha kapsamlı bir anlatımla, kendi sınıf egemenliğini güçlendirmek için özel bir çaba gösteriyor. Yıpranmış, teşhir olmuş, güçten düşmüş bir siyasi iktidarla, devrimin hızlı ilerlemesini, ani sıçrama göstermesini karşılayamacağını çok iyi biliyor. Türkiye tekelci sermayesi, dünya burjuvazisiyle birlikte muhalefeti bu bağlamda iktidara hazırlıyor. Yani burjuvazi harıl harıl iktidarını, başkaldıran emekçi kitleler karşısında güçlendirmek için çalışıyor. Onlara bu fırsatı verenler reformistler ve yakın takipçileri oportünistlerdir.
Devrimin yükselişte olması, burjuvazinin ve dünya burjuvazisinin çıkarları ve egemenliğinin sürekli tehdit altında olması demektir. Burjuvazi bu koşulların devam etmesini kabul etmez. Devrimin ilerlemesi ve başarıya ulaşması, yalnızca içeride, eski topluma son vermekle kalmaz, dünyada zincirleme olarak başka yerlerde de devrime yol açar. Çünkü sermaye dünyasının genel koşulları, bir kıvılcımın sistemi tutuşturmasına uygun. Bu temel nedenden dolayı, burjuvazi ve dünya burjuvazisi, devrimi bastırması için iktidara tam destek veriyor. Bugünkü siyasi iktidar, siyasi ve toplumsal baskıdan başka bir yola başvurmuyor. Baskının ve saldırıların şiddetini artırdığı için emekçi halklarla çatışmada daha şiddetli bir aşamaya girdi. Burjuvazinin gerici zoru sonuçsuz kalırken, emekçi kitlelerin devrimci ilerici zoru, halk eylemini başarıya götürür.
Sermaye dünyasının baskının şiddetini artırması, sömürü dünyasının gücünü değil, güçsüzlüğünü gösteriyor. Fakat, sermaye dünyasının tek egemenlik yöntemi baskı, daha tam ifadeyle kapitalist terör değildir. Kapitalist terörü tavizlerle de bütünleştirir yani en kritik anlarda ayaklanan kitlelere sınırlı ekonomik ve politik tavizler de verebilir. Ama taviz vermesi de sermaye dünyasının zayıflığının bir ifadesidir. Bugünkü dinci faşist iktidarın taviz vermesinden söz etmiyoruz. Muhalefetin iktidara gelmesi halinde uygulanır. Bu bir burjuva politikasıdır. İşçi hareketi ve emekçi kitle hareketi, tavizler adına temel devrimci hedefine yürümekten vazgeçmez. Emekçilerin kurtuluşu, temel devrimci hedeflerin gerçekleşmesindedir.
Yozlaşma, tüm toplumda alabildiğine yaygın durumdayken, sola yönelen kitleler toplumda canlı olanı temsil ediyor. Gerici güçlerle, yüzünü sola, sosyalizme dönen güçler arasındaki çatışmayı, canlı, dinamik, yeni bir gelecek uğruna mücadeleye atılanların kazanacağı açık değil mi.
Gelişmeyi sağlayan her toplumsal biçim, zamanla gelişmenin önünde ayak bağı olur. Bu toplumda yozlaşmanın derinleşmesi ve herkesi tehdit etmesi kaçınılmazdır. Burjuva partileri, tam da toplumun yozlaşmasını, alçalmasını, çürümesini temsil ediyorlar. Hepsi yozlaşmıştır. Bugüne kadar, bunun dışına çıkan burjuva partisi, daha geniş olarak, düzen gücü ve kurumu yoktur. Her gün bu kurumların yozluğuna, çürümüşlüğüne ait sayısız olay anlatılıyor. Bu yoz toplumdan kurtulmak, toplumun kendisini devrimci tarzda dönüştürmekten, toplumu yeni ilkelerle, yeni bir içerikte ve yeni bir zeminde örgütlemekten geçer. Bu anlamıyla, kitlelerin sola kayması basit, sıradan bir olay değil, içerikli tarihsel bir olaydır.
Burjuva çevrelerin içinde bu toplumsal sistemde kalarak, özel mülkiyet düzenini savunarak da burjuva partilerin, toplumsal yapının, onun yozlaşan toplumsal ilişkilerinin dışında kalabileceğini ileri sürebiliyorlar! Bunun için kendi içinde yenilenme, değişim yapmalarının yeterli olacağını söylüyorlar. Bu sistemin içinde olan değişiklik, temelde bir şey değiştirmez. Çünkü bu siyasi yapılar, bu sistemden besleniyor. Dolaysıyla sisteme hizmet ederler. Bu toplumsal sisteme hizmet eden her yapı, yozlaşma ve çürümeyi ve zihinsel alçalmayı kendi içinde taşır. Siyasi iktidar hem dini bir yozlaşma içinde, hem burjuva bir yozlaşma ve çürüme içinde. Muhalefet burjuva yozlaşma içinde iktidara gelirse, yozlaşmadan kurtulamaz. Aksine yozlaşma derinleşir, çünkü iktidar olanaklarını kendi bireysel çıkarları için kullanacaklardır. Ele geçen siyasi bürokrasi vb'nin konumunu kendi bireysel çıkarları için kullanmak, burjuva toplumun bir ilkesidir. Rüşvet, yolsuzluk, politik nüfuzunu kullanma vb iktidarın bu parti yöneticilerine sunduğu olanaklardır. İktidara hücum, bireysel çıkar elde etmeye hücumdur. Burjuva toplum, eski bir toplumdur. Eski olan bütün toplumlarda olduğu gibi tüm olumsuzlukların biricik kaynağıdır. Yeni ve canlı bir yaşam için, eski toplumun yıkılması zorunludur.
Kapitalizmin ezdiği güçlerin sola kayması, eski toplumla tarihi bir hesaplaşmadır. Bu toplumsal olay, devrimin, halkların içinde nasıl derin bir etki yarattığını açığa çıkardı. Kitlelerin düşünsel ve eylemsel olarak sola, sosyalizme yönelmesi, devrimin büyümesidir. Devrimin büyümesini, güçlenmesini bilinçsizce kullananları bir kenara bırakırsak, Türkiye ve Kürdistan’da yaklaşık 60 yıldır verilen devrimci mücadele devrimin büyümesinden, devrimin gelişiminden başka bir şey değildir. Hedef, devrimin zaferidir. Nitelik sıçramasıdır, iktidarın emekçi halkın eline geçmesi, toplumun temelden yani kökten değişimidir. Devrim hedefe ulaşmadıysa da, bunun bütün koşulları oluştu. Kitleler devrimci toplumsal pratiği yönünden deneyimli, teorik olarak güçlü, siyasal mücadele, taktik bakımından donanımlı. İşçi sınıfıyla, diğer halk kitleleri arasında bir kaynaşma ve yakınlaşma var. Kadın özgürlük hareketi, düşünsel ve güç olarak devrimde daha etkin olarak yer alıyor. Devrimci gençlik, devrimin etkin ve dinamik bir gücü olduğunu on yıllardır ortaya koyuyor. Devrimin enternasyonal ilişki yönü hep olmuştu. Ve şimdi daha güçlenmiştir.
Reformist siyasi hareketler, devrimi güçlendirici bir çizgi izleyeceklerine, burjuvaziyle iş birliğini geliştirme peşindeler. Devrimci kitlelerin yönelimiyle, sosyal reformistlerin yönelimi arasında tam bir tezatlık yaşanıyor. Devrimci kitleler, her yerde cesaretle savaşıyorlar. Anti-kapitalist başkaldırı gün gün yaygınlaşıyor. Başkaldırı, halk kitleleri arasında yerleşmiş bir anlayış ve hareket oldu. Kurulu düzen her yerde sorgulanıyor, eleştiriliyor, tartışılıyor, teşhir ediliyor. Emekçi halk kitleleri her alanda eleştiri ve eylemde devrimci ruh haliyle davranıyorlar. Mücadeleci, militan kitlelerin devrimci ruh hali, geniş kitlelerin eyleme geçmesini ateşliyor. Devrimci ruh halinin doğması, devrimle, devrimci mücadeleyle bağlantılıdır. Uzlaşmacı siyasetler, “toplumsal muhalefet” adına, burjuvaziyle girdikleri işbirliği ve teslimiyet çizgisiyle kitlelerde devrimci ruh hali yaratamazlar. Olsa olsa, kitlelerdeki devrimci ruh halini söndürürler. Dolayısıyla emekçiler, bu siyasi hareketlerle beraberliğini devam ettirerek kurtuluş yüzü göremezler. İşçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri kendilerine gerçek kurtuluş yolunu gösteren ve bunun nasıl gerçekleşeceğini söyleyen devrimci sınıf partisi önderliğinde hareket etmelidir.
İşçi sınıfının ve emekçilerin devrimci ruhuna, onların güç ve inisiyatifine, devrimci enerjisine dayanmayan devrimci sınıf partisi, Devrim Programını hayata geçiremez. Devrim deyince, söz konusu olan yalnızca öncü değil, milyonların devrimci sosyal pratiğidir. Emekçi kitlelerin devrimci ruhuna, güç ve inisiyatifine dayanmayan öncünün mücadele yeteneği ancak sınırlı sonuç alır. Kitlelerle sıkı bağı ve ilişkisi olan; onlarda devrimci ruh yaratan, güçlerini ve inisiyatifini sonuna kadar kullanan öncü güç, işçi sınıfının kurtuluşunu gerçekleştirebilir.
İşçiler, kadınlar, emekçi köylülük, gençlik, en sıradan insanlar her yerde başkaldırı içindeyken, devrim sürekli yükselişteyken öncü, önderlik görevini teoride olduğu gibi pratikte de yerine getirmek için bütün yeteneğini, tüm çabasını sonuna kadar ortaya koymalıdır.
C.Dağlı