Eylemimizin amacı, var olan gerçekliğin yerine başka bir gerçekliği koymaktır. Fakat toplumsal gerçeklik sürekli değişiyor. Değişen gerçeklik dünyasını ortaya koymak için, bugünkü somut durumun bir değerlendirmesini yapmamız gerekiyor.

Kapitalizm, tarihsel gelişmesi boyunca, kendi yıkımını hazırladı. Kapitalist toplumun yeni nicel evresi, sert ve tam bir çöküştür. Bu üretim biçimi, çağdaş gelişmeye ayak bağı olduğu için, tarihsel misyonuna ihanet etmiş, ömrünü doldurmuştur.

Burjuva toplum kendi yıkımına doğru dolu dizgin ilerlerken, kendi içinde daha ileri bir toplumun koşullarını, ögelerini de oluşturur ve oluşturmuştur. Toplumun daha yüksek ekonomik biçimi, her bakımdan kendini dayatmıştır. Kapitalizmin, en yüksek aşaması emperyalizme dönüşümüyle, yeni bir tarihsel eğilim, kendini tüm topluma iyice hissettirir. Yeni bir toplumun doğması kaçınılmaz olmuştur. 1917 Ekim sosyalist devrimiyle yeni bir tarihsel dönem başlar. Yeni dünya doğmuştur, eski dünyayla tüm cephelerde şiddetli bir savaş içindedir.

Burjuva toplum, yenilmiş, kaybetmiş bir toplumdur. Köhnemiş burjuva dünyası, dünya tarihsel sınıf olan proletaryanın devrimci saldırıları altında birçok noktada parçalanıyor. Eski dünyanın sınırlarının ötesinde ve ilerisinde bambaşka bir dünya kuruluyor. Bu dünya ilerici ve insanal bir dünyadır. İnsanlar, her yerde, yeni bir dünya uğruna kavgaya atılıyorlar.

20.yüzyılda başlayan insanlığın kapitalizmden komünizme büyük sıçraması, 21. yüzyılla birlikte patlak veren yeni bir toplumsal devrimler çağıyla sürüyor. İnsanlık tarihinde yeni bir dönem açılmıştır. Bu, nitel yeni evredir.

İnsanlığın yaşamında, yeni bir tarihsel dönem, yani nitel yeni evre başlamıştır ve dünyaya doğru genişliyor. Böyle bir dönemin başlaması, nesnel hareket tarafından, çağdaş üretici güçlerin ileriye doğru olan evrensel hareketi, gelişmesi tarafından destekleniyor.

En az güç harcayarak, daha fazla üretim aracını harekete geçirme yasası, veya emeğin artan üretkenlik yasası, insanlık için yeni bir yaşamı olanaklı kılıyor. Bütün toplum, kendi toplam üretimini daha kısa sürede yapabilecek, artan zamanını, serbest (özgür) zaman olarak kullanacaktır. Kapitalist toplumda, emeğin artan üretkenliği yasası, mutlak işçi sayısının azalmasına yolaçar ve bu gelişme daha çok insanın işsiz kalmasını getirir. Kapitalist üretim tarzında, artan artı-emek, kapitalist için daha fazla sömürü anlamına gelir. Kolektif üretimin egemen olduğu toplumdaysa, artı-emek, toplumun toplumsal gerekli emeğine dahil edilir ve toplumun gelişmesine hizmet eder. Çağdaş üretici güçler, emeğin artan üretkenliği, daha yüksek bir ekonomik biçimini güvence altına alır.

Üretken güçleri ortak denetim altına alan toplum, böylece, doğayla ilişkilerini akla uygun olarak yeniden düzenleyebilir, doğayı ortak bir denetim altına alabilir; kendisiyle ve doğayla yabancılaşmasını sona erdirebilir. Doğayla insanın karşılıklı ilişkisi akla uygun yeniden düzenlenmeden, insan; kendi öz toplumsal etkinliğini ortaklaşa olarak kendine mal etmeden, bir özgürlükten söz edilemez.

Toplumu değiştirecek ve yeniden örgütleyecek bir güç olan proletaryanın bilincinde büyük bir değişiklik olduğu görülmelidir. Emekçi sınıfın kendi durumunun bilincinde olması, tarihsel gelişme fikrini kavraması büyük bir ilerlemedir. Bu sınıfın elinde, dünyayı değiştirmede güçlü bir araç olan bilimsel sosyalizm silahı var. Bu silahla dövüşmek, burjuvaziye karşı savaşta, emekçi sınıfa kesin bir üstünlük sağlıyor.

İşçilerin bilinci hangi koşullarda biçimlendi? İşçi kitleleri on yıllardır devrimci bir çağ içinde hareket ediyor. Bu, tarihin en devrimci, en alt üst edici ve en büyük toplumsal dönüşümlerin gerçekleştiği ve derinleştiği bir çağdır. Devrimci çağ, kitleleri diğer dönemlere göre daha hızlı ve daha iyi eğitir. İşçilerin bilinçlenmesinden söz ederken, diğer dönemlere göre şu temel farkın anlaşılması gerekiyor: İşçiler tüm bu devrimci dönem boyunca, bilinçlenmeyi devrimci yoldan edinirler. Devrimci mücadele dönemleri, olağanüstü mücadele dönemleridir. Mücadelenin bir fırtına gibi estiği dönemlerdir. Dolaysıyla işçi kitlelerin bilinci fırtınalı süreçlerde ve devrimci yoldan biçimlendi. Bunun büyük önemi şuradadır ki, ileri işçiler, gittikleri her yerde, diğer kitleleri daha çabuk etkiler ve yanlarına çekerler.

Emekçilerin kurtuluşu uğruna, komünist proletaryanın ve diğer devrimci kitlelerin verdiği devrimci kavga, dünya çapındadır. Son yılların tarihi, devrim fırtınasının bütün kapitalist dünyada estiğine tanıktır. Dolayısıyla kitlelerin bilincinin dönüşümü dünya çapında gerçekleşmekte. Sadece son çeyrek yüz yılı baz aldığımızda, kitlelerin nasıl yoğun, kısa sürede devrimci eğitimden geçtiğini çok iyi kavramış oluruz. Bu, ayaklanmaların, sokaktaki çatışmaların verdiği bir eğitimdir. Barikatın bu tarafında alınan eğitimdir.

Emekçi halk kitleleri, kadınlar, gençlik, kapitalizmi devrimci tarzda yıkmak için, yıkıcı, devrimci gücünü en etkin biçimde harekete geçirirken yoğun bir devrim eğitiminden geçtiler ve yüksek bir devrimci bilinçle donandılar.

Proletarya, kapitalistlerin sınıf egemenliğini, yıkıcı, devrimci  eylemiyle yerle bir eder. Oportünistler, emekçilerin yıkıcı, aşırı, devrimci eyleminden uzak durur, onun tarihsel önemini kabul etmezler. Böylece onlar, emekçi kitleleri dünyayı değiştirmenin tek mücadele tarzından yoksun bırakmak istiyorlar. Bu, proletaryanın dünyayı değiştirme rolünü lafta kabul etmek, pratikte ise yadsımaktır.

Emekçi sınıfın eylemi, içeriğini gelecek uğruna mücadeleden alır. Bu bakış açısında, yeni bir toplum için eski topluma karşı devrimci mücadele ifadesi daha doğrudur. Sömürülen ve ezilen sınıf eylemini sınıfsız komünist toplumdan aldığından, proleter eylemindeki yapıcı yönü görmek gerekir. Proletarya, tarih yapıcı bir sınıftır. Toplumun yeni baştan inşa edilmesi, proletaryanın eylemiyle olanaklı olur.

Devrimci sınıfın yeni bir dünya için eylemi, bir yüzyılı boydan boya kaplar. Yeni bir toplum bu eylemlerden doğuyor. Gramsci’nin sözleriyle: “Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor.” Buna rağmen eski dünya kendini övmeye devam ediyor. Deyim yerindeyse eski dünya kendini övüp dururken ölüyor. Yeni dünya ise doğmak için tarihin en ileri giden eylemine başvuruyor. Bugünkü durum Gramsci’nin dönemine göre daha ileri. Eskinin yerini yeni olan almaya başlamıştır. Yeni toplumsal ilişkiler, eski ilişkilerin yerini almaktadır. Yeni insan ilişkilerine yanıt veren yeni bir temel oluşmuştur.

Kapitalist özel mülkiyetin toplumsal ilişkileri demodedir. Halk kitlelerinin gerçek çıkarlarına, gereksinimlerine yanıt vermiyor, veremez de. İnsanın artan, çeşitlenen, zenginleşen gereksinimini karşılayacak ve insanı çok yönlü geliştirecek yeni insani toplumsal ilişkiler olanaklıdır, vücut bulmaktadır.

Bir çok kimse, proletaryanın toplumsal konumunu, ne olduğunu, neyi yapmakla yükümlü olduğunu açıklamak yerine, proletaryayı sürekli övüp, durmaktadır. Aynı anlayış, sosyalizmin, neden kapitalizmin yerini kaçınılmaz olarak alacağını açıklamak, bunun zorunluluğunu kitlelere göstermek yerine ona durmadan övgüler dizmekte. Yapılması gereken, sosyalizme geçiş zorunluluğunu anlatmakla yetinmeyip, bu geçişin hangi yolla olacağını da deneyimlerden çıkan sonuçlara dayanarak anlatmaktır. Kitleleri derinden etkilemek için, bir üst toplumsal biçiminin, alt biçime göre üstünlüklerini ikna edici biçimde gözlerin önüne sermektir. Sosyalizmin, bir toplumsal sistem olarak tarihinden, ikna edici yanıtlar çıkarabiliriz.

Yanıtlarımız ikna edicidir. Sosyalizm somuttur. Yaşamda vücut bulmuştur. Bu, Marksizmin somutluk kazanmasıdır. Devrimci sonuçlar, insanların geleceği ele geçirmek için  daha büyük bir istekle kavgaya atılmasını getirir. Gelecek, bugüne feda edilemez. Gelecek bugüne feda edildikçe, geleceği ele geçirmek yerine, bu görev gelecek kuşaklara bırakılmış olur.

Kapitalistlerle emekçi kitlelerin arasındaki savaşın sonucunun ne olacağını biliyoruz: zafer emekçilerin olacak. Sınıf savaşının gelişimi, proletaryayı egemen sınıf durumuna götürür. Proletarya iktidarı ele geçirir. Yani zaferimiz kesindir. O halde günlük mücadelenin pratik sonuçlarını abartarak, kendimizi, bununla sınırlandırmamıza gerek yoktur. Günlük kavgada, geleceği ele geçirme bilinci ve hedefiyle hareket etmeliyiz. Burjuvaziyle savaşımda “zaferimiz kesindir” güveniyle davranmalıyız. Bu bakış, günlük çarpışmaların ve nihai çarpışmanın bizim zaferimizle sonuçlanmasını getirir.

Tarihsel gelişme anlayışıyla gerçeklik dünyasının sürekli değiştiği ortaya konabilir. Tarihin bu günkü aşaması, bunun en ikna edici kanıtıdır. Eski toplumu inceleyen Morgan, toplumların tarihsel değişimini, tarihsel anlayışla -Morgan buna “ilerleme” diyor- sınıflandırır. Buna göre yabanıllık, barbarlık kendi içinde “aşağı aşama”, “orta aşama” ve “yukarı aşama”yı kapsar. Morgan, araştırmasını eski toplumla sınırlar. “İlerleme yasasını” geçmişe uygular. Biz, “ilerleme yasası” veya “evrimin” yerine gelişme anlayışına dayanıyoruz. Gelişme yasasını yalnızca geçmişe değil, geleceğe de uyguluyoruz. Marx, bu anlayışla komünist toplumu, alt aşama olarak sosyalizmi ve üst aşama olarak komünizmi iki aşama olarak niteler. Sosyalizmden söz ederken, hangi aşamadaki sosyalizm sorusu sorulur. Kapitalizmden çıkmış, haliyle sosyalizm inşasıyla, daha ileriki aşama olarak, gelişmiş sosyalizm aşaması, sosyalist toplumun farklı gelişme aşamalarıdır.

Gerçeklik dünyası değişmiştir. Sosyalizm bir olgudur, somuttur, yaşamın gerçekliğidir. Bu köklü, devrimci dönüşüm göz önünde tutulmadan, güncel sınıf savaşı ve olayların gelişmesi hakkında tam bir değerlendirme yapılamaz. Bugün dünya sadece değişmiyor, çok hızlı değişiyor. Birkaç on yılda görülmeyen değişiklik bir günde bazen saatler içinde gerçekleşiyor. Tarih sıçramalı olarak ilerliyor. Nicelik, niteliğe dönüşüyor. Böylesine devrimci bir dönemdeyiz.

C.DAĞLI