Ücretli-emek sömürüsünün yoğunlaşması, sermayenin büyümesi ve merkezileşmasiyle birlikte, emeğin sermayeye bağımlılığı ve sermeyenin emek üzerindeki boyunduruğu daha da güçlendi. Bugüne kadar, işçilerin başkaldırılarına yol açan, sermayenin emek üzerindeki boyunduruğu, günümüzde en isyan ettirici noktaya gelmiştir.
Kapitalist devletin görevi ücretli emek sömürüsünün koşullarını sağlamaktır. Onun görevi, emeğin sermayeye köleliğini güvenceye almaktır. Devlet bunu baskı yoluyla yapar. Burjuvazinin çıkar sağlaması, kamusal uzlaşmaya değil, esas olarak zora dayanır. Sömürücü sınıfın zora başvurmadan gelişme gösterdiği nerede görülmüş.
Bunun yanında burjuvazi, karşıtının, emekçi sınıfın desteğine başvurmak zorunda kalır. Bu zorunluluk, halk kitlelerinin çağımızda geldiği yerden ileri geliyor. Emekçi yığınlar sadece nüfusun büyük çoğunluğu değil; çağımızın en etkin gücüdür. Her burjuva çevre böylesine kalabalık ve etkin bir kitleyi yanında görmek ister.
Sömürücü sınıf geniş kitlelerin desteğini nasıl sağlayabilir? Diğer şeylerin yanında, kendi çıkarlarını, toplumun çıkarına olduğunu söyleyerek sağlar bunu. Burjuvazi, burjuva toplumun ilk doğuşu sırasında, yani feodal topluma karşı başvurduğu devrimde kendi hedeflerini tüm halkın da hedefleri olduğuna insanları inandırarak, onları yanına çekti. Giderek durum tamamen değişse de, burjuvazi buna yine de başvurma gereği duyar.
Egemen sömürücü sınıfın kamuoyu desteğine başvurması, sınıflar arasında bir "toplum sözleşmesi" yapıldığı anlamına gelmez. Aralarında uzlaşmaz çelişkiler olan, çıkarları birbirine karşıt sınıflar arasında bir sözleşme yapılamaz. Burjuva toplum varlığını toplum sözleşmesine değil, sınıf savaşına dayandırıyor. Karşıtların birliği sözleşmeye dayanan bir birlik değil, karşıtların mücadelesine dayanan bir birliktir.
Burjuvazinin, toplumun desteğine başvurma gereğini duyması, çıkar elde etmek için değil; elde ettiği çıkarlarını güven altına almak içindir. Ezilen ve sömürülen kitleleri ve onların önderliğini, parlamento, anket, ortak toplantılar vb. yolla ne kadar yanına çekerse, sınıf egemenliğini, sınıf çıkarlarını, sınıf düzenini ve ayrıcalıklarını o denli güvence altına almış olur.
Burjuvazi, kendi çıkarları, kerndi kararları ve kendi politikaları yönünde bir kamuoyu yaratmak için kitlelere gider. Şurası çok net; önceden kendisi tarafından belirlenmiş politikalar ve kararlarla kamuoyunu yönlendirir ve kendi yönünde sonuçlar elde etmek için harekete geçer.
Ister anket yoluyla insanlarla birebir ilişkiye geçilerek sonuç elde edilmeye çalışılsın, ister medya vs. araçlarla, topluma genel olarak seslenerek olsun tüm kamuoyu yoklamalarının amacı, toplumu burjuvazinin çıkarlarına göre şekillendirmektedir. Yapılan şey kamuoyu araştırması değil, kamuoyu oluşturmasıdır. Egemen gücün politikaları, yönelimleri doğrultusunda kitlelerde bir algı oluşturma, genel bir kanaat yaratmaktır. Naom Chomski buna "rıza oluşturma" diyor.
Egemen çevreler, kendi yönünde bir kamuoyu yaratmak için ellerindeki tüm güç ve olanakları sonuna dek harekete geçiriyorlar. Ellerindeki bütün kitle iletişim araçlarını, kitleleri aldatmak, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için kullanıyorlar.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, kapitalist toplumun da yalnızca tek bir kamuoyu yoktur ve olamaz da. Sınıflı bir toplumda tek kamuoyundan sözetmek bir aldatmacadır. Ancak sosyalist toplumda, sosyalist yönde tek ve bütünsel bir kamuoyu gelişir. Sömürücülerin ve onların sözcülerinin tek kamuoyundan sözetmelerinin nedeni, toplumdaki çıkar karşıtlığının üstünü örtmek ve karşıt sınıflar arasındaki savaşımı gizlemek içindir. Gerçekte bu toplumda tek kamuoyu değil, çıkarları birbirine karşıt sınıfların oluşturduğu iki kamuoyu vardır. Sömürenler ve sömürülenler tek bir kamuoyu paydasını oluşturmazlar.
Öte yandan kamuoyunun eşitsizlikler alanı olduğu tartışmasız bir gerçek. Kimin kiminle eşitliği? Eşit güçler kamuoyuna etkide bulunmuyor ki. Ekonomik ve politik gücü elinde bulunduranlar, kamuoyuna da egemendir. En başta, tüm kamuoyunu etkileme araçları, sermaye güçlerinin elinde toplanmıştır. Onlar bu araçlara dayanarak kamuoyunu istediği gibi etkileyebiliyor.
Politik gücü elinde bulunduran kapitalistler, aynı etkiyi parlamento yoluyla da yaratmaya çalışıyor. Bu güçler tarafından parlamento, burjuvaziye başkaldıran emekçi halkı burjuva yönetime çekmenin ve dolayısıyla onları pasifize etmenin bir aracı olarak kullanıyor. Burjuva parlamenter sistem, emekçi ve sömürülen yığınları, burjuvazinin sınıf diktatörlüğü altında tutma rolünü oynuyor. Burjuva parlamentarizmin asıl rolü bu olduğu halde, ona, başka roller yükleyen küçük burjuva sosyalist çevrelerdir.
Burjuva parlamentosu, her seçimde sırayla hangi burjuva gücün, işçileri, emekçileri ezeceğinin belirlendiği bir yerdir. Uzlaşmacı siyasetler, burjuva parlamenter yapının bu rolünü öne çıkaracaklarına, buranın nasıl bir kürsü haline getirileceğini öne çıkarıyorlar. Pratikte ise yaptıkları, halkların, işçilerin devrimci mücadelesini, parlamenter mücadeleye bağlamaktır. Böylece, kitleleri etkisizleştirerek, onları sermayenin egemenliğine sokmakla, burjuvaziye yardımcı oluyorlar. Sömürücülere büyük bir hizmette bulunuyorlar. Onlar tüm devrimci isyan ve ayaklanmaları, tüm sokak gösterilerini, parlamentoya girmenin birer aracı olarak görecek denli yozlaşmış durumdalar.
Tekelci kapitalist düzende, ekonomik ve politik gelişmelerin sonucu olarak, burjuva politik sistemin merkezileşmesi karşısında, politik sistemin politik durumunu savunmak, burjuva parlamentosundan yana tavır takınmak küçük burjuva sosyalistlere düştü.
Reformist ve oportünist blokun bu denli geri düşmesi ve burjuva parlamentoda ısrar etmesi, orayı, "toplum sözleşmesi" odağı olarak görmek istemelerinden ileri geliyor. Ancak, sınıf savaşının son derece sert ve yoğun olması, tüm küçük burjuva hülyaları darmadağın etmeye yetiyor. Sınıflar arasında uyum sağlama girişimleri, çabaları yeni değil elbette, yıllardır sürüyor fakat hiçbir zaman başarılı olmamıştır ve olamaz da çıkarları birbirleriyle bağdaşmaz olan sınıflar, eşyanın doğasına aykırı olarak, nasıl başlayan bir ilişkikiye sokulacak.
Marksist leninistler, kamusal ilişkilerde olsun, karşılıklı sınıf ilişkilerinin bütün alanlarında olsun, daima sınıf mücadelesine dayanırlar. Yalnızca proleter sınıf bakış açısıyla hareket ederler.
Mücadeleci işçilerin ve devrimci sınıf partisinin, sınıf kavgasının her anında esas aldıkları, devrimin çıkarlarıdır. Devrimin çıkarları, en büyük yasa ve görevdir.
C.DAĞLI