Bazen bir resim ya da bir olay, bir olgu, sayfalarca teorik izahla anlatılamayan bir gerçeği şıp diye açıklamaya yetebiliyor.
Yukarıda gördüğünüz resim faşizm hakkında işte böyle bir anlatım gücüne sahip.
Faşizm, tekelci sermayenin en iri kesiminin kanlı vb vb... diktatörlüğüdür gibi tanımlara yer bırakmayan bir resim görüyoruz karşımızda.
Yer Ankara-Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu'nu çevreleyen tel örgüler ve muhtemelen orada, “Askeri Alandır, Girilmez” yazısı var. Bu alana yaklaşmak bile bazı şeyleri göze almayı gerektirir.
İşte bu tellere resimde görüldüğü gibi, RTE'nin havacı/askeri kıyafetli, büyük boy, yani her taraftan göze çarpacak, dikkatleri çekecek posterleri asılı. O tellere, gündüz gözüyle, sıradan sivil kişilerin böyle posterleri asması, imkansız derecesinde zordur.
Bütün askeri bölgelerde olduğu gibi buranın da silahlı/askeri nöbetçilerle korunuyor olması büyük bir olasılıktır. Dolayısıyla, sıradan birilerinin, izin almadan o çitlere tırmanmış ve o posterleri böyle özene-bezene asmış olabilecekleri düşünülemez. O posterler, bizzat Zırhlı Birlikler Okulu askeri öğrencileri ya da sorumluları tarafından ve mutlaka üst rütbelerden izin alınarak asılmıştır. Başka türlüsü düşünülemez bile.
Dünyadaki herhangi bir ülkeden ya da soyut, bilinmeyen bir yerden değil, Türkiye'den söz ediyoruz. Türkiye'de, “Zırhlı Birlikler” ordunun en önemli birimlerinden biridir ve özellikle askeri faşist darbelerde, Hava Kuvvetlerini bir kenara bırakırsak, ilk harekete geçirilen birliklerdir.
Yolları, kavşakları, köprüleri, kritik yerleri kontrol altına almak için işte bu birlikler harekete geçirilir. Tersi de doğru. Bu birliklerin katılmayı reddettiği askeri darbe girişimlerinin başarıya ulaşması neredeyse imkansız.
Bu kısa açıklama şunun için gerekliydi: Faşizmin toplumsal taşıyıcısı tekelci sermaye sınıfı ve bu sınıfın ekonomik olarak en güçlü, en iri kesimleri ise askeri gücü de resimde gördüğümüz tel örgülerin arkasında saklı duran ordudur, ordunun zırhlı birlikleridir vb vb.
Dolayısıyla, faşizmi yıkmak, en başta tel örgünün arkasındaki saklı gücü dağıtmayı gerektirir. Elbette sadece o değil. Onunla birlikte, “Özel Kuvvetler”, JÖH'üyle PÖH'üyle; MİT'iyle, EGM'siyle, saydığımız ve saymadığımız akla gelebilecek tüm militarist/askeri kurumları dağıtmak gerekir.
Bu sözünü ettiğimiz kurumlar, zindanlarla birlikte, faşist devletin taşıyıcı kolonlarıdır. Bu taşıyıcı kolonlar yerle bir edilmeden faşizmin yıkılmasından söz edilemez. Böyle bir şeye kalkışıldığında bu kurumların olan biteni seyretmekle yetineceğini, parlamentodan çıkacak yasalar ne ise ona uyacaklarını çocuklar bile düşünemez.
Peki, emekçi sınıflara, Kürt halkına seçimlerle, parlamentoda çoğunluğu ele geçirerek faşizmi yıkma söz verenlerin bütün bunlardan tek kelimeyle söz etmeden faşizmi yıkacakları sözünü vermeleri neyle açıklanabilir? Bunun tek açıklaması, iki ülkenin işçi sınıfı ve emekçi halklarının olmayacak vaatlerle aldatılıyor olmasıdır.
Zırhlı Birlikler Okulu, dinci faşist iktidarın başının posterini kendi alanına asmakla ya da asılmasına izin vermekle tavrını ortaya koymuştur. Ordudaki emir-komuta zincirini bilenler böyle bir tavrın ortaya konmasının, doğrudan ya da dolaylı, ancak en üst komuta rütbesinden gelen izinle mümkün olabileceğini bilirler.
Zırhlı Birlikler Okulu'nun, buna rahatlıkla ordunun diyebiliriz, bu eylemini aynı zamanda tekelci sermaye sınıfının ve emperyalist güç odaklarının tercihlerinin işareti olarak da görmeli. Türkiye'de ordu komuta kademesi, daha öncesi bir yana, 12 Mart Askeri faşizminden bu yana burjuva sınıfın en üst tabakasıyla iç içedir.
Bu ilişki, sözünü ettiğimiz tarihsel dönemden bu yana, örneğin 12 Eylül askeri faşist darbesinde, gerekli görüldüğü her dönemde, açıkça ortaya kondu. Tekelci sermaye-devlet bütünleşmesi budur. Faşizm, bu bütünleşmenin ürünü ya da çocuğudur diyebiliriz. Buradan şu basit ama yaşamsal önemde bir sonuç çıkar: Faşizmi yıkmak, onu toplumsal taşıyıcılarıyla birlikte ortadan kaldırmak, resimdeki adamı makamından kaldırmaktan apayrı bir şeydir. Bu iş seçime girmekle, parlamentoda çoğunluk sağlamakla olacak şey değildir. Siz hele bir seçimle tel örgülere asılmış resimdeki adamı makamından edin, hatta daha basiti, o resimleri tel örgülerden indirmeyi bir becerin!
Soruna ancak bu açıdan yaklaştığımızda dinci faşist iktidarın başının şu sözünü yerli yerine oturtabiliriz:
“Yarın sandık başında darbeler döneminin bittiği müjdesini duyurmak için sabırsızlanıyoruz.”
Faşizmi yıkmak bir toplumsal devrim sorunudur. Birleşik devrimin işidir. Çünkü ancak böyle bir devrim, tel örgülerin arkasında saklı olanların tümünü ortadan kaldırabilir.