Elbette devletin kasasından söz ediyoruz. Devletin kasası tamtakır. Aslında bundan da öte, kasa, yani bütçe eksilerde.
Merkezi bütçenin Haziran ayında iki yüz yirmi milyar TL açık verdiği resmi makamlarca açıklandı. Bunun ne anlama geldiğini görmek için çok fazla iktisat bilgisine sahip olmaya gerek yok. Normal ev bütçesini yöneten herkes bunun anlamını bilir. Okuru rakamlara boğmadan söyleyelim: Harcamalar, gelirlerden belirtilen miktar kadar fazla...
Bu durumda yapılması gerekeni bilmek için de iktisatçı olmaya gerek yok. Gelirler harcamalardan düşük ise, gelirleri artırmak gerek. Bununla birlikte bir şey daha yapılabilir; harcamalar kısıtlanabilir.
Dinci faşist iktidar, seçimlerden hemen sonra, birinci önleme yöneldi ve zam yağmuruyla, vergileri, ama özellikle dolaylı vergileri korkunç rakamlara çıkararak bütçeye para akıtma yoluna girdi.
İster temel geçim malları fiyatlarına getirilen zamlar olsun, ister vergilerin yükseltilmesi politikası biçiminde olsun, dinci faşist iktidarın işçilere, emekçilere, yoksul kitlelere, emeklilere saldırısı tam gaz devam ediyor.
Akaryakıt fiyatlarına yapılan fahiş zamları herkes biliyor, yaşıyor. Akaryakıta yapılan fahiş zamlar, tüm mallarda fiyatların yükselmesine yol açacak. Bu da herkesin bildiği, yaşayarak öğrendiği bir gerçek.
Öte yandan, “kurtarıcı” olarak ekonominin başına getirilen Maliye Bakanı, evlere şenlik bir “kamu tasarruf genelgesi” yayınladı. Bu da, dinci faşist iktidarın giderleri kısma hamlesi oldu. Ama bu girişim komedi olmaktan öte gidemezdi. Çünkü, “devlet giderlerini” kısma, kağıt-kalemden tasarruf yoluyla olmazdı. Devlet giderlerini kısmak isteyen, jandarma, asker, polis güçlerinde, bürokraside, kısacası devlette bir küçülmeye gitmek zorundadır. Devletin, birleşik devrimin, yani yoksul emekçi kitlelerin, Kürt halkının her yönden saldırısı altında olduğu koşullarda bu saydığımız güçlerde kısılmaya gidilemezdi. Aksine, devlet, jandarma, asker, polis, gardiyan, istihbarat, bürokrasi vb vb. güçlerinde sürekli büyümeye gitmek zorundadır. Uzun on yıllardır bunu yapıyor zaten.
Marx’ın Fransa’da Sınıf Savaşımları’ndaki o mükemmel anlatımıyla ifade etmek gerekirse: “Bu borçlanmadan kurtulmak için, devletin, ya harcamalarını kısması yani hükümet mekanizmasını yalınlaştırması, azaltması, mümkün olduğu kadar az yönetmesi, mümkün olduğu kadar az personel kullanması, burjuva toplumla mümkün olduğu kadar az bağlantı kurması gerekir. Sınıfının egemenliği ve sınıfının varoluş koşulları her bir yandan tehdit edildikçe, baskı araçları, devlet adına resmen müdahalesi, devlet organizması yoluyla her yerde hazır bulunması durumu da kaçınılmaz olarak artmak zorunda olan düzen partisi için bu yol olanak-dışıydı. Kişilere ve mülkiyete karşı saldırılar arttıkça, jandarma kuvvetinde azaltma yapılamaz.”
“Proleter vandallar”ın, bunlarla birlikte Kürt halkının kapitalist özel mülkiyete ve burjuva sınıf egemenliğine saldırıları arttıkça polis-asker-jandarma kuvvetinde azaltma yapmaz. Öte yandan, devletin borçlanması ve bütçe açığı, emperyalist mali sermaye dahil, bütün büyük mali sermaye için, zenginleşmenin başlıca kaynağıdır.
Öyleyse, bütçe gelirlerini arttırmanın hesaba katılabilir temel yolu, esas olarak dolaylı vergileri, genel olarak vergileri arttırmaktır. Bir başka yol ise, tüketim mallarına yüksek zamlar yapmaktır.
Ancak, emekçi sınıfları ve Kürt halkını katlanılmaz bir yoksulluğa iten bu yol ve yöntemlerin kullanımı sanıldığı kadar rahat ve sonsuz sınırlarda değil. Aksine, bu yolların son derece sınırlı olduğunu, devletin, iktidarın ve burjuva sınıfın yolunun yoksulluğa itilen kitleler tarafından kesileceğinin örnekleri ortaya çıkmaya başladı bile.
Öncesi bir yana, son seçimlerden sonra, zamlara karşı ilk kitle hareketi önce Viranşehir'de görüldü. Elektrik faturaları ve kesintilerine karşı Viranşehir halkı, Urfa-Mardin karayolunu traktörleri ve taşlarla keserek Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’ni (DEDAŞ)'ı protesto etti. Devletin bu protestoya yanıtı, dört protestocuyu tutuklamak oldu.
Viranşehir çiftçilerinin protesto haberinin mürekkebi kurumadan bu sefer, İzmir'den nakliyecilerin protesto haberi geldi. Bornova Nakliyeciler Sitesi'nde kamyoncular akaryakıta getirilen yüksek zamları kontak kapatarak, alkış ve yürüyüşle protesto ettiler.
Bu iki protesto eylemi bozkırı tutuşturan kıvılcıma dönüşür mü, bilemiyoruz. Kimsenin bilmesi de mümkün değil. Ancak, şunu büyük bir kesinlikle biliyoruz ki, Türkiye ve Kürdistan toprakları, kupkuru bir bozkır gibidir. Yapılan ve daha da sürmesi kesin olan zam ve vergilerdeki artış, iki ülke topraklarının bu özelliğini daha da pekiştiriyor.
Faşist devlet ve dinci faşist iktidar bütçe açığını kapatmak için iki ülkenin emekçi sınıflarına, yoksul kitlelerine, emeklilerine saldırıyor. Bu saldırıları yoğunlaşmış biçimde sürdürmekten, kitleleri açlık ve sefalete mahkum eden politikaları devam ettirmekten başka yolu da yok.
Bunun, barut fıçısı üzerinde ateşle gösteri yapmak anlamına geldiğini söylemeye gerek var mı? Dinci faşist iktidar, toplumun tüm gözeneklerini sarmış asalak devleti, bürokrasiyi, ordu-polis-jandarmayı beslemek, savaşı finanse etmek, emperyalist mali sermayeye oluk oluk para akıtmak için bütçeye para koymak üzere vergi ve zamlara yüklenmekten başka bir şey yapamaz.
Ama emekçi sınıfları ve Kürt halkını açlık ve sefalete iten her adım, bu toplumsal güçleri başkaldırıya itmek anlamına geliyor. Tıpkı her ulusal baskının ulusal başkaldırıyı çağırması gibi. Dinci faşist iktidar ve faşist devlet yaptığı ve yapacağı zamlarla kitleleri başkaldırıya çağırıyor.
Emekçi sınıfların ve Kürt halkının bu çağrıyı yanıtsız bırakmayacaklarını şimdiden görüyoruz. Hazırlıklar, bu gerçeğe göre yapılmalıdır.