Engels, İtalyan komünist Turati'ye yazdığı 1894 26 Ocak tarihli mektubunda güncel hareket ile stratejik hedefler için mücadelede nasıl davranmaları ve güncel sınıf mücadelesi ile stratejik hedefler arasındaki bağı nasıl kurmaları gerektiğini şöyle açıklıyor:
“İşçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşımının geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, (komünistler) her zaman ve her yerde, bir bütün olarak hareketin çıkarlarını temsil ederler. ... Komünistler işçi sınıfının acil hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama şimdiki hareket içersinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler.”
Engels'in sözlerine devam etmek üzere, buraya kadar söylenenlerden çıkarılması gereken en önemli sonuç, gerçek ve tam kurtuluşun bir devrimle iktidarın fethinden geçtiği düşüncesiyle hareket eden her komünistin, aynı zamanda “işçi sınıfının acil hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaş”ması gerektiğidir. Başka bir ifadeyle, komünistler, işçi sınıfının her grev, direniş, işgal vb vb. akla gelebilecek her mücadele biçiminin tam ortasında yer almalı, işçilerin o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için büyük bir cesaret ve özveriyle savaşmalıdır. Ancak diyor Engels, komünistler, güncel sınıf mücadelesi içinde mücadelenin geleceğini, yani sosyalizmi temsil eder ve gözetirler.
Engels, Turati'ye öğütlerine şöyle devam ediyor:
“Dolayısıyla, iki sınıf arasındaki savaşımın her evresine aktif biçimde katılırlar; bunu yaparken, bu evrelerin ilk büyük amaca giden yalnızca çok sayıdaki aşamalar olduğu olgusunu hiçbir zaman gözden kaçırmazlar; bu ilk büyük hedef de, toplumu yeniden örgütlemenin aracı olarak siyasal iktidarın fethedilmesidir.”
Demek ki, devrimci komünistler için ilk büyük hedef, “siyasal iktidarın fethi”dir.
İşte, Marksizmi devrimci biçimde kavrayanlarla sosyal reformist biçimde kavrayanlar arasındaki büyük fark burada. Somut olarak konuşacak olursak, bizde, Leninistler, her pratik adımı, “iktidar dışında her şey hiçbir şeydir” düşüncesiyle atarlarken sosyal reformist partiler, uzlaşmacı siyasetler, siyasal iktidarın fethini ilk büyük hedef olarak değil, elde edilecek “ son büyük hedef” olarak ele alırlar.
Bilimsel sosyalizmin sosyal reformist bakış açısıyla kavranışı, siyasal iktidarın fethini sonal amaç olarak gördüğü için, bu sonal amaca erişene kadar -ki bu düşünce biçimiyle sonal amaca hiç bir zaman ulaşamazlar- düzen içi mücadeleyi, düzenin yırtığını-söküğünü tamir edecek “hak ve özgürlükler” için mücadeleyi, “demokrasi mücadelesi” adı altında reformlar için mücadeleyi, burjuvazinin bir kesimiyle işbirliğini, burjuvazinin bir kesimini diğer kesimine karşı -faşist kesime karşı- desteklemeyi “ilk büyük hedef” olarak ele alırlar.
Son cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde izledikleri politika ve uğradıkları politik iflasın gerçek nedeni işte burada yatıyor. Onlar için “ilk büyük hedef” dinci faşist iktidarın, onların deyimiyle, “Tek adam rejimi”nin geriletilmesiydi. Bu hedef için burjuvazinin gerici-faşist ittifakını, “utanma-sıkılma” gereği duymadan desteklediler. Sonuç: Büyük bir hayal kırıklığı, buna eşlik eden moral bozukluğu oldu.
Sosyal reformist partileri ve uzlaşmacı siyasetlerin durumları bu. Bize gelince... Güncel sınıf mücadelesinin içinde yer alan Leninistler, burada elde edilecek başarıları, yani reform türü siyasal ve toplumsal başarıları kabul ederler ancak bunları büyük alacağın ilk taksitleri olarak cebe koyarlar. Bu mücadelede büyük amacı hiç bir zaman gözden kaçırmazlar; işçilerin, birleşik devrimin tüm toplumsal güçlerinin gözünde hiç bir zaman ikinci plana atmazlar.
Bunun pratik sınıf mücadelesi açısından anlamı şudur: Leninistler, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, Kürt halkının, yoksul, işsiz kitlelerin güncel mücadelesi içinde mutlak biçimde yer alırlar, taleplerinin gerçekleştirilmesi sürecinde var güçleriyle mücadele ederler ancak ne elde edilecek kazanımları, yani reformları abartırlar ne de kendileri işçi sınıfı ve emekçilerin önüne reformları birer talep olarak koymazlar.
Stratejik hedefin, yani “ilk büyük hedef olarak siyasal iktidarın fethinin” gerçekleştirilmesini işçi sınıfı ve emekçilerin önüne koyarlar. Bu, toplumsal devrim mücadelesidir. Reformlar ise, bu mücadelenin yan ürünleri olarak ortaya çıktıkça hareketi iktidarın fethine doğru ilerletmek için bu reformları kullanırlar.
Proletaryanın asgari programı, siyasal iktidarın fethedilerek halk iktidarının, emeğin iktidarının kurulmasıdır. Proletarya ancak bu iktidara dayanarak, gerçek demokrasiyi, halk demokrasisini, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını, zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesini sağlayabilir; bankalara, büyük tekellere, büyük toprak mülkiyetine, fabrikalara vb vb. el koyabilir. Yine bu iktidara dayanarak proletarya toplumun yeniden örgütlenmesini sağlayabilir.
Bütün bunlardan şu pratik sonuç çıkar: Güncel mücadele içinde yer alan Leninistler, ilk büyük hedef olarak birleşik devrimin, siyasal iktidarın fethinin, onunla birlikte tüm iktidarın fethinin; gerçekleştirilmeleri bir devrimi gerektiren, bazısı da ancak bir devrim sırasında gerçekleştirilebilecek faşist devletin yıkılması, tüm militarist kurumların dağıtılması, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı, zindanların yıkılıp tutsakların özgürleştirilmesi gibi talepleri işçi sınıfının, devrimin toplumsal güçlerinin önüne koyarlar.
Günlük propaganda ve ajitasyon bu eksende ve bıkmadan, usanmadan yürütülmeli. Şimdiki hareket içinde hareketin geleceğini temsil etmenin yolu budur.
Leninistler bunu yapıyor. Ancak seçim sürecinde Leninistler dışında herkesin yaşadığı politik iflas, bu devrimci propaganda ve ajitasyonu şimdi daha önemli kılıyor.
Şimdiki hareket içinde hareketin geleceğini Leninistler temsil ediyor.