Suriye'de sular bir kez daha ısınırken, olaylara, gelişmelere yüzeysel bakan, gazete haberlerinden derlediklerini süsleyip-püsleyip “analiz” diye ortaya atan tayfa, “Yoksa Türkiye ABD planlarına geri mi dönüyor” sorusunu sormaya başladı.
Liberal tayfa deyip geçmemek lazım. Bu liberal tayfanın yazıp çizdikleri sosyal reformist, oportünist ne varsa hepsinin ideolojik gıdasının kaynağıdır. Okur, bunu sözünü ettiğimiz güçlerin yayınlarını liberal tayfanın yazdıklarıyla karşılaştırarak net biçimde görebilir. Ancak konumuz bu değil.
Okura, karmaşık sorunlarda, çok düşük bir yanılma payıyla, doğruyu bulabilmek için önereceğimiz şudur: Çubuğu tersine bükün! Çünkü, liberal tayfanın bakış açısı, burjuva ideolojisiyle sakatlanmıştır ve işçi sınıfının, devrimci güçlerin devrimci yolu bulabilmesi için, çubuğu tersine bükerek, tam tersi yöne bakmasında büyük yarar var.
Bir kere Türkiye, hiç bir zaman Suriye'de ABD ve diğer emperyalistlerin planlarından ayrılmadı. Biliniyor, Suriye'deki iktidarı devirmek ve yerine “Müslüman Kardeşler” çetesinden bir iktidar oluşturmak emperyalistlerin ana planıydı. Türkiye'ye bu planda icracı görevi verildi. Zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun afra tafrayla Şam'a gidip terslenerek geri dönmesi buydu. Emperyalistlerin planlarını akamete uğratan başlıca -tek değil elbette- gelişme, Rusya'nın askeri müdahalesi oldu. 2015'te Barak Obama yönetimi, Suriye'deki gelişmelerin seyrini doğru okuyarak, Suriye'de iktidar değişikliği planlarından vazgeçtiklerini açıkladı. Çetelere lojistik, eğitim, silah vb vermekle yetineceklerdi. ABD, geri adım atmıştı. Gerçekte, onunla birlikte diğer emperyalistler de geri adım atmışlardı.
Türkiye geri adım atmadı. Sadece askeri olarak tutunamadığı noktalardan zorla sökülüp atıldı. Türkiye derken elbette dinci faşist çeteleri de hesaba katıyoruz. Türkiye'nin işgalci ve ilhakçı politikasını anlamak açısından bu nokta önemli.
Türkiye, emperyalistlerin Suriye'ye saldırısının sürmesini kararlılıkla savundu. Trump, Serakaniye işgali sırasında ABD askerlerini evlerine göndermeyi hayal ederken Türkiye, işgali sürdürme ve genişletme politikasını sürdürdü. ABD Başkanı o zamanlar şöyle diyordu: “Neyi hayal ettiysek elde ettik. Biz askerlerimizi evlerine geri getirebileceğiz.”
Ukrayna-Rusya savaşı, Ortadoğu ve Afrika'daki gelişmeler, Çin'in Arap Körfezi devletleriyle kurduğu ilişkiler gibi değişen koşullar, ABD'yi Türkiye'nin Rojava-Suriye politikasına, isteyen buna “planlarına” diyebilir, getirdi. Bir kez daha altını çizmekte yarar var: Türkiye, hiç bir zaman ABD ve NATO planları/politikaları dışında hareket etmedi. Bunun tersini ileri sürmek, Türkiye'nin ABD-NATO ikilisinden zaman zaman da olsa uzaklaştığını iddia etmek Türkiye ve Kürdistan halklarını aldatmaktır.
Değişen koşullar sonucu, ABD şimdi tekrar Ortadoğu'daki askeri gücünü artırmaya, bunun devamı olarak, Türkiye ile birlikte, Rojava'da yeni planlar geliştirmeye başladı.
Bu planlarda Tanaf üssü öne çıkmaya başladı. ABD, yıllardır elinde tuttuğu Tanaf üssünde, IŞİD ve diğer dinci faşist çeteleri saklıyor, barındırıyor, eğitiyor ve zamanı geldiğinde kullanmak üzere el altında tutuyordu. Ürdün-Suriye-Irak üçgeninde bulunan bu üs, İran güçlerinin Suriye'ye geçişinde önemli bir konumda.
Şimdi, Türkiye, ABD ile işbirliği halinde, SMO adı verilen dinci faşist çeteleri bu üsse getirerek orada konumlandırmaya başladı. MİT'in bu planda önemli bir rol oynadığını söylemeye gerek yok. Şimdi Tanaf üssüne getirilecek çetelerin isimleri belirleniyor, sözleşmeler yapılıyor vb vb. Bu çetelerin yavaş yavaş ve gizlice, küçük gruplar halinde, SDG'nin olduğu bölgelere sızdırıldığı da iddia ediliyor.
Ancak ABD-Türkiye ikilisinin planları bununla sınırlı değil. Çok daha geniş bir plandan, Rojava'nın tam ilhakının hazırlığından söz etmek gerek. ABD, bunun için, sinsice SDG'yi güçten düşürecek, bölecek planları devreye sokmuş durumda. Bu konuda ABD, Arap aşiretlerinden bir askeri güç devşirerek yeni bir yapılanmaya gitmenin arayışında.
Bir yandan bu planlar hayata geçirilirken diğer yandan Türkiye, hiç kuşkusuz, ABD'nin bilgisi dahilinde ve onayı ile Afrin başta olmak üzere işgal ettiği topraklardaki demografiyi değiştirmeye çalışıyor. Türkiye'nin Afrin'e bir milyon sığınmacıyı yerleştirme planı hakkında görüşü sorulan ABD Dışişleri Bakanlığının yanıtı şu olmuş: Türkiye'nin Afrin'deki demografiyi değiştirme niyetini görmüyoruz.” “Görmez”, çünkü işin içinde ABD boylu boyunca yer alıyor. Türkiye'nin Rojava işgaline yol veren Trump'ın sözleriyle söyleyecek olursak:
“(Türkiye'ye yönelik) yaptırımlara gerek olmayacak, çünkü Türkiye yapacağını, yaptı... Türkiye'nin büyük bir askeri gücü var. Türkiye bizim dostumuz, komşumuz ve NATO üyesi.” İşte bu kadar. Amerika budur; Amerikan güçlerinin Rojava'daki varlığı Türkiye ile birlikte Rojava devrimini tasfiye etmek içindir.
Bu nedenle, Türkiye'nin işgal ettiği topraklarda, o toprakları ilhak etmenin en önemli adımı olarak demografiyi değiştirme planlarına ABD'nin hiç bir itirazı yoktur; aksine açık-gizli desteği vardır. Bütün bunların tek bir amacı vardır: Rojava devrimini tasfiye ederek “Süriye'deki Türk işgalinin varlığını meşrulaştırmak”; başka bir ifadeyle işgal edilen toprakları ilhak etmek.