Türkiye ve Kürdistan'da başını işçi sınıfı ve yoksul halk kitlelerinin çektiği yeni bir eylem dalgası gelişiyor.
Bu bir olgudur.
Akla ilk gelen, şüphesiz, Akbelen'dir. Akbelen'de haftalardır, hatta aylardır diyebileceğimiz bir mücadele sürüyor. Biliniyor, Akbelen halkı, orman ve arazilerinin büyük burjuvaziye peşkeş çekilmesini önlemek için devlet ve burjuvazinin diğer güçlerine karşı sert bir mücadele yürütüyor.
Fakat daha önemlisi, Akbelen halkının direnişi etrafında faşist devlete ve dinci faşist iktidara karşı oluşan mücadele cephesidir. Türkiye ve Kürdistan'ın pek çok kentinden insanlar mücadeleye katılmak için yüzlerce kilometre yol katederek Akbelen'e akın etti.
Bu, kitlelerde kapitalizme ve faşist devlete, onun cisimleşmiş dinci faşist iktidara karşı mücadele kararlılığını ortaya koymakla kalmıyor, geniş kitlelerde oluşan bilinç durumunu da yansıtıyor.
2021'den beri kapitalistlerin doğalarını, topraklarını talanına karşı mücadele eden Rize'nin İkizdere köylüleri Akbelen'de aynı mücadeleyi sürdüren halka “Bir adım geri atmayın” mesajı gönderiyorlar. Hatay'ın Dikmece köylüleri haftalardır faşist devletin topraklarına el koymasını engellemek için mücadele ediyorlar. Liste böyle uzayıp gidiyor.
Öte yandan, irili-ufaklı fabrika, atölye, inşaat şantiyesi, belediye gibi yerlerde işçiler, kamu emekçileri, kölelik koşullarında çalıştırılan emekçi özel okul öğretmenleri çeşitli neden ve taleplerle harekete geçmiş durumdalar.
Bunlardan, son haftalarda en öne çıkanı, Antep'teki Şireci Tekstil fabrikasının işçileri oldu. İşçiler, günler süren eylemlerden sonra, patrona talepleri kabul ettirdiler. Şireci işçilerinin eylemi, çevredeki fabrika işçilerine örnek ve ilham kaynağı olması bakımından önemli oldu. Şireci işçilerini takip eden Erkaplan ve Artemis Halı işçileri eyleme geçti. Antep'in diğer fabrikalardaki işçiler bu iki fabrikanın işçilerine destek vermek için Antep Demokrasi Meydanı'ında toplanma kararı aldılar.
Bir işçi eylemi diğerini tetikliyor. Antep işçilerinin eylemi, Dersim FEDAŞ enerji işçilerinin eyleminde yankısını buldu. Enerji-Sen üyesi işçiler düşük ücret ve güvencesiz çalışmaya karşı eyleme başladılar. İBB Ağaç İşçileri günler süren kararlı eylemlerden sonra İBB'yi dize getirdiler. Tanzanya Demiryolları Şantiyesinde çalışan işçiler hem İstanbul hem de Tanzanya'da eyleme geçtiler. İşçi eylemlerinin listesi böyle uzayıp gidiyor.
Öte yandan yoksul köylüler, küçük toprak sahibi köylüler Kürdistan'da elektrik dağıtım şirketlerine karşı “yol kesme” eylemleriyle mücadele ediyorlar. Urfa halkının eylemi, haberden de anlaşılacağı gibi sıradan bir eylem değil, bir isyan provasını andırıyor.
Emekçilerin, yoksul halkın, işçilerin eylemleri böyle saymakla bitmiyor. Bu tabloya, sosyal reformistlerin elinde iyice pasifleşen KESK'in bile, tabanın baskısı sonucu eyleme geçmek zorunda kaldığını; kamu emekçilerinin Ankara, İzmir ve daha pek çok yerde harekete geçtiğini eklemek gerek. Kölelik koşullarında çalıştırılan özel sektör öğretmenleri, kurdukları sendikayla birlikte mücadele örnekleri ortaya koyuyorlar.
İşte tam böyle bir devrimci kitle eylemleri tablosunun ortasında şöyle bir ses duyuyoruz: “Bu halk Erdoğan'ı yenmeyi hak etmedi”. Her sosyal reformistten duyabileceğimiz, emekçi sınıflara tepeden bakan bu ses, “Komünist” Kemal Okuyan'a ait. Bütün liberallerin, sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların; işçi sınıfına, emekçi halklara, yoksul kitlelere değil ama burjuvaziye, CHP ve onun başı Kılıçdaroğ'luna güvenen bütün bu tayfanın ortak duygusunu, burjuvaziye karşı değil ama işçi ve emekçi sınıflara karşı ortak “isyan”ını yansıtan bu “haykırış, şöyle devam ediyor:
“Bu ülkede kaç gün grev yapıldı, hiçbir öğrenci hareketi oldu mu kayda değer? Bütün bunları alt alta koyduğumuz zaman bu halk henüz Erdoğan'ı yenmeyi hak etmedi. Ne yazık ki bunu söylemek zorundayım. Bir oy kullanarak bu kadar büyük bir karanlığı, bu kadar güçlü bir projeyi alt edeceğimize niye inandık biz. Mesele burada!”
Konumuz değil ama geçerken değinmeden olmaz. Evet siz inandınız; halk değil. “Mesele burada”. “Niye inandık biz” sorusunun yanıtını vermek de başta zat-ı alilerinize düşer. Tekrarda yarar var: K.Okuyan'ın bu düşünce ve ruh hali, istisnasız tüm sosyal reformist partilerin, uzlaşmacıların, liberallerin durumunu yansıtıyor. Ele almamızın nedeni de bu.
Devam edelim.
Nesnel koşulları bizzat kapitalizmin kendi gelişmesi tarafından hazırlanmamış hiç bir gerçek halk hareketi mümkün değildir. Şu sıralar karşımıza çıkan işçi ve emekçi halk hareketinin nesnel koşulları, demek oluyor ki, bizzat kapitalist gelişmenin kendisi tarafından hazırlanmıştır. Ama bununla sınırlı değil elbette. Yıllarca süren devrimci kavga, bu kavganın geniş emekçi kitlelerde yarattığı bilinç; kapitalist sömürüye ve faşist baskıya karşı mücadele isteği eylemlerin dalgalar halinde gelişmesinin nedenidir.
Kapitalizmin kendisi, uzlaşmaz sınıf çelişkilerini, zorunlu biçimde, öylesine biriktirdi ve keskin hale getirdi ki, bu durum kendini iki ülkenin emekçi sınıflarında, yoksul kitlelerinde patlamalar halinde açığa vuruyor. Sosyal reformistler, sözlerimizin ne anlama geldiğini kavramak için Urfa Haliliye halkının eylemine bir kez daha bakabilirler.
Bu tür eylemler, “komünist”imiz arzu ettiği zaman değil, kitleler bizzat gelişmeler tarafından eyleme itildikleri, eyleme zorlandıkları; yaşamlarının zor koşullarını değiştirmek için eyleme başvurmaktan başka çareleri kalmadığı zaman ortaya çıkar. İşçilerin greve gidişleri de öyle, kamu emekçilerinin sokağa çıkışları da öyle...
Yeni bir eylem dalgasıyla karşı karşıya olduğumuz açık. Uzun zamandır böyle koşullardan geçiyoruz. Bir eylem dalgası geri çekilince bir süre sonra yeni bir eylem dalgası onun yerini alıyor. Ancak bu, fasit bir daire üzerinde ilerleyen bir çizgi; kendi kendini tekrarlayıp duran bir durum değil. Her eylem dalgası, arkasından büyük bir birikim, kitlelerde bilinç değişimi bırakarak geri çekiliyor ve her yeni eylem dalgası öncekinin bıraktığı birikim üzerinden gelişiyor.
Leninistlerin güncel görevi, bütün bu eylemler dizisinde mümkün olduğunca yer almak, etkili olmak; güncel hareketin içinde, küçük kazanımların kendilerinin ve kitlelerin başını döndürmesine izin vermeden, hareketin geleceğini temsil etmektir. Hareketin geleceği, emeğin tam ve kesin kurtuluşudur; sosyalizmdir.
Kitleler, güncel hareketi yürütürken de esasında tam ve kesin kurtuluşu istiyor; onun için mücadele ediyorlar. Tam ve kesin kurtuluş yani birleşik devrim ve iktidarın fethi; işte işçi sınıfının, emekçilerin, yoksul kitlelerin, bilincinde olsunlar, olmasınlar; uğruna savaştıkları hedef budur. Leninistler, güncel mücadelede kapitalistlere ve faşist devlete karşı emekçi sınıfların yanında kararlıca ve cesaretle yer alırken işte bunun propaganda ve ajitasyonunu yapacaklar.