Yanıtı zor bir soru olduğu açık. Yine de hafife alınmayacak, dikkatle izlenmesi gereken güçlü belirtiler var.
Savaş sürüyor ve elbette savaş, teorik olarak, savaşan taraflar için her ihtimali içinde barındırır. Kimi “komünist”lerimizin “NATO yenilmez” diye güvenceler vermesine kulak asmamak gerek. NATO da yenilir. Örnekleri var; Afganistan gibi.
Bu, Ukrayna'da savaşın perde arkasındaki gerçek güç olarak ABD-NATO ikilisinin yenilgisinin kesin olduğunu söylediğimiz anlamına gelmez. Demek istediğimiz şudur ki, savaşta her ihtimal, en azından teorik olarak, öngörülmeli.
Yine de Ukrayna'da, emperyalist cephede dağılma, çözülme hali görülüyor. Rusya'nın mayın tarlasına sürülen Ukraynalı faşistlerin savaş gücünün emperyalist devletlerden ve bu devletlerin fino köpeği durumundaki Avrupalı devletlerden gelen askeri, siyasi, mali desteğe bağlı olduğu biliniyor. Bu akışta meydana gelebilecek bir kesinti, Ukrayna faşistlerinin yenilgisinin ilanı anlamına gelir. Zira Ukrayna bu akış olmadan savaşı bir hafta bile sürdüremez.
Şimdi bu akışta bir kesintinin, faşist Ukrayna'nın savaşı kazanacağına dair emperyalist dünyada şüphelerin arttığının işaretlerini görüyoruz.
1- ABD ve diğer emperyalist ülkelerdeki burjuva basına göre, Ukrayna faşistlerinin sahne önündeki başı Zelenskiy'e ABD'de duyulan ilgi çok azalmış. Geçtiğimiz yıl, 2022 Aralık ayında ABD kongresinde kahraman muamelesi gören Zelenskiy'nin ABD Kongresinde konuşma talebi geçtiğimiz günlerde reddedilmiş.
2- ABD Temsilciler Meclisindeki Cumhuriyetçi çoğunluk, ABD yönetiminin Ukrayna için talep ettiği 24 Milyar dolarlık yardım paketini onaylamayı reddetmiş. Bunun yerine 340 milyon dolarlık, yani talep edilenden 70 kat daha az bir yardım kabul edilmiş.
3- Emperyalist basın, ABD yönetiminin Ukrayna'ya gelişmiş uzun menzilli füze olan ATAMCS vermekte ayak sürüdüğünü yazdı. Yine de, bu füzelerden “bir miktar” vermeyi planladığını yazmış. Haber henüz doğrulanmamış olsa bile en azından yakın zamana kadar ki o “cömertliğin” olmadığını anlayabiliyoruz.
4- ABD'de Cumhuriyetçi Partiden kimi üyelerin, “Ukrayna'ya para akıtmaktan bıktık, bu paraların nereye gittiğini bilmek istiyoruz” şeklindeki sesleri daha yüksek duyulur oldu. Güçlü bir etkisi olmasa da bir homurdanma olduğu açık.
5- En önemlisi, çok umut bağlanan Ukrayna'nın karşı saldırısının “zaferinden” şüphe duymaya başladıkları, bizzat ABD Genel Kurmay Başkanı tarafından kabul edildi ve açıklandı.
6-Emperyalist-faşist cephenin şimdi Avrupa yüzüne bakabiliriz. Bu cepheden, savaşın en önemli bileşenlerinden biri olan Polonya'dan önemli sinyaller geliyor. Biz bu sinyalleri ABD'nin onayı ile verilen sinyaller olarak da kabul edebiliriz.
a) Polonya ile Ukrayna arasındaki ilk çatlak, Ukrayna buğdayı ve tahılının Polonya, Macaristan, Slovakya ve Romanya'ya ithalinin yasaklanması ile gün yüzüne çıktı. Birkaç ay öncesine dayanıyor ama AB Komisyonu o zaman müdahale ederek sorunu dondurmuştu. Ortadan kaldırılmayan ama dondurulan sorun, doğal olarak, daha büyümüş olarak karşılarına çıktı. Sözünü ettiğimiz ülkelerin çiftçileri hükümetler üzerinde öyle güçlü baskı unsuru haline geldiler ki, faşist Ukrayna'yı tüm güçleriyle destekleyen bu ülke hükümetleri, buğday ve diğer tahıl ürünlerinin ithalatını yeniden yasaklamak zorunda kaldılar.
b) Faşist Ukrayna, bu devletleri Uluslararası mahkemelere şikayet edip dava açtı. Amiyane tabirle iş mahkemelere düştü.
c) Daha önce faşist Ukrayna tarafını tutan AB Komisyonu, ABD politikalarının Avrupa'daki taşeronu olan bu “komite”, bu sefer karşı tarafı destekleyeceğini ilan etti. Bu kararı ABD'den bağımsız alınmış bir karar olarak düşünemeyiz. Mahkemeye verilen dört ülke hükümeti de faşist Ukrayna'nın bu hamlesini ciddiye almayıp bildiklerini okuyacaklarını açıkladılar.
7- Tam bu sırada, yani geçtiğimiz birkaç gün içinde, basına “Polonya Ukrayna'ya silah vermeyi bıraktı” haberi düştü. Haberin kaynağı, Ukrayna'yı boğulan adama benzeten ve bu yüzden tehlikeli diye niteleyen Polonya Cumhurbaşkanı Duda idi. Haberin özeti şöyle:
“TVN24’te konuşan devlet başkanı, yeni Abrams tanklarının, Patriot veya HIMARS sistemlerinin Ukrayna'ya devredilmesine karşı çıkan ilk kişinin kendisi olacağını söyledi. ‘Varşova başkasının ordusunu değil, kendi ordusunu modernize etmek için milyarlarca dolar harcıyor’ ifadelerini kullandı.”
Polonya Cumhurbaşkanını Polonya Başbakanı izledi. Başbakan da “Polonya ordusunun çok kısa sürede Avrupa'nın en güçlü ordularından biri haline gelmesi gerektiğini” söyleyerek artık modern silahları Ukrayna'ya transfer yerine kendi ellerinde tutacaklarını; buna karşılık önceden yapılmış anlaşmalar çerçevesinde teslim edilmesi gereken silahları nakletmeye devam edeceklerini açıkladı.
Bunun, “buğday-tahıl” sorunu üzerinden öfkeyle alınmış bir karar olduğunu düşünemeyiz. Başbakanın sözlerindeki, “Avrupa'nın en güçlü ordusunu oluşturma” planı kilit önemdedir. Polonya'nın birkaç yıl içinde Rusya ile büyük bir savaşa hazırlık yaptığını biliyoruz.
Öyleyse, Polonya'nın son yönelimini faşist Ukrayna'nın savaş kapasitesinden umut kesilmesi ve onun yerine Polonya'nın hazırlanması planının bir parçası olarak anlayabilir miyiz? Her şey buna işaret ediyor. Nitekim, Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, Polonya saldırganlığına karşı savaşa hazır olmak gerektiğini açıkladı.
8- Faşist Ukrayna'dan, onun savaş kapasitesinden duyulan şüphenin son büyük işareti NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'ten geldi. Emperyalistlerin bu savaş memuru, BM Genel Kurulu'na katılmak üzere gittiği ABD'de Ukrayna faşistlerine şu kötü haberi verdi:
“Açıkçası aktif bir savaş durumu, Ukrayna'yı bugün ya da ilerleyen günlerde NATO'ya davet etmeyi imkansız kılıyor”
Nefes alışını bile ABD'ye soran bu memurun sözlerini ABD'den, ABD'nin politikasından ayrı düşünebilir miyiz?
Zelenskiy'nin aniden Savunma Bakanı'nı, onunla birlikte maiyetindeki tüm subayları kovması, Genelkurmay Başkanı Valeriy Zalujnıy ile olan çekişmeleri ve darbe söylentileri bütün bu gelişmelerin üstüne geldi.
Gelişmeler yeni bir yöne doğru akmaya başladı. Öyle anlaşılıyor ki faşistlerin hezimetini görmemiz için biraz daha beklememiz gerekecek!