Filistin devrimcilerinin “Ortak Operasyon Odası”nın 7 Ekimde giriştikleri devrimci saldırı, hiç kuşku yok, Filistin devrimini yeni bir aşamaya taşıdı.
Bu saldırının siyonist işgalci İsrail devletinin askeri gücüne, istihbari yeteneğine, ordusunun savaş kabiliyetine indirdiği darbe çokça konuşuldu, yazıldı-çizildi. Devrimci saldırının bu etkileri üzerinde tekrar tekrar durmanın anlamı yok.
Bunun yerine, Filistin devriminin geldiği yeni aşamanın özellikleri; gelecek açısından taşıdığı anlam üzerinde durmak gerek. Filistin ve Ortadoğu devrimi açısından tam bir açıklığa kavuşturulması gereken yön bu olmalı.
Filistin devriminin son saldırısının açığa çıkardığı olguların başında, siyonist işgalci İsrail devletinin geri döndürülemez biçimde yıkım sürecine girdiğidir. Şüphesiz, emperyalist-kapitalist sistemin Ortadoğu'daki ön karakolu durumundaki bu devletin yıkılması bugünden yarına olacak şey değil. İstisnasız tüm emperyalist devlet ve hükümetlerin bu işgalci devletin arkasında bütün güçleriyle durmaları sürecin zor ve sancılı olacağının en büyük göstergesidir. Ama, aynı zamanda, emperyalist devlet ve hükümetlerin panik derecesinde diyebileceğimiz bu olağanüstü reaksiyonu, gerçekte siyonist İsrail devletinin yıkım sürecinin başladığını göstermiş oldu.
7 Ekim devrimci saldırısının açığa çıkardığı en önemli olgulardan biri, hatta birincisi budur diyebiliriz. Bu konuda ilk işaretlerden biri, İsrail Komünist Partisi'nden geldi. İsrail Komünist Partisi (MAKİ)'nin sol partilerle birlikte oluşturduğu Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe, (Hadash) son savaşın tüm sorumluluğunu “Natenyahu hükümetinin canice işgal politikası”na yükleyerek aslında fitili ateşlemiş oldu. Başını İsrail Komünist Partisi'nin çektiği Hadash açıklamasında şöyle deniyor:
“Yerleşimcilerin hükümetin himayesinde işgal altındaki topraklarda çılgına döndüğü, Mescid-i Aksa'ya saygısızlık ettiği ve Huwara'da yeni bir pogrom gerçekleştirdiği şoke edici bir hafta geçirdik. Sonunda çok ciddi bir gerilimle uyandık. Bu, sağcı hükümetin ilk günden bu yana körüklediği savaşta tüm bölgeyi tehlikeye atıyor.”
Sorun elbette “sağcı hükümet”in çok ötesinde, siyonist İsrail devletinin kendi varlığından kaynaklanıyor.
İsrail Komünist Partisi ve müttefiklerinin açıklaması, yankısını Yahudi halkta buldu. Bu son derece önemli, belki de tayin edici savaşta, Yahudi din adamları dahil, Yahudi halkın önemli bir kesimi Filistin Arap halkının yanında kendi hükümetlerine karşı bir tutum içine girdiler. Daha önce “kendi” devletine, hükümetine bu derece yaygın, güçlü ve militanca bir tutum gerçekleşmiş miydi, hatırlamıyoruz. Ama ne olursa olsun, bu devrimci-enternasyonalist, halkların kardeşliğine dayanan tavır alış bir olguya işaret ediyor:
Bu devrimci-enternasyonalist tutum, işgal altındaki Yahudi halkla sınırlı kalmadı. Özellikle ABD'de yaşayan Yahudi halk da siyonist İsrail devleti ve faşist hükümetine karşı, Filistin Arap halkıyla dayanışmasını polisle çatışma, tutuklanma, zindana atılma pahasına gösterdi.
Öte yandan, Yahudi halkın bir “bütün” olmadığı (ve aslında hiç bir sınıflı toplumda halk bir “bütün” teşkil etmez) da bu süreçte iyice ortaya çıktı. Yaratılan imajın aksine, Yahudi halkın siyonist bir kesim ile siyonizme karşı olan kesim arasında bölünmüş olduğu; bu iki kesim arasında sert bir mücadelenin olduğu görüldü. Bir iç savaşın şaşmaz işaretleridir bunlar.
Yahudi halkın önemli bir bölümünün hem işgal altındaki topraklarda hem de dünyanın başka devletlerinde Filistin halkının yanında yer alması başka iki önemli gelişmeye yol açtı. Birincisi, anti-semitizm güçlü bir darbe almış oldu. İkincisi, dünya gericiliğinin Yahudi halkını, bir bütün olarak, siyonist gösteren propagandası yıkıldı. Yahudi halkın önemli bir bölümü, Filistin topraklarında Hristiyan, Sünni, Şii Arap halkıyla bir arada, barış içinde yaşayabileceğini eylemleriyle gösterdi.
Bu önemli gelişme bize Filistin sorununun çözüm anahtarını da veriyor. Filistin sorunun, Birleşmiş Milletlerin öngördüğü ve bugün, ABD dahil, hemen hemen tüm devlet ve hükümetlerin ağız birliği yapmışçasına savundukları “İki Devletli” çözümün çözüm olmadığı ortaya çıktı. “İki Devletli” çözüm Ortadoğu'da savaşın bir kurum haline gelmesinden başka hiçbir işe yaramaz.
Birleşmiş Milletler'in (BM) 1948'de karar altına aldığı ve o günden bugüne savunulan bu çözüm yolu, siyonist İsrail'in genişlemesinden, silahlanmasından, işgalci konumunu pekiştirip geliştirmesinden başka bir işe yaramadı. Bugün aynı çözüm yolunun başka bir sonuca yol açacağını düşünmek, bilinçli İsrail yanlılığı değilse ahmaklıktır.
Çözümün tek yolu, siyonist İsrail'in yıkılarak yerine Filistin toprakları üzerinde yaşayan bütün halkların barış içinde, kardeşçe yaşayacakları devrimci bir Filistin devletidir. Emperyalist devletlerin başını çektiği, dinci gericiliğin aktif biçimde katıldığı propaganda Yahudi halkın Arap halkıyla bir arada yaşayamayacağı ön kabulünü oluşturdu. Ama şimdi bu önyargının sahte bir yanılsamadan ibaret olduğunu net biçimde gördük ve bundan geri dönüş olmayacak. Yahudi halkın devrimci, ilerici, demokrat, vicdan sahibi, insani duygu ve değerleri yüksek kesimi, buna Yahudi din adamlarının da dahil olduğunu gördük, Filistin topraklarında yaşayan halkla barış içinde, kardeşçe yaşamaya hazır. Aynı şeyler, başta Arap halkı olmak üzere, Filistin topraklarında yaşayan bütün halklar için de geçerlidir.
Şimdi şu soru sorulabilir ve sorulmalıdır da: Siyonist İsrail yıkılabilir mi? Buna yanıtımız “evet yıkılabilir ve yıkılacak da” biçimindedir. Ne var ki, siyonist İsrail devletinin yıkılması, sanıldığı gibi, dışarıdan gelen saldırılarla, bu anlamda, Filistin devrimcilerinin “dışarıdan” saldırılarıyla gerçekleşmeyecek. Siyonist İsrail devleti, dışarıdan değil ama içeriden gelecek saldırılarla; başka bir ifadeyle, toplumdaki iç çelişkilerin derinleşip keskinleşmesiyle, bir iç savaş sonucu yıkılacaktır.
Tarihin tanık olduğu en enternasyonalist devrimlerden biri olan Filistin devrimi, son saldırısıyla, dünya halklarını emperyalizme, faşizme ve siyonizme karşı birleştirip ayağa kaldırdı. Milyonlarca insan, kelimenin gerçek anlamıyla, dünyanın bir ucundan öteki ucuna, emperyalizme, faşizme ve siyonizme karşı “Özgür Filistin” sloganlarıyla ayağa kalktı. Dünyayı sarsan bu hareket, siyonist İsrail'in arkasındaki emperyalist gücü de zayıflattı, güçten düşürdü.
Filistin devrimi, Arap gericiliğinin ve İran dinci gericiliğinin ona vermeye çalıştığı dinci-gerici içeriği kabul etmedi ve devrimci bir çizgide kaldı. Yüz milyonlarca insanı emperyalizme, faşizme ve siyonizme karşı ayağa kaldıran Filistin devriminin işte bu içeriğidir. Bu içerik, aynı zamanda Filistin topraklarında yaşayan tüm halkların barış içinde kardeşçe yaşamasının temelidir.
Sonal çözüme yaklaşıyoruz!