Buna bir politik müflisin ayakta kalma çırpınışı da denebilir. Yerel seçimlerde uğradıkları politik hezimetten, uğradıkları derin hayal kırıklığından sıyrılmanın yolu olarak, TİP, “yeni bir hikaye” yazmaya hazırlandığını ilan etti.
Hem de eski yanlış hikayelerine dayanarak yapacakmış bunu. Akıl edemediği şey şu: Sayısız yanlış hikayenin toplamından doğru bir “hikaye” çıkmaz; çıksa çıksa, daha büyük yalan-yanlış bir hikaye çıkar.
Kendi sözleridir. “Yeni bir hikaye yaratmak zorunda” hissediyorlar kendilerini. Doğrudur, bundan hiç bir kuşkumuz yok. Bugüne kadar emekçi sınıflara, Kürt halkına, yoksul kitlelere, kadınlara, gençliğe bu sömürü düzeninden, bu faşist devletten, faşist iktidardan kurtuluş yolu olarak önerdikleri, anlattıkları hep “hikaye” idi.
Bütün bu hikayelerin de yalan-yanlış hikayeler oldukları, şimdi geniş emekçi ve gençlik kitleleri tarafından görülmeye başlanmış.
Devrimci-sosyalist diye ileri sürülen politikaların aslında birer “hikaye”den başka bir şey olmadığı ve aynı “hikaye”nin birleşik devrimin toplumsal güçleri tarafından yutulmayacağı ortaya çıkınca, sosyal reformist akımın bu çiçeği burnunda partisi ve genel başkanı yeni bir “hikaye” ortaya koymak zorunda olduklarını kabul etmiş gibiler.
Yeni “hikaye”de neler yer alacak, hangi senaryo ileri sürülecek; ezcümle, kitleleri aldatmak için ne yalanlar söylenecek, bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, eski “hikaye”lerin çöplüğe atılıp yeni “hikaye”lerin piyasaya sürüleceğidir. Örneğin, “yeter ki yeni bir Ekmeleddin olayı olmasın, arkandayız Kılıçdaroğlu” ya da “1 Nisan'da iktidara hayatının en büyük şakasını yapacağız” gibi hikayelerin emekçi sınıflara anlatılmayacağı kesin. Zira, emekçi sınıflar artık bu numaraları yutmazlar. Eğer aynı ya da benzer şeyleri anlatmaya kalkarlarsa, kitlelerin onlara, TİP Genel Başkanının sözleriyle söylersek, “Hadi oradan yalancı adam” diyeceklerinden kuşkumuz yok. Derler, çünkü emekçi sınıflar sağlam karakterlidir. Bu yüzden yeni bir “hikaye” yazmak zorundalar.
Erkan Baş anlatıyor, biz aktarıyoruz. Şöyle: “Seçimler etkin çalışma alanlarımız ama mücadele yolumuz çok uzun. O yolculuk boyunca kendi hikâyesini yaratamayan bir işçi sınıfı partisi, ilgi odağı olamaz, güçlenemez, kitleler içinde kök salamaz. Türkiye İşçi Partisi Mayıs seçimlerinde bir hikâye yazıyordu, yarım kaldı. Devrimci bir işçi sınıfı partisi, hikâyeleri olmadan yaşayamaz. Kendi hikâyemizi yaratmak zorundayız.”
Bizim bildiğimiz, bir siyasal parti, hele de “devrimci-sosyalist” olma iddiasındaki bir siyasal parti, seslendiği, temel aldığı toplumsal kesimlere kurtuluşun yolunu gösteren politikalar, taktikler, stratejiler üretir. Bunlar hikaye üretiyorlar. Eski hikayelerinin ipliği pazara çıkınca da, yeni hikayeler yaratmak zorundayız diye itiraflarda bulunuyorlar.
Leninistler, bu “hikaye” anlatıcısı ve yaratıcılarının, politik parti olma iddiasında oldukları için, seçim sonuçları ne olursa olsun, politik iflasa mahkum olduklarını yazmışlardı. Öyle de oldu. Tam bir hayal kırıklığı ve politik iflas içinde buldular kendilerini. TİP'i kastederek şöyle diyorlar:
“Bütün ülkede, 14 Mayıs seçimlerinde aldığı oyun yüzde 30’una karşılık gelen 281 bin 397 oy aldı (öte yandan, aldığı oyun yüzde 70’ini kaybetti).”
Yok, politik iflaslarını 14 Mayıs seçimlerindeki oyların %70'ni kaybetmelerine bağlıyor değiliz. Bu kayıp sadece bir sonuçtur. Politik iflas, anlattıkları “hikaye”lerin seslendikleri, temel aldıkları kitleler için artık inandırıcı olmaktan çıkmış olmasından kaynaklanıyor. Kendilerini yeni “hikaye”ler, hadi eşyayı adıyla çağıralım, yeni yalanlar uydurmak zorunda hissetmeleri de bu yüzden.
Tersi olsaydı da durum değişmeyecekti. Aldıkları oylar %70 azalmak yerine, bir o kadar artsaydı ve çoğu yerde belediye başkanlıklarını ele geçirselerdi de, sonuç aynı olacaktı: Politik iflas. Belki zaman konusunda bir farklılık olurdu; anlattıkları şeylerin birer “hikaye”den ibaret olduğunun anlaşılması için, belli bir sürenin geçmesi gerekebilirdi. Ama o zaman da politik iflas çok daha keskin ve çok daha kalıcı olurdu. Yani TİP ve Genel Başkanı buna da şükredebilir!
Politik iflas bayrağını çeken sadece bunlar mı? Haksızlık etmenin anlamı yok! Fırtına dinene kadar pusuya yatmış, sesini çıkarmayan tüm sosyal reformist partiler, bunlara “devrimci” kılığında dolaşanlar da dahil, iflas bayrağını çekmiş vaziyetteler. Neden? Bunun yanıtı, farkında olmadan, TİP Genel Başkanı tarafından şöyle açıklanıyor:
“Halkın ezici çoğunluğunun uçurumun tam kıyısına düştüğü, yoksulluk ve baskıyla ölümün eşiğine geldiği anda yaptığı patlama bu. Tamamıyla dipten gelen ve öngörülemeyen bir dalga (...) Bu darbenin bu denli yüksek bir enerjisi olacağını herkes gibi biz de öngöremedik. Şimdi, hiç değilse gözlerimizin pasını silerek yıkıcı etkilerini görmemiz gerekiyor. Sanırım bu dalga uzunca süre durdurulamayacak”
Evet, “dipten gelen” bir devrimci dalga var. Leninistler, yıllardır, emekçi sınıflarda, Kürt halkında ve yoksul kitlelerde biriken bu devrimci enerjiye dikkat çekiyor ve gerçek devrimci güçlerin politikalarını bu devrimci enerjiye uygun biçimde oluşturmaları gerektiğini söyleyip duruyorlar. Emekçi sınıflar, ezilen halklar yoksul kitleler bir arayış içindeler. Gerçek kurtuluşun arayışı içindeler. Sosyal reformistlerin, “bir oy TKP'ye bir oy Kemal'e”cilerin büyük çabalarıyla aldatılmış ve CHP'ye yani burjuva kanallara yönlendirilmiş olmaları bu gerçeği değiştirmez.
Bu dalgayı öngöremediniz, öngöremezdiniz de; çünkü burjuvaziyle uzlaşma ve işbirliği arayışıyla kamaşmış gözleriniz “paslanmıştı”. Kitlelerin yüksek devrimci enerjisinin “yıkıcı” etkilerinin olduğu doğru. Ama TİP Genel Başkanı, bu enerjinin kim için yıkıcı olduğunu belirtmemiş ve sitem edercesine “sanırım bu dalga uzunca süre durdurulamayacak” diyor. Oysa, bir devrimci, bir sosyalist için bu dalganın durdurulmaması değil, durdurulması ihtimali istenmeyen bir durum olur.
“Bu dalga” durdurulabilir mi? Burjuva sınıf, on yıllardır bu dalgayı durdurmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyor. Onun için Türkiye ve Kürdistan'da birleşik devrim güncelliğini koruyor. Birleşik devrimin toplumsal güçleri, emekçi kitleler, bazen, hatta çoğu zaman kendilerine anlatılan “hikaye”lere kansalar da, kısa zamanda yeni bir arayışa giriyorlar. Kitlelerin tercihlerindeki sürekli değişimin nedeni bu.
“Sonunda ne oldu?” Sonunda birleşik devrimin toplumsal güçleri, başta TİP olmak üzere, sosyal reformist partilerin kendilerine “devrimci politika” diye anlattıkları şeylerin hikayeden ibaret olduğunu gördüler ve “bu hikayelere karnımız tok” dercesine “Halkın Saray rejimine karşı bu denli olağan dışı yoğunlukla patlayan tepkisi, muhalefetin farklı odaklarına dağılmak yerine, güçlü ve kurumsal seçenek olarak gördüğü odağa, büyük bir oranda CHP’ye aktı.”
TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve şimdi dinci faşist parti AKP'de farklı kanatlar keşfeden eski ustası merak buyurmasınlar:Emekçi kitleler ve ezilen halklar bu yanılsamalarından da kısa zamanda kurtulacaklar.