Görünüşe göre tartışmayı Suriye Devlet Başkanı Esad başlattı. Geçen günlerde Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev'le yaptığı görüşmeden sonra Esad, yine görünürde fol yok yumurta yokken, “Suriye'nin tüm toprakları üzerindeki egemenliği temelinde, Türkiye'yle ilişkiler için her türlü girişime açığız” açıklamasını yaptı.
Burada rastlantıya yer yok. Esad'ın bu açıklamayı, Putin'in Özel Temsilcisi ile yaptığı görüşmeden hemen sonra yapması, bu konuda Rusya'nın ayak izlerine götürüyor bizi. Rusya'nın, isteyen buna Putin'in diyebilir, Türkiye ile Suriye arasındaki sorunları çözmek ve bu sorundan en azından şimdilik kurtulmak istediği öteden beri biliniyor.
Rusya, bu konuda sadece Suriye devleti/hükümeti üzerinde değil, Türkiye üzerinde de elinden gelen baskıyı yapmaya çalışıyor. Esad'tan bu konuda, amiyane tabirle “pas” aldığını sanan Erdoğan, açıklamanın üzerine anında atladı:
“Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıksa yine yapabiliriz. Suriye'nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar, sayın Esed'le geçmişte nasıl yaptıksa, yeniden yapmamamız için bir sebep yok,”
O “ailece” görüşmelerin nasıl bir tuzak olduklarını, daha sonra bütün dünya ibretle izleyecekti. Ama bu bir yana, faşizmin bu konuda nasıl bir esnekliğe sahip olduğunu anlamak için, emperyalistlerin Suriye için hazırlıklarını bitirip düğmeye basmalarıyla birlikte Erdoğan'ın nasıl yüzseksen derece döndüğünü ve nasıl açıklamalar yaptığını bir kez daha anımsamak için, geçmişte yapılan bir kaç açıklamayı aktaralım. Hafıza tazelemek ve faşizmin sanılandan çok daha fazla esnek olduğunu görmek açısından bu yararlı olacak. İşte, RTE'nin Esad'a yönelik yaptığı bir kaç açıklama:
“Şam'da Emevi Camii'nde namaz kılacağız” sözü en çok bilinen sözdür. Elbette bir davetli olarak değil, Esad'ı ayaklarının altına almış fatih bir işgalci hayaliyle Emevi Camii'ini düşlüyordu. Bir yıl sonra 2013'te, “Ey Beşar Esad, vallahi bunun hesabını vereceksin Allah izin verirse bu katilin dünyada hesap vereceğini göreceğiz.” diye gürlüyordu. Ertesi gün ise, işi Allah'a bırakmıyor ve hesabın bu dünyada kesildiğini görme umudunu dile getiriyordu:
"Allah izin verirse bu caninin, bu katilin dünyada hesaba çekildiğini görecek ve bundan dolayı da hamd edeceğiz"
Bu tirad, dinci faşist çetelerin yenildiği, gerici Arap devletlerinin desteklerini çekmeye başladıkları 2022 yılına kadar sürer. 28 Aralık 2022'de yine Rusya'nın girişimiyle Türkiye'nin o zamanki Savunma Bakanı ile MİT Başkanı -şimdi Dışişleri bakanı- Suriyeli muadilleriyle Moskova'da bir araya geldiler. Gelgitler, açıklamalar bir süre devam etti. Sonuç: Sıfır.
Çünkü Türkiye, Suriye ile varolan durumda “normalleşerek” işgalci konumunu pekiştirmek istiyordu. Suriye hükümeti ise, Türkiye'nin işgal ettiği topraklardan çekilmesini ön şart olarak öne sürüyordu. Temmuz 2023'te Erdoğan Türkiye'nin kesin çizgilerini şöyle çizdi:
“Şu anda Suriye'de Esad maalesef Türkiye'nin kuzey Suriye'den çıkmasını istiyor. Böyle bir şeyin olması mümkün değil”
Bu aynı zamanda ABD ve NATO'nun isteği idi. ABD'ye sadık müttefik ve NATO üyesi olarak Türkiye'nin işgal ettiği topraklar, aynı zamanda bu emperyalist devlet ve örgütün toprağı sayılırdı.
RTE'nin açıklamasına Esad'ın yanıtı hemen geldi:
“Ben ve Erdoğan neden buluşalım ki? Bir şey içmek için mi? Bizim amacımız, Türkiye'nin Suriye topraklarından çekilmesi, Erdoğan'ın amacı ise Türkiye'nin Suriye'deki işgalinin meşrulaştırılması.”
Peki bu gün değişen nedir? Suriye açısından hiçbir şey. Suriye Hükümeti, Türkiye'nin işgal ettiği topraklardan çekilmesi şartını değiştirmiş değil; dahası, değiştirmesi yani topraklarının bir kısmını Türkiye'ye kaptıracak bir anlaşmaya girmesi mümkün değil.
Türkiye açısından değişen bazı şeyler var. Bunların başında ve en önemlisi, ekonomik ve siyasi krizin şiddetlendiği, bir ayaklanmanın uğultusunun giderek daha çok duyulduğu koşullarda, faşist devlet ve dinci faşist iktidar, bir yandan içeride “normalleşme” yoluyla tüm muhalefeti kendi etrafında, Kürt halkının özgürlük savaşı ve Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine karşı birleştirmeye çalışırken, dışarıda Suriye ile ilişkilerini “normalleştirerek” Rojava devrimine karşı Suriye devletini, kendisiyle birlikte olacak şekilde, savaşın içine çekmeye çalışıyor. Faşist devletin dün “katil” dediği Esad'a karşı bu “esnekliği”, bundandır.
Hal böyle iken, bu noktada dinci faşist iktidarla uzlaşma umudunu asla yitirmeyen DEM Parti Eş Genel Başkanlarının açıklamasını anmadan geçmek olmaz. Kürt halkına savaş ve katliamdan başka hiç bir şey getirmeyecek olan dinci faşist iktidar-Suriye hükümeti arasındaki yakınlaşma çabaları için bakın bu Eş Genel Başkanlar ne diyor:
“İran’la görüşülüyor, Suriye ile böyle bir niyet var. Bunlar olmasın demiyoruz. Görüşme olsun ama bu görüşme Kürt’ün olmadığı, taleplerinin bastırıldığı bir görüşme olmasın. Erdoğan Esad ile görüşsün ama PYD ile de görüşsün. Geçmişte bunu yaptılar. PYD ile defalarca görüştüler. Salih Müslim, Asya Abdullah geldi, devlet erkanı tarafından karşılandı, ne güzeldi. Doğrusu da budur.”
İnanılacak gibi değil ama, yalanlama gelmediğine göre, bu sözler gerçek söylenmiş sözlerdir; böyle kabul etmek durumundayız. “İran’la görüşülüyor, Suriye ile böyle bir niyet var. Bunlar olmasın..” demiyor Bakırhan. Biz diyoruz ve her devrimci demeli. Çünkü bu ilhakçı devletlerin Ortadoğu'ya ilişkin her bir görüşmesi, Kürt halkına kan, katliam ve savaştan başka bir şey getirmez. Görüştüklerinde de Kürt halkının özgürlük savaşının nasıl bastırılacağını konuşurlar. Başka bir şeyi değil.
Geçmişte faşist devletin, dinci faşist iktidarın PYD ile görüştüklerini söylüyor, ama dinci faşist iktidarın bu görüşmeyi ne için yaptığını söylemeyi unutuyor. Biz söyleyelim: Faşist devlet adına Salih Müslim ve Asya Abdullah'la yapılan o görüşme, Rojava devrimci güçlerini dinci faşist çetelerle birleştirip emperyalistlerin, Türkiye'nin Esad'ı devirme planlarına ortak etmek içindi.
Kürt halkı adına bunun neresi güzel? Bu, aynı zamanda Rojava devrimci güçlerine kurulan bir tuzaktı. Esad'ın işi bitirilseydi, sıranın Kürt halkına geleceğinden aklı başında biri zerre kadar şüphe duymaz. Rojava devrimci güçleri Türkiye'nin önerilerini reddederek en doğru tutumu takındılar; böyle bir tuzağa düşmemiş oldular.
Tüm bu nedenlerden dolayı, DEM Eş Genel Başkanları, illa da bir çağrı yapmak istiyorlarsa, PYD ile görüşme çağrısını RTE'ye değil, Esad'a yapmalılar. Esad, PYD ile görüşmeli ve Rojava sorunu en demokratik biçimde çözülmelidir.
Türkiye işgal ettiği topraklardan çekilirse, Esad-Suriye Rojava halkına karşı dinci faşist iktidarla anlaşır mı? Bir ilhakçı ve burjuva iktidar olarak, Suriye hükümeti, böyle bir anlaşmaya karşı ilkesel olarak karşı olmaz. Onu böyle bir anlaşmadan alıkoyan şey, şimdilik topraklarının Türkiye tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Esad, bu politikalarını, “Suriye'nin tüm toprakları üzerindeki egemenliği temelinde, Türkiye'yle ilişkiler için her türlü girişime açığız” sözleriyle açıkladı.
Çağrı yapılacaksa Esad'a yapılmalı ve Türkiye ile görüşmesi için değil, PYD ile görüşmesi için yapılmalı.