İşçi sınıfının eylemleri, ateş üstündeki mısır tanelerinin birbiri ardına ve giderek artmış biçimde patlamaları gibi, her gün bir ya da bir kaç yerde ortaya çıkıyor.
Eskişehir'deki Kıraç Metal işçilerinden Hopa'daki liman işçilerine; Motokuryelerden Zafer tekstil işçilerine, oradan sağlık çalışanlarını bünyesinde barındıran Türk Tabibler Birliği'ne kadar çok geniş bir yelpazedeki emekçi güçler eylem halindeler. Eyleme geçen irili ufaklı fabrika ve işletme sayısı saymakla bitmez.
İşçi eylemlerinin tümü topluma yansıyor değil elbette. Burjuva basın, işçi sınıfı eylemlerinin, devrimci kitle eylemlerinin topluma yansımaması konusunda oldukça hassas ve dikkatli. Ancak yine de gerçekleri tümden saklamak çoğunlukla mümkün olmuyor. Örneğin, Antep'ten şöyle bir haber sızıyor:
“Antep’te son birkaç günde Zafer Tekstil, Melike Tekstil, Güler Çuval, Has Çuval, Sevinçler Sağlık Ürünleri, Grand Halı, İpek Halı, Kartal Halı, Karar Halı’nın ardından Şireci de düşük zamma karşı iş durdurdu.”
Ancak gelişmekte olan devrimci kitle hareketi bununla sınırlı değil. İşçi sınıfının patronlara karşı gelişen eylemleri yoksul kitlelerin zamlara, hayat pahalılığına, yüksek faturalara karşı kitlesel eylemleriyle bütünleşiyor.
Ağrı'nın Doğu Beyazıt ilçesinden Muğla'nın Milas, Köyceğiz, Fethiye, Marmaris ilçelerine kadar oradan Hakkari'nin Yüksekova'sına kadar binlerce insan büyük bir öfke ve kızgınlıkla sokağa çıktı. Bu eylemlerde önemli olan noktalardan biri, eylemlerinin kitleselliği kadar yoksul halkın öfkeli ve kızgın ruh halidir. Kürdistan halkı “Kürdistanca” konuşmaya başlamanın eşiğinde..
Elektrik zammı, asgari ücret ya da başka bir nedenle olsun, gittikçe sık ortaya çıkmaya başlayan eylemler birbirinden habersiz, birbirinden farklı yerlerde, birbirinden bağlantısız biçimde ortaya çıkıyor. Darkafalı düşünce “örgütlü” olmadığı, kendiliğinden özellik taşıdığı için bu durumu hareketin zayıflığı olarak düşünür. Oysa bu, hareketin en güçlü yanıdır.
Yüksekova eylemi, eylemin kendiliğinden geliştiğinin görüntüsünü veriyor. Eylem önce birkaç kişiyle başlıyor. Ancak, zaman ilerledikçe ve eylemi başlatanlar kararlılıkla yollarına devam edince eyleme katılanlar giderek kalabalıklaşıyor ve binlerce kişiye ulaşıyor. Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesindeki eylem de “kendiliğinden” bir eylem görüntüsü veriyor. Bu eylemdeki kitlenin kızgınlığı ve öfkesi yoksul kitlelerin ruh halini yansıtması bakımından oldukça önemli.
Eylemlerin arasında bir koordinasyon, bir örgütlülük olmaması, devrimci kitle hareketinin toplum içinde ne kadar derin ve sağlam köklere sahip olduğunun göstergesi ve şaşmaz kanıtıdır. Birkaç kişiyle başlayan eyleme kısa zamanda çok sayıda emekçi yoksulun katılması bu derin köklerden ileri geliyor.
Devrimci kitle eylemlerinde iki önemli nokta daha öne çıkıyor. Birincisi, Kürdistan'daki eylemlerde görüldüğü gibi, eylemlerin kısa sürede kitlesel bir özellik kazanmalarının yanı sıra, en basit talepten kaynaklanan eylemlerin dahi kısa sürede “hükümet istifa” sloganıyla ifadesini bulan dinci faşist iktidar karşıtı bir içerik kazanmasıdır.
Eylemlerin bir diğer önemli yanı, Türkiye ve Kürdistan'da eş zamanlı ortaya çıkmış olmalarıdır. Bu son nokta birleşik devrimin, ayak sesleri gittikçe daha çok duyulan bir halk ayaklanmasının zaferi açısından son derece önemlidir. Biliniyor, tekrarlamaya gerek yok: Tekelci sermaye sınıfı ve dinci faşist iktidarın ağzını yüreğine getiren iki büyük halk ayaklanmasının; 2013 Haziran halk ayaklanması ile 6-8 Ekim serhıldanının en büyük zaafı, ilkinde Kürdistan emekçi sınıflarının, ikincisinde Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin birbirlerinin ayaklanmalarına sessiz kalmalarıydı. İstanbul ve Diyarbakır, her iki ayaklanmada aynı anda ayağa kalkamadılar.
Şimdi durum değişiyor. Kapitalist bunalım her iki ülkenin emekçi sınıflarını, yoksul kitlelerini aynı zaman diliminde derin bir yoksulluk uçurumuna yuvarlarken devrimimizin birleşik karakterini de öne çıkarmış oldu.
Birleşik devrimin kendisi gözlerimizi önünde gelişiyor. Bu koşullarda devrimci komünistler, devrim ve iktidar hedefini kitlelerin önüne koymalılar. Tekelci kapitalist düzenin çöküş, çözülme, dağılma halini alan ekonomik ve politik bunalımından iki ülkenin işçi sınıfının, emekçi ve yoksul halklarının iktidarı bir devrimle ele geçirmeleri için yararlanmak gerekir. Bunun dışındaki her politika tekelci sermaye sınıfının, dinci faşist iktidarın işine yarar.
Leninistler görev başına! Bu devrimci durumdan, birleşik devrimin gözümüzün önünde hızlı biçimde geliştiği koşullarda iktidarın bir devrimle ele geçirilmesi için propaganda ve ajitasyonu hızlandıralım. Gelişmeler, sosyal reformist partilerin ve darkafalı düşüncenin sandığı gibi yavaş, sakin ve evrimci biçimde gelişmiyor. Aksine sıçramalar halinde gelişiyor. Emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin bilinci de sıçramalar şeklinde değişiyor. Eylemin başında attıkları slogan ile eylemin sonunda atmaya başladıkları sloganlar arasındaki nitelik fark bilinci nasıl hızlı biçimde değiştiğini göstermeye yeter.
Devrimci koşullar, sosyal reformist politikaların değil, devrimci komünist politikaların kitleler tarafından benimsenmesine uygun. Bırakalım sosyal reformist partiler ve onların izinden yürüyenler seçimlerle, gerici-faşist partileri türlü-çeşitli bahanelerle desteklemekle uğraşsınlar. Biz yolumuza bakalım. Her işçi eyleminde, her yoksul mahallede, yoksul kitlelerin her eyleminde devrim ve iktidar hedefini görünür kılalım.
Yaşam bizden yana!