Bu, Hegel’in, tarihin ironisi dediği şeydir, pek az tarihsel kişiliğin sakınabildiği bir ironi. Kendi iradesine karşın devrimci olan Bismarck’a ve tapındığı çarla sonunda yumruklaşan Gladstone’a bakın.
Engels, 23 Nisan 1885 tarihli Vera Zasuliç'e mektup
Putin'in temsil ettiği iktidarın bir burjuva iktidar olduğundan şüphe yok. Aynı Putin'in zamanın ABD Başkanı Clinton'a Rusya'nın NATO'ya alınmasını teklif ettiğini yine Putin'in kendisinden biliyoruz artık. Ama şimdi gördüğümüz şey, Engels'in Vera Zasuliç'e söylediklerinin hemen hemen aynıdır. Putin ve iktidarı, kendi iradesine karşın tüm emperyalistlerle yumruk yumruğa geldi.
Düşünmesini bilmeyen ya da emperyalistlere uşaklıkta sınır tanımayan darkafalılar şu son Ukrayna krizini “emperyalistler arası savaş” biçiminde nitelendirerek, emekçi sınıflara ve devrimci güçlere, dünya proletaryasına “tarafsız” kalma çağrısı yapıyorlar. Şüphesiz bu, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, İngiliz, Alman, Fransız emperyalistlere ve dünyanın geri kalan tüm gerici güçlerine eşsiz bir hizmettir.
Burada savaşı ya da krizi kimin başlattığının bir önemi yok. Proletarya ve emekçi sınıflar, buna bakarak saflarını belli etmezler. Önemli olan, savaşı hangi sınıf ya da sınıfların, hangi amaçlarla başlattığıdır.
Ukrayna krizi, bu “emperyalistler arası savaş” diyerek emperyalistlere doğrudan ya da dolaylı hizmet edenlerin gözlerden saklamaya çalıştığı 2014'teki faşist “Maydan” darbesiyle başlar. (Kuşkusuz bunu “Turuncu Devrim”e, hatta çok daha gerilere çekmek de mümkün.) ABD Büyükelçisinin faşist çapulculara günde bir milyon dolar dağıtarak örgütlenmesine bizzat katıldığı “Maydan”, katıksız bir faşist darbe idi. Faşistler, sadece başkent Kiev'de değil, Odesa, Sivastopol gibi yerlerde, komünistlere karşı olabilecek en vahşi yöntemlerle saldırdılar, katliamlar yaptılar vb vb.
Faşistlerin, Yanukoviç'ten gaspetmek için başvurdukları vahşet örneklerini burada sıralamaya gerek yok. Ancak, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Donetsk Halk Cumhuriyeti'nin bu faşist vahşete karşı başlayan bir ayaklanma sonucu kurulduğunun altını çizmek ve özellikle akılda tutmak gerekiyor. Çünkü bugün tekrar “ne Amerika ne Rusya” sloganına sarılanların özellikle gözlerden saklamaya çalıştıkları tarihsel gerçek bu. Bu tarihsel gerçeği akılda tutmak, Dünya proletaryasına bu çatışmada “tarafsızlık” önerenlerin emperyalistlere nasıl bir uşaklık içinde olduklarını anlamak açısından son derece önemlidir.
Ukrayna'lı faşistler, emperyalistlerin akla gelebilecek her türlü desteği ile, 2014'ten bu yana, bu iki Halk Cumhuriyeti'ne saldırıp duruyorlardı. Rusya, bu iki Halk Cumhuriyeti'de yaşayan yoğun Rus nüfusunun da varlığı nedeniyle, iki Cumhuriyet'in iktidarlarına maddi, askeri, teknik yardım yapıyordu. Şüphesiz, Rusya, iki Halk Cumhuriyeti'nin sosyalizm yöneliminden rahatsızlık duyuyor, bu yönelimi engellemek için çaba harcıyordu. Ancak, sonuç itibariyle, iki Halk Cumhuriyeti'ni faşist saldırılara karşı destekleyen bir politika izliyordu.
Son krize işte böyle gelindi. Hükümet dahil, Ukrayna'lı faşistler, -yeri gelmişken söyleyelim, gerçek yönetim Zelenski ve şürekasında değil, taburlar halinde örgütlenmiş bu faşistlerde ve arkalarındaki emperyalist devletlerdedir- son dönemde iki Halk Cumhuriyeti üzerindeki saldırılarını yoğunlaştırıp gemi azıya alınca Rusya “durun bakalım” demek zorunda kaldı. Çünkü faşistlerin iki Halk Cumhuriyeti üzerindeki “zaferleri” Rusya'ya doğrudan bir tehdit haline gelecekti.
Gemi azıya alan sadece Ukrayna hükümeti ve faşistler değildi. Emperyalistler de gemi azıya almışlardı. Bu, Rusya'nın askeri gücünü göstermesine kadar sürdü. Ancak Rusya askeri gücünü göstermeye başlayınca işler tersine dönmeye başladı. Rusya'nın Belarus'la birlikte yaptığı askeri tatbikatlar ve en son yaptığı “Üçlü Nükleer Tatbikat”, yani kara, deniz ve hava kuvvetlerinin katıldığı nükleer tatbikat emperyalistlerin gözünü korkutmaya yetti.
Yakın geçmişe kadar emperyalistlerle yakın ilişkiler kurmaya çalışan Putin'in Rusya'sı, şimdi emperyalistlerle “yumruklaşma”ya başlamıştı. Sonunda Putin, deyim yerindeyse kılıcını çekti ve iki Halk Cumhuriyeti'ni tanıdığını ilan etti. İki Halk Cumhuriyeti emperyalist ve faşist saldırganlığa karşı artık Rusya'nın koruması altındaydı.
Önüne gelen ülkeyi tehdit eden, haracını yiyen başta ABD emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalistler bu meydan okuma karşısında sus-pus olmak zorunda kaldılar. Rusya ile savaş istemediklerini peş peşe açıklamaya başladılar. Şüphesiz bu, emperyalistlerin prestijine indirilmiş büyük bir darbe oldu.
Eğer gerçek bir savaş çıksaydı, savaşı yönetenlerin bir tarafında görüldüğü gibi, ABD, İngiliz ve diğer emperyalistler olacaktı. Peki ya öteki tarafında. Darkafalılara bakılırsa, Rusya burjuvazisi olacaktı. Oysa, emperyalistlerle savaşa girmek, Rusya burjuvazisinin en son isteyeceği şeydir. Rusya burjuvazisi, ayakları üzerinde durmak, serpilip gelişmek ve kendini sağlama almak için, emperyalistlerle bir çatışmaya değil, işbirliğine ihtiyaç duyuyor. Rusya burjuvazisi, emperyalistlerle çatışmada; ilerici, demokratik, halkçı, sosyalist yönelimli devletlerin desteklenmesinde Rusya devletinin ayağına dolanan ayakbağıdır. Onlar bu savaşı yöneten değil, emperyalistlerle çatışmaması için Rusya iktidarına baskı yapan güçlerdir.
Emperyalistler, sosyalist blokun dağıtılmasından sonra parça parça tüm eski sosyalist ülkeleri yuttular. Rusya’yı ise güçsüz düşürme, parçalama ve yutma stratejisi izlediler, zira Rusya, diğer eski sosyalist ülkelerinin aksine, “yutulamayacak kadar büyük ve güçlü” idi. Rus yeni yetme burjuvalarının liberal temsilcileri ve genel olarak iktidardaki karşı-devrimciler, eğilim ve istekleri ne olursa olsun, emperyalistlerin bu “parçalama ve yutma” stratejisi karşısında varolma/varlığını koruma mücadelesine girişmek zorunda kaldılar. Her tür iradeden bağımsız ortaya çıkan bu karşıtlık, dünya proletaryasına, emekçi halklarına alan açtı ve açmaya devam ediyor. İşe bakın, sosyalist bloku ve Sovyetler’i dağıtan bu karşı-devrimciler, Küba’dan Venezuela’ya, Kore’den Donbass’a, dünya emekçi halklarının ileri hamleleri için “yaşam alanları” oluşturmak zorunda kalıyor.
Bu, emperyalistlerin arkadan itekledikleri faşistlerin, Ukrayna'yı “komünizmden arındırma” yasası çıkaran faşist hükümetin, iki Halk Cumhuriyeti'ne, komünistlere, devrimcilere, anti-faşistlere karşı savaşıydı. Tarihin ironisi, Putin yönetimini tıpkı Sovyetler Birliği'nin, Stalin'in faşizme karşı zaferine sahip çıkmak zorunda bırakması gibi, iki Halk Cumhuriyeti'ne sahip çıkmak zorunda bırakmıştır.
Şüphesiz, iki Halk Cumhuriyeti'nin Rusya tarafından tanınması karşısında emperyalistlerin süngüsünün düşmesi onların hezimeti olmuştur. Dünya halkları ve proletaryası bundan böyle emperyalistlere karşı çok daha cesur saldırılarda bulunabilecekler.