Türk ordusu, 17 Nisan’ı 18 Nisan’a bağlayan gece yarısı Metina, Zap, Avaşin hattına hava indirme birlikleriyle yeni bir işgal harekatı başlattı. Tahmin edileceği üzere bu harekatın adı da yine “Pençe” sülalesinden: Pençe-Kilit!
Böylece her biri “terörün kökünü kazıyan” operasyonlara bir yenisi daha eklenmiş oldu! MSB internet sitesinde mutat açıklamalarla kahramanlık hikayeleri anlatılıp duruyor. Ve tabii “etkisiz hale getirilen” sayısı toplamakla bitmez “teröristler”!.. Nasıl da inandırıcılıktan uzak laf kalabalığı!
HPG Basın İrtibat Merkezi verdiği rakamlarla bu “zafer edebiyatının” ne kadar kof olduğunu gösterdi bile. Hatta sosyal medyada yer alan son bilgiler, TSK’nın ikinci bir Gare bozgunu eşiğinde olduğunu gösteriyor.
Türk devletinin bu yeni saldırısı, kendi başına düzenlediği bir saldırı değil. TSK’nın işgal girişimiyle eş zamanlı bir şekilde Irak ordusu da Şengal’e saldırıya girişti. Böylece saldırının Ankara-Bağdat ortak operasyonu olduğu herkes tarafından görüldü. Bu işgal harekatı ve Şengal operasyonu başlamadan önce Irak ordusunun Şengal’e ve sınır hattına yönelik kuşatma girişimleri sürdürüyordu. Şengal çevresine tel örgüler çekildi, duvarlar örüldü.
Sanki bu işbirliği açık seçik ortada değilmiş gibi, Berham Salih, işbirliğini inkar eden açıklamalar yapıyor: “Bu saldırılar ulusal güvenliğimizi apaçık tehdit etmektedir. Devam eden bu saldırılar bize rağmen gerçekleştirilmiştir. ... Türk devletinin saldırılarına devam etmesini reddediyor ve kabul etmiyoruz. Egemenlik haklarımıza saygı bekliyoruz. Irak dış politikamız ve devlet kararlarımız kesinlikle Türk devletinin saldırılarını reddetmektedir. Bunu hiçbir şekilde kabul etmeyeceğiz.” Kelimenin gerçek anlamında çocuk kandırma çabasından başka bir şey değil bu!
İşgal harekatı sadece Ankara-Bağdat ayaklarından oluşmuyor. En az bunlar kadar önemli ve son derece etkin olan bir diğer ayak, Erbil ayağıdır. KDP-Barzani çizgisi, Türk devletinin bölgedeki en önemli dayanağıdır, işbirlikçisidir.
Ve tabii tüm bu uğursuz işbirliği, ABD-NATO yönlendirilmesinde gerçekleşmektedir. Bir yıl önce yine bir başka “Pençe” operasyonu vesilesiyle bu konuya işaret etmiştik:
“‘Yeni’ ABD yönetimine gelince... Tıpkı Trump yönetimi gibi, PKK lider kadrosunun ‘başına ödül koyduğu’ açıklamasını yineledi yakınlarda. Her fırsatta PKK yönetimini hedef tahtasına koyan açıklamalar yapıyor Washington. Uzun süredir itinayla izledikleri politika, Rojava ile Kandil (PKK) arasındaki bağı kesmek, Rojava devrimini teslim almak doğrultusunda. Üstelik bunu gizli saklı da yapmıyor. Alenen, ilan ederek, her fırsatta çeşitli platformlarda dile getirerek takip ediyor bu siyaseti. Güney Kürdistan (Barzani) yönetimi bu planlar açısından önemli bir yer tutuyor. Bunun için ‘Roj peşmergeleri’ni bir şekilde Rojavaya sokmaya çalışıyorlar ve bu planda Ankara da etkin olarak rol alıyor. Bu planın ilk adımdaki hedefi, ENKS denen işbirlikçi çeteyi ‘güce ortak etmek’tir. Biz değil, kendileri, bizzat ABD açıkladı bu amacı. Bu, dinci faşist iktidar için ‘Şam'da kayısı’dır.
Türk devletinin hedefinde Şengal de var. Metina ve Şengal’i tuttuğunda Rojava’nın çevrelenmesini tamamlamış olacak. Bu adımdan sonra Rojava devriminin teslim alınması, Barzanileştirilmesi süreci hızlandırılacaktır.
Bu açıdan bakıldığında Erbil-Ankara ortaklığı, kimi noktalarda Bağdat’ı da sürece dahil eden bir ABD planı doğrultusunda yol alıyor. Güney Kürdistan’daki, Rojava’daki ve Suriye'deki Türk işgalleri kesinlikle ABD izni, onayı ve yönlendirmesiyle gerçekleşiyor.”
O gün yazdıklarımız, gelişmeler tarafından tekrar tekrar doğrulandı. ABD emperyalizmi koordinatörlüğünde bu “şer üçgeni”, PKK şahsında devrimci yurtsever hareketi ve Kürdistan devrimini boğmak için yeniden ve yeniden saldırıya geçti. Bugüne kadar başarılı olamadıysa, bu, en başta gerilla kuvvetleri olmak üzere devrimci güçlerin kararlı mücadeleleri sayesindedir.
Bu son işgal saldırısından iki gün önce Mesrur Barzani, Erdoğan ve MİT müsteşarı Hakan Fidan ile görüştü. Uğursuz ortaklık işte bu kadar aleni.
Erbil’in aktif desteği olmaksızın TSK ve MİT, Günay Kürdistan’da bu denli etkin olamaz, böylesine rahat hareket edemezdi. Bizzat Barzani yönetiminin bu aktif desteği sayesinde MİT, Erbil’i üs edindi, TSK tüm bölgede sayısız askeri üsler ve karakollar kurdu. Dahası, bizzat peşmerge kuvvetleri, TSK’nın plan ve ihtiyaçlarına göre konumlandırıldı. Ulusal kurtuluş hareketi güçlerinin geçiş noktaları kesilmeye, lojistik hatlar kapatılmaya çalışıldı. İşbirlikçi KDP yönetiminin sahadan sağladığı etkin istihbaratlar sonucu UKH kadrolarına yönelik sayısız suikastlar yapıldı.
Bu dizginsiz işbirlikçilik, “Türk devletinin Kürtlerle sorunu yok, PKK ile sorunu var” sözüyle Kürt halkı içinde dinci faşizmin siyasal olarak desteklenmesiyle birlikte yürütülüyor. TSK, KDP-Barzani’nin bu uğursuz desteğiyle G.Kürdistan’a adım adım yerleşiyor.
Barzani şahsında G.Kürdistan burjuva yönetiminin tutumu, tamamen sınıfsal bir içerik taşıyor. Sorun kişi olarak Barzani değildir. Tekrarlamak pahasına vurgulayalım. Sorun tamamen sınıfsal bir sorundur.
“KDP-Barzani, G.Kürdistan burjuvazisinin politik temsilcileridir. Kapitalizmde özel çıkar bir ilkedir. KDP-Barzani doğal olarak kendi sınıflarının çıkarlarına uygun politika ne ise, onu uyguluyorlar. Onların çıkarları, dünya ve bölge burjuvazisiyle işbirliğinden geçiyor. Türkiye ve ABD ile işbirliği G.Kürdistan burjuvazisi ve onu temsil eden KDP-Barzani için yaşamsaldır.
“KDP-Barzani çizgisinin yaptığı bu sınıf çıkarlarına uygun davranmaktan ibarettir. Şüphesiz bu çizgi, Kürt ulusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Kürdistan işçi sınıfının ve diğer emekçi sınıfların çıkarlarıyla tamamen karşıttır. Ama sorun ancak bu bilimsel temelde ele alınırsa doğru çözümlere ulaşılabilir.”
Mevcut işgal harekatı, tıpkı bundan öncekiler gibi, uluslararası karşı-devrimin, bölgedeki devrimci gelişmelerin önünü alma, Rojava devrimini boğma planının bir parçasıdır. Başta Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve emekçi halkları olmak üzere, tüm bölge işçi ve emekçilerinin çıkarı, bu karşı-devrimci saldırıyı boşa çıkarmaktan geçer. Nasıl ki uluslararası karşı-devrim, her tür sınır ve ulusallığı aşarak hareket ediyorsa, işçi ve emekçiler için de enternasyonal dayanışma ve birlikte hareket etmek hayati önemdedir.
Zap-Metina-Avaşin hattındaki zorlu çatışmalarda çarpışan taraflar sadece TSK (ve ortakları) ile UKH gerillaları değil, uluslararası devrim ve karşı-devrim kuvvetleridir. İşçi ve emekçilerin safı, hiç kuşkusuz bu “uğursuz ittifaka” karşı Kürt özgürlük güçlerinin yanıdır.