“Stratejik Derinlik” kavramıyla, bir zamanlar, dinci faşist iktidarın “zeka küpü” olmakla övünen, aklı ile ihtirası ters orantılı olan Ahmet Davutoğlu'nun sözlerine yer vereceğiz. Biraz uzun olacak ama okurun sabır ve anlayışına güvenmekten başka yolumuz yok.
Emperyalist devletlerin bu taşeronu, Suriye savaşının başlatılması sırasında Kemal Sunal filmindeki Seferoğulları'nın “küçük eniştesi” gibi davranan bu adam dinci, faşist iktidardan dışlanıp “muhalefet”e geçince şöyle konuşuyor:
“Ülkemizin her yerinden, İstanbul’umuzun her köşesinden feryatlar yükseliyor. Son bir buçuk ay içerisinde adım adım ülkemizin farklı köşelerindeydik. Antalya, Mersin, Adana, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Diyarbakır, Şırnak, Kars ilçelerini gezdik. Her yerde feryat var. İstanbul’umuzun her ilçesine gidiyoruz aynı feryatları burada da duyuyoruz. Gençlerimiz feryat ediyor 'geleceğimizi bu aziz ülkede göremiyoruz' diyerek. Telaş içinde yurt dışına gitme çabasındalar. Kadınlarımız telaş ediyor akşam yavrularının önüne bir kap yemek koyamama telaşı içerisindeler.”
Bunlar, Türkiye ve Kürdistan emekçi halklarının içinde bulundukları sefalet koşullarına ilişkin gözlemlerdir. Eksiği var fazlası yok bu tablonun. Bu tablo, her iki ülkede emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin ayaklanmanın eşiğinde olduklarına, ayaklanma havasının ortalığı sardığına işaret eder.
Dinci faşist iktidarın düne kadar en tepedeki adamlarından biri olan bu adamın bu tabloya önerdiği çözüm yoluna ve sosyal reformist partilerle, uzlaşmacı küçük burjuvalarla bu çözüm önerisinde nasıl birleştiği konusuna geleceğiz. Ancak, bu sefalet koşullarında dinci faşist iktidarın sefahatini gösteren gözlemi de aktarmak gerek.
Gerici faşist burjuva muhalefetin bu taze üyesi, hızını alamıyor, anlatmaya devam ediyor:
‘Porsiyonlarınızı küçültün, eti azaltın' diye ahkam kesiyorlar. Ankara’da dört maaş, beş maaş alanlar saltanat sürüyor. Bir ülkede o ülkeyi yönetenler halkın vicdanından kopmuşsa, bir ülkede o ülkeyi yönetenler eğer o halkın dertlerini anlamaktan uzak kalmışlarsa, tek yol vardır...”
Nedir bu yol?
Dinci faşist iktidarın sabık “stratejik derinlik”çisi onu da açıklamış. “Hemen seçim, erken seçim, bir an önce seçim”
Bu, sosyal reformist partilerin tümünün gerici faşist muhalefetle birleştikleri noktadır. Demek oluyor ki, Türkiye ve Kürdistan'da emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin içine düşürüldükleri sefaleti tespit edip resmetmek, tek başına, artık pek bir anlam taşımıyor. Sadece bu manzarayı resmetmekle yetinmek, örneğimizde görüldüğü gibi, dinci faşist iktidarın dışına düşmüş en gerici, en faşist kişi ve partilerle yana yana gelişe engel olmuyor. Mesele, kitlelere gösterilecek çözüm yolundadır.
Sosyal reformist ve uzlaşmacı küçük burjuva partiler işte bu can alıcı meselede, çözüm yolu meselesi noktasında burjuva gerici faşist muhalefet partileriyle yan yana düşüyorlar. Hepsi, yaşamsal sorunlarının çözümü için seçimi, sandığı; dolayısıyla Meclis'i gösteriyorlar. Hani şu Kürdistan'a her türlü askeri sefer için tezkereleri onaylayan, Kürt milletvekillerini neredeyse linç ederek atan Meclis’i...
Bütün sosyal reformist ve uzlaşmacı küçük burjuva partilerin çözüm yolu olarak seçimleri; çözüm yeri olarak da Meclisi göstermeleri ibretlik bir durum. Bu yaşamsal konuda, dinci faşist iktidarın eski “derin aklı” Davutoğlu ile milim ayrışmadıkları görülüyor.
Davutoğlu ile, Babacan'larla şimdilik ittifak kurmamalarının zerre kadar önemi yok. En önemli konuda onlarla aynı potada yer aldıktan sonra teferruatların ne önemi kalır!
Gerici faşist partilerden sosyal reformist ve uzlaşmacı küçük burjuva partilere kadar hepsinin önerdikleri yolun iki ülkenin emekçi sınıflarını açlık, sömürü, faşist baskı ve köleliğe mahkum edeceğini söylemeye gerek yok.
Gerçek, tam ve kesin kurtuluşun tek yolu burjuva sınıf egemenliğini ve bu egemenliğin dayandığı baskı aracı olarak faşist devleti yıkacak bir devrimdir. Leninist Parti, Türkiye ve Kürdistan emekçi halklarına, işçi sınıfına, gençliğe, kadınlara bu yolu, ısrarla, bıkıp usanmadan gösteriyor.
İşçi sınıfının öncülüğünde emekçi sınıfların bir devrimle iktidarı ele almalarından başka kurtuluş yolu yoktur. Bırakalım sosyal reformistler, uzlaşmacı küçük burjuva partiler gerici faşist partilerle aynı çözüm yolunu göstermede buluşsunlar. Onların en çok arzu ettikleri şey, burjuva güçlerle buluşma böylece gerçekleşmiş oluyor.
Leninistler, devrim ve halk iktidarı hedefini, üstelik geleceğin değil, bugünün acil sorunu olarak göstermeye devam edecekler.