Tel Rıfat, Afrin ve çevre köylerine faşist devletin bombardımanları giderek hem sıklaşıyor hem de yoğunlaşıyor.
Aynı saldırılar Rojava’nın Ayn-İsa ve çevresine, M-4 Karayolu boyunca yer alan köy ve yerleşim birimlerine yönelik olarak sürdürülüyor.
Dahası, faşist devlet El-Nusra çetelerini Afrin ve çevresine kadar soktu. Bu adım, planladığı işgal saldırısında bu çeteleri kullanacağının açık beyanı olarak kabul edilmeli.
Faşist devlet, savaş kabiliyet ve gücünü artırmak için ağır silah sevkiyatına da hız vermiş. Son bir kaç gün içinde El Bab yönüne zırhlı personel taşıyıcı, tank ve obüs gibi ağır silahlardan oluşan yeni bir konvoy gönderdi. Savunma -Savaş-denilebilir- Bakanı Hulusi Akar işgal edilen topraklardaki askeri birlikleri denetledi. Hazırlık listesi böyle uzayıp gidiyor.
Fakat bu manzara cephesinin sadece bir tarafını görmeye yardımcı olur. Savaşın karşı cephesi de boş durmuyor, yoğun bir hazırlık yapıyor. Bu cephede en önemli hazırlık ittifak politikasındaki girişimlerdir. Bu girişimlerin başarısı, işgale karşı savaşta zafer için en önemli adım olacak.
Faşist devletin bir işgal saldırısı durumunda Suriye devleti ile Rojava devrimci güçleri arasında bir koordinasyon ve özellikle Suriye tarafından ağır silah desteğinin yapılması konusunda anlaşma yapıldığı açıklandı. PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl böyle bir gelişmenin işaretini neredeyse yirmi gün öncesinde, “Suriye rejiminin tutumunda bu kez bazı olumlu işaretler var.” sözleriyle vermişti.
Sahadaki gelişmeler de bu açıklamaları doğrular nitelikte. Geçtiğimiz hafta Suriye ordusunun, Tel Rıfat, Kobane, Tel Abyad’ın güneyi ve Menbiç’e askeri birlikler yerleştirdiği haberleri gelmeye başladı. Bu arada, Ukrayna savaşı yüzünden Suriye’yi yüzüstü bırakacağı söylentisi yayılan Rusya, tüm bunları yalanlamak istercesine Kamışlı havaalanına yeni askeri birlikler ve silahlar konuşlandırıyor.
Elbette, SDG ile Suriye ordusu arasındaki anlaşmaya oldu-bitti gözüyle bakmamak lazım. Böylesi her yakınlaşma girişiminden sonra, yakınlaşmayı bozmak üzere ABD’nin heyetler gönderdiğini, dayandığı bazı güçleri harekete geçirdiğini biliyoruz.
Nitekim, Haziran başlarından bu yana hızlanan yakınlaşmayı bozmak için hiç zaman kaybetmeden, emperyalistler, ABD, İngiliz ve Fransızların ağırlıkta olduğu bir heyeti Rojava’ya gönderdiler. Heyetin başında ise, ezilen halklara karşı her emperyalist planın arkasından çıkan Cumhuriyetçi Lindsey Graham isimli emperyalist asalak vardı. Görüşmenin amacının bazı ayartıcı vaatlerle Rojava Güçleriyle Suriye arasındaki yakınlaşmayı bozmak olduğu çok açık.
Fakat bu sefer emperyalistlerin ve dayandıkları güçlerin işlerinin o kadar kolay olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda böyle iyimser olmamızın nedeni Kürt devrimci hareketinin iki önemli isminin NATO ve ABD’ye ilişkin yaptıkları son açıklamalardır.
İlk açıklama Aldar Xelîl’den geldi. Aldar Xelîl, 28-30 Haziran tarihleri arasında yapılan NATO Zirvesinde alınan kararlardan sonra NATO ve ABD’ye ilişkin önemli bir açıklama yaptı. “NATO işgal saldırılarına yeşil ışık yaktı başlığıyla verilen açıklamada şu sözler yer alıyordu:
“Ancak bu gerçek görülmelidir; Türk devletine başta NATO’nun aktif desteği olmasaydı, şimdi Kürt halkı başka durumda olurdu ve özgürlük istekleri de gerçekleştirildi. Yani bir diğer anlamıyla 1984-1985’ten bugüne Kürt hareketine karşı savaşıp Kürt halkının yok edilmesini isteyen yine NATO’dur. NATO, tüm ülkelerin Kürtlerin yok olma savaşına dahil olması için bunu temel prensip, ölçü ve kanun yapmıştır. Kürt halkına karşı kararların alındığı önemli süreçlerde de NATO her açıdan kararını yenilemiş, kararlarını farklı farklı yöntemlerle göstermiştir.”
Şüphesiz, bu sözlerin eksiği var fazlası yok. Bir başka açıklama UKH’den geldi. Açıklama yine NATO ve ABD ile ilgiliydi ve emperyalistlerin Kürdistan devriminin boğulması planlarında Türkiye’nin yanında yer almalarını açığa vuruyordu. “NATO Erdoğan’ın soykırım siyasetini onayladı” başlığıyla verilen açıklamada şu ifadeler yer alıyordu.
“Madrid'deki toplantıda ABD ve NATO'nun gerçek yüzünün bir kez daha ortaya çıktığını kaydeden Bayık, NATO, ABD ve Avrupa'nın Türk devletinin soykırım siyasetini kabul ettikten sonra Türk devleti saldırılarını daha da artırdı”
Şüphesiz NATO’nun Madrid zirvesine bu kadar önem yüklenmesi üzerine söylenmesi gereken şeyler var. ABD ve NATO, yeni değil, on yıllardır Türkiye’nin arkasında, her türlü devrimci gelişmenin boğulmasında başrol oynuyorlar. Ama, sürekli işaret ettiğimiz bu konu ayrıca ele alınmalıdır.
Şimdiden gördüğümüz, Kürdistan devrimci hareketinde ABD ve NATO’ya ilişkin bu bakış açısının etkili olduğu ve Lindsay Graham’la şürekasının eli boş döndükleridir.
Yaklaşık bir ay önce yazdığımız gibi faşist devleti yeni işgal ve ilhak girişimlerinden vazgeçirecek etken, doğru ittifak politikaları ve savaşa hazırlık derecesidir. Onu işgal ettiği topraklardan söküp atmanın yolu da bu.
Kürt ve Arap halkları kazanacak!