Emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin devrimci eylem fırtınası dinmiyor. Aksine, fırtına yeni başlamış gibi, hızlanarak ve daha geniş topraklara, yeni yeni ülkelere yayılıyor.
Macaristan, bu fırtınaya tutulan son ülke oldu. Şüphesiz sonuncu değil. Artık yarın nerede, hangi ülkede nasıl bir devrimci kitle eylemi ya da ayaklanmanın patlak vereceğini kimse ne biliyor ne de tahmin ediyor.
Emperyalistlerin paramparça ederek yok ettikleri ve kendilerine bağlı bir sürü devletçik yarattıkları eski Yugoslavya yok oldu derken şimdi örneğin Makedonya’nın Üsküp’ünde kızıl bayraklı kitleler caddeleri dolduruyorlar.
Arnavutluk, Hollanda çiftçileri, Almanya çiftçileri, İngiliz havayolları işçileri derken şimdi de Macaristan’da yeni vergilere karşı halk kitleleri sokağa dökülmüşler.
Bu tablo dahi dünyadaki durumu yansıtmaktan çok uzak. Latin Amerika’dan Afrika’ya, oradan Asya kıtasına kadar büyük bir devrimci dalga kabararak geliyor.
Bu devrimci dalgada, belki de en büyük sarsıntıyı yaratacak olan Avrupa işçi sınıfı ve diğer emekçi kitleleri henüz işe koyulmuş değiller. Önümüzdeki kışın bütün Avrupa işçi ve emekçi sınıfları için daha önce eşi benzeri görülmemiş zorlukta geçeceğini emperyalist hükümetlerin bizzat kendileri itiraf ediyorlar.
Bu devrimci fırtınada ya da devrim dalgasında şimdilik en öne çıkan Sri Lanka yoksul kitlelerdir.
Sri Lanka halk ayaklanması, ayrıca üzerinde durulması, pek çok yönüyle incelenmesi gereken bir ayaklanmadır.
Ama biz, saydığımız ve burada sayma imkanımız olmayan sayısız, ayaklanma, devrim ve yarıda kalan devrim girişimini kızıl bir şerit gibi kesen ortak payda üzerinde durmak istiyoruz.
Özellikle Sri Lanka örneğinde, ama hiç de bu örnekten az olmayan biçimde gördüğümüz en önemli, devrimin yazgısı üzerinde belirleyici olan eksikliğe işaret etmek istiyoruz. Zira bu, Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin de Aşil topuğu durumundadır.
Bu eksiklik, tüm iktidarı alacak, yani sadece politik iktidarı değil, onunla birlikte ekonomik iktidarı da alacak, ele geçirecek bir devrimci odak, bir devrimci merkezdir.
Sri Lanka halk ayaklanmasında bu eksikliği çok açık biçimde görmek mümkün. Ayaklanmacılar, cumhurbaşkanlığı sarayı, başbakanlık binası, devlet televizyonu dahil devletin tüm kurumlarını ele geçirmelerine karşın, onlara iktidarı ele geçirecekleri yolu gösteren bir merkezin yokluğu nedeniyle, politik iktidar burjuvazinin elinde kalmaya devam ediyor.
Ekonomik iktidara gelince, burjuvazinin tüm mülkiyetine el koymak, öyle görünüyor ki, ayaklanmacıların aklına dahi gelmiyor. Ayaklanmacıların Merkez Bankası binasını kuşatmaları -oraya girip girmediklerini bilmiyoruz- ekonomik iktidarın ele geçirilmesi, burjuvaziyi ekonomik güçten yoksun bırakmaya yönelik önemli bir adım olsa da bunun arkası, bildiğimiz kadarıyla, getirilmedi.
Oysa, kendini devrimin otoritesi olarak kabul ettirmiş bir organın varlığı ayaklanmacıları, merkez bankası dahil, burjuvazinin tüm para kaynaklarına el koymaya yönlendirebilirdi. Burjuvazinin para ve diğer maddi kaynaklarına el koymamanın ayaklanmacılar için nasıl bir ölümcül hata olduğunu Paris Komünü derslerinden biliyoruz.
Ayaklanmayla oyun olmaz. Ayaklanma bir kez başladı mı, ayaklanmacılar sonuna kadar gitmek zorundalar. Bunun başlıca ve en önemli belirtisi, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık binaları kadar, belki de onlardan da önemlisi, parlamentonun dağıtılmasıdır. Sri Lanka ayaklanması, parlamentonun dağıtılmamasının nasıl büyük bir zaaf ve ölümcül bir hata olduğunu göstermeye aday. Sri Lanka burjuvazisi, ayaklanmacıların dokunmadığı parlamentoya dayanarak, elinden kaçırdığı egemenliği yeniden tesis etmeye, başbakan, cumhurbaşkanı tayin etmeye, ordu ve polisi dağılmaktan kurtarmaya çalışıyor. Ne ölümcül bir hata...
Bir devrimi, bir ayaklanmayı bu hatalardan koruyacak en önemli organ, ayaklanmanın merkezi diyebileceğimiz bir otoriye, bir odağa sahip olmasıdır. Böyle bir organ, ayaklanma sırasında, kendini devrimin otoritesi ilan ederek politik ve ekonomik iktidara el koyabilir. Böyle bir organ, açıklayacağı devrimci bir programla bütün ayaklanmacıları etrafında toplayabilir ve ayaklanmanın gücüne dayanarak kendini egemen otorite olarak ilan edebilir.
Bu, Geçici Devrim Hükümetidir. Her ayaklanmanın, gelişmenin belli bir aşamasında böyle bir otoriteye ihtiyacı ortaya çıkar. Sri Lanka ayaklanmacıları, burjuva parlamentodan Geçici Hükümet ilan etmesini isteyerek ölümcül bir hata yaptılar. Burjuva egemenliğin simgesi bir kurumdan böyle bir istekte bulunmak politik ve ekonomik iktidarı ele geçirmeye istekli olmadığını ilan etmekten başka anlama gelmez.
Bir ayaklanmanın tüm koşullarının hızla oluşmakta olduğu Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi için bunlar yaşamsal önemde derslerdir.
Bir halk ayaklanmasının birinci ve temel hedefi, politik ve ekonomik iktidarın, yani tüm iktidarın ele geçirilmesi olmak zorundadır. Bu hedefe ulaşamayan her ayaklanma, geri çekilmiş ya da yenilmiş ayaklanma olur. Bir ayaklanmanın tam ve kesin zaferinin ölçüsü, tüm iktidarın ele geçirilip geçirilmediği ile ölçülür.
Ayaklanma sonucunda eski iktidarın yıkıldığını ve iktidarın bir sınıftan bir başka sınıfa, burjuvaziden işçi sınıfı ve müttefiklerinin eline geçtiğini ilan etmek Geçici Devrim Hükümetinin işidir. Böyle bir organ, bir otorite olmadan burjuva egemenliğe ölümcül darbeyi indirmek imkansızdır.
Türkiye ve Kürdistan devrim güçlerinin şimdi ele almaları gereken temel mesele ve görev budur.
Devrim dalgasının dünya çapında yükseliyor olması bu sorunu sadece Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin değil dünya komünist hareketinin de önüne koyuyor. Her yerde hazırlıklar, tüm iktidar ele geçirilecek biçimde yapılmalıdır.
Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirebiliriz. Her şey devrimci komünist politikalara bağlıdır.