Bütün sınıflar, toplumun içinde bulunduğu bunalım koşullarından bir çıkış yolu; bunalıma bir çözüm arıyorlar.
Her sınıf ve her sınıfın politik temsilcileri, kendi meşreplerine; daha bilimsel bir ifadeyle, kendi sınıf çıkarlarına uygun bir çözüm yolu önerisiyle çıkıyorlar toplumun karşısına. Ve doğal olarak, kendi çözüm önerilerini, kendi çıkış yollarını tüm toplumun çıkarı olarak öne sürüyorlar. Öyleyse, başka bir ifadeyle, bu konuda at izi iti izine karışmış durumda diyebiliriz.
Sakin bir biçimde ayırmak, ayrıştırmak, ayıklamak ve hangi sınıfın hangi çözüm yolunu önerdiğini, ya da hangi çözümün gerçekte hangi sınıfa ait olduğunu ortaya koymak gerek. İşçi sınıfına, Kürt halkına, ezilen yoksul kitlelere politik açıklık, politik netlik lazım, bulanıklık değil.
Düzenin sahibi ve egemen sınıf olarak tekelci sermaye sınıfının çözümü bellidir: İşçi sınıfı, diğer ücretli emekçiler ve yoksul kitleler üzerindeki sömürüyü artırarak sermaye birikimini sürdürmek. Bunu yapabilmek, şüphesiz, zor araçları olmadan, işçi sınıfı ve diğer emekçiler üzerinde baskı ve terörü artırmadan mümkün değil.
Her gün tanık oluyoruz. Patronlar, fabrika sahipleri işten attıkları işçileri devletin baskı ve terörüyle sindirmeye çalışıyorlar. Sefalet ücretine razı etmek istedikleri işçilerin üzerine polisi salıyorlar. Yoksul ve emekçi köylünün isyanına engel olmak için jandarmayı sürekli hareket halinde tutuyorlar. Kürt halkının özgürlük hakkı için verdiği savaşı bastırabilmek için tüm ordusunu sürekli savaş halinde tutmak zorunda...
Kapitalist sömürü düzeni, burjuva egemenlik derin bir bunalım içinde ve burjuvazinin, tekelci sermaye sınıfının sözünü ettiğimiz yollardan başka yapabileceği bir şey kalmamış.
Burjuvazi ile işçi sınıfı arasında gidip gelen orta ve küçük burjuvazinin politik temsilcilerinin önerdikleri çözüm yolu, burjuva sınıfla uzlaşma, toplumsal barış ve bu düzenin sağının solunun, aksayan yönlerinin düzeltilerek yola devam edilmesidir. Bu sınıfların politik temsilcilerinin bütün amacı, düzene ve düzenin dayandığı politik zor aygıtına, faşist devlete dokunmadan, parlamentoda çoğunluk kazanarak iktidara gelmektir. Eğer, parlamentoda çoğunluğu sağlayıp iktidara gelirlerse, “toplumsal barış”ı sağlayacakları, Kürt halkı üzerindeki baskı ve teröre son verecekleri; dahası Kürt halkının özgürlük hakkı konusunda büyük adımlar atacakları, diğer ulusal ve dini topluluklar üzerindeki baskı ve terörü bitirecekleri sözlerini veriyorlar.
Kapitalist sömürü düzenini yıkmayı değil ama reformlarla ıslah etmeyi çözüm olarak sunan bu politik güçler sosyal reformistlerdir. Bunlar devrime değil parlamentoya, emekçi sınıfların ve ezilen halkların devrimci enerjilerine değil, burjuvaziyle uzlaşmaya inanırlar. Bunlar, tarihin itici gücü olan sınıf mücadelesini ve bu mücadeleyi en ileri noktasına kadar götürmeyi değil, sınıflı toplumlarda asla gerçekleşmeyecek, bugüne kadar da, sınıflı toplumlar tarihinin hiç bir döneminde gerçekleştiği görülmeyen “toplumsal barış”ı amaçlarlar.
Elbette, kapitalist sömürü düzeninde asla gerçekleşmeyecek bu tür vaatlerde bulunmak, bunlara dayanarak “çözüm biziz” diye ortaya çıkmak işçi sınıfını, genel olarak tüm emekçileri, yoksul ve ezilen halkları oyalamak, aldatmak, mücadelelerini tavsatmak anlamına gelir. Bu “çözüm” değil, olsa olsa burjuvaziye zaman kazandıran, kitlelerin elini kolunu bağlayan bir çözümsüzlük olabilir.
Parlamentoda çoğunluk sağlayarak ve parlamentoya dayanarak devleti “ele geçirecek”lerini düşünenler ya hayal aleminde yaşıyorlar ya da bilerek emekçi sınıfları aldatıyorlar. Değil faşizmin kurumlaştığı, devletin tepeden tırnağa faşistleştirildiği Türkiye'de, hiçbir kapitalist ülkede emekçi sınıfların temsil edecek bir politik gücün parlamentoyu ele geçirerek iktidar olmasına izin vermezler. Şili'de Allende'yi; Allende'nin başına gelenleri ne unuturuz ne de unutturabilirsiniz.
Proletaryanın çözümüne gelince... Bu çözüm yolu, sınıf savaşının en yüksek biçimine vardırılması ve böylece iktidarın bir devrimle ele geçirilmesine dayanır.
Kapitalist sömürü düzeninin içinde bulunduğu derin bunalım koşullarından tek “gerçekçi” çıkış yolu budur. Kapitalist düzenin derin bunalım koşulları birleşik bir toplumsal devrimin koşullarını olgunlaştırdı.
Şimdi devrim zamanı. Bir devrimin koşullarının olgunlaştığını sosyal reformist partilerin bir kısmı dahi fark etmiş durumdalar. Bu yüzden olacak, devrimle uzaktan yakından alakaları olmadığı halde sırf emekçi sınıfların ve gençliğin desteğini almak için devrimden söz ediyor, “bize devrim gerek” diyor, devrimci görünmeye çalışıyorlar.
İç savaş, sınıf savaşının en yüksek biçimidir. Uzlaşmaz sınıf karşıtlığına ve çatışmasına dayanan kapitalist toplumda sınıf savaşı bu en yüksek biçimine zorunlu olarak varıyor. Hiçbir güç, sınıf savaşının bu yönde gelişmesini engelleme kudretinde değil. Eğer sınıf mücadelesi, sınıf savaşı varsa bu mücadele mutlaka en yüksek biçimlerine doğru ilerler.
İşçi sınıfı ve ezilen halklar; yoksul kitleler bu savaşı en yüksek biçimine vardırmak zorundalar çünkü onların kurtuluşu kapitalizmin sınırlarının ötesindedir. Bir ücretli kölelik sistemi olan kapitalist toplumda, işçi sınıfı için, ücretli emekçiler için, yoksul kitleler ve ezilen uluslar için “çözüm” yoktur.
Demek ki, “çözüm biziz” diye ortaya çıkacakların toplumsal barıştan, uzlaşmadan değil, bu düzeni nasıl yıkacaklarından, sınıf savaşını nasıl kazanacaklarından, burjuva egemenliğe nasıl son vereceklerinden söz etmeleri gerekir. Açık ki bu, sosyal reformistlerin, uzlaşmacıların işi değil. Çözüm, sınıf savaşını en yüksek biçimlerine kadar, yani devrime kadar götürerek burjuvazinin tüm iktidarına son vererek tüm iktidarı emekçi sınıfların eline vermektir.
Çözüm Birleşik Devrimdedir!