Artık mızrak çuvala sığmıyor. Emperyalistler, içine girdikleri çöküş sürecini havaya bakıp ıslık çalarak gözlerden saklamaya çalışıyorlardı. Artık bu da bitti; “yandık bittik, ah, vah” sesleri her taraftan gelmeye başladı.
Yine de, okur hoş görsün, kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar; ne kadar olabilirse tabii. Tekelci kapitalist ekonomiler, teknik tabirle, “resesyon”a giriyor; yani durgunluğa giriyor ama nedeni kapitalist üretimin iç çelişkileri değil; “Putin”dir! İşte böyle, amiyane tabirle, alem insanlar.
İngiliz Merkez Bankası Başkanı, Andrew Bailey, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmış ve İngiliz ekonomisinin resesyona girmesinin sorumlusu olarak Rusya Devlet Başkanı Putin'i göstermiş. İnanılması güç bir aptallık ama gerçek. İşte o sözler:
“İngiltere'nin resesyona girmesi halinde sorumlu para politikası kurulu değil, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'dir”
O zaman insana derler, “eh madem ekonominizi Putin Resesyona soktu, o zaman sizi resesyondan çıkaracak olan da odur; gidip bi rica ediverin”
Nükleer düğmeye basabileceğini ilan eden, aptallığı yüzünden akan birini başbakanlığa getirecek kadar gözü dönmüş, son yılların en saldırgan emperyalistinin halini görüyor musunuz?
Ama işin şaka kaldırır yanı yok. Dünyayı nükleer savaşa sürükleyecek kadar gözü dönmüş bir saldırganlık içindeki İngiliz -ve diğer- emperyalistlerin bu durumlarının arkasındaki saikler üzerinde ciddiyetle durulup açığa çıkarılmalıdır.
Resesyonda olan sadece İngiliz emperyalizminin ekonomisi değil. Almanya'dan Fransa'ya, İtalya'dan Amerika'ya kadar bütün emperyalist ekonomiler resesyon adını verdikleri bir durgunluk, bir gerileme sürecine girmiş girmiştir.
Örneğin İngiltere'nin, son 27 yılın zirvesine çıkmış olan faiz oranlarını artırmaya devam etmesi bekleniyor. Enflasyon oranları ise son kırk yılın zirvesinde. Hangi emperyalist ülkenin ekonomisine el atsanız, benzer verilerle karşılaşırsınız. Faiz oranları ve enflasyon rakamlarının bilmem kaç on yılın zirvesinde olduğunu göreceksiniz.
Emperyalist hükümetler, istisnasız biçimde, bu durumun sorumlusu olarak, Ukrayna'ya savaş açan Putin'i ve onun Rusya'sını gösteriyorlar. Emperyalist hükümetler, kendi halklarına ve bütün dünyaya sorunu kaynağı ve nedenini böyle göstererek insan aklıyla alay ediyorlar. Savaşın emperyalist-kapitalist ekonomiler üzerinde olumsuz etkide bulunmuş olması anlaşılabilir bir şeydir.
Ama birincisi, bu savaşı isteyen, kışkırtan öncelikle İngiliz emperyalizmi; onunla birlikte ABD ve diğer emperyalistler olduğunu artık bütün dünya biliyor. İkincisi, savaş, daha ilk aylarında Ukrayna-Rusya arasında bir anlaşma noktasına gelmişken anlaşmayı engelleyen, böylece savaşın sürmesini isteyen yine İngiliz emperyalizmi olmuştu.
Üçüncüsü, gerçi TKP Genel Sekreteri ve Partisi aynı fikirde değil ama 2014 kanlı faşist darbesiyle bu savaşın zeminini hazırlayanın; aynı tarihten itibaren Rusya'ya karşı bir savaşa hazırlananın bizzat ABD, İngiliz emperyalistleri ve NATO olduğu kendi itiraf ve açıklamalarıyla ortaya çıktı.
Uzatmadan dördüncü ve en önemli noktaya geliyoruz: Emperyalist-kapitalist ekonomilerin krizi ne yenidir, ne de Rusya-Ukrayna savaşıyla başladı. Emperyalist-kapitalist sistem uzun yıllar önce kalıcı, yapısal ve derin bir bunalımın içine girmişti. Bu yüzden, bizzat NATO'nun kendisi, uzun yıllar önce, içinde bulunduğumuz yüzyılı “Ayaklanmalar Yüzyılı” olarak nitelemişti.
Rusya-Ukrayna savaşının emperyalist-kapitalist ekonomiler üzerinde yıkıcı etkileri olmadı mı? Şüphesiz oldu ve olmaya devam ediyor. Ama bu yıkıcı etkiler önceden tahmin edilemeyecek, hesaplanmayacak etkiler değil. Bir devletle savaşa tutuşuyorsanız, o devletin size karşı ortada bir şey yokmuş gibi ilişkilerine devam etmesini bekleyemezsiniz. Beklemesi için kişinin muhakeme yeteneğini yitirmiş olması lazım. Rusya, kendisiyle savaş halindeki devletlere karşı -ki bu devletler Ukrayna'dan çok İngiltere, ABD ve diğer tüm emperyalist devletler ile onların fino köpekleridir- savaşı kazanmak için neyi gerekli görüyorsa onu yapıyor. Hem savaşın zeminini faşist bir darbeyle hazırlayıp hem de savaşı kışkırttıktan sonra düşman devlet kendince önlemler alıyor diye şikayet etmek emperyalist kibir ve küstahlıktır; başka bir şey değil. Tam da İngiliz ve diğer emperyalistlerin karakterine uygun!..
Ama işin bu bölümü bir parantezdir. Asıl soru, emperyalistlerin böyle bir savaşı neden kışkırttıklarıdır. Çok kısa ve en özet haliyle: Özellikle İngiliz ve ABD emperyalizmi, büyük bir savaşa ihtiyaç duyuyorlardı ve halen böyle bir ihtiyacın içindeler. Bu, diğer emperyalistlerin farklı oldukları anlamına gelmiyor.
İhtiyacın kaynağı, emperyalist-kapitalist sistemin bir çöküş halinde olması, dünyada bir devrimci durumun ortaya çıkmış olması; emekçi sınıfların ve ezilen halkların dünyanın her köşesinde burjuva sınıfa karşı bir başkaldırı, bir isyan, bir saldırı halinde olmasıdır.
Kapitalist üretimi çöküşe götüren başlıca etken, kapitalist üretimin kendi hareket yasalarıdır. Bu hareket yasaları, bir yanda sermayeyi, sayısı giderek azalan ellerde biriktirirken, dünya nüfusunun ezici bir çoğunluğunu sefalet uçurumuna yuvarlar. Başkaldırının maddi nedenleri de böylece bizzat kapitalist üretimin kendisi tarafından hazırlanmış olur.
Kapitalist üretim biçimi, erişmiş olduğu düzeyi ile artık sürdürülemez noktaya gelmiştir. Bunun başlıca nedeni, burjuva sınıf tarafında, çok az elde muazzam sermaye birikimine karşılık, karşı tarafta, emekçiler cephesinde aynı muazzam ölçüdeki sefalet birikimidir. Öyle ki, biriken, merkezileşen sermaye tekeli kapitalist üretimin karşısına aşılamaz bir engel haline gelmiştir. Dev boyutlardaki sermaye tekeli, kapitalist üretimin önündeki engeldir.
Çaresizlikleri bundandır. Emperyalist mali sermayenin dünya ölçeğinde merkezi olan Londra'nın çaresizce saldırganlığı altında yatan temel neden budur.
Dünya işçi sınıfına, sosyalizme ait ne varsa hepsini yeryüzünden silecek bir yıkım savaşına ihtiyacı bundandır. Aptallığı yüzünden akan yeni İngiliz başbakanın “nükleer düğmeye basmaya hazırım” demesi boş bir lakırdı olarak düşünülmesin.
Öte yandan bu ihtiyaç Londra ile sınırlı değil. Kapitalist üretimlerini sürdürebilmek için ABD silah tekelleri ve bu tekellerle bağlantılı sanayi kollarındaki tekellerin savaş ihtiyacı Londra kadar şiddetlidir. ABD'nin faşist Ukrayna'ya nehir gibi silah, para, savaşı planlayan subaylar, kiralık askerler göndermesi budur.
Peki ya sonuç? Sonucu, NATO Genel Sekreteri'nin ağzından dinleyelim:
“Zorlu bir altı ayla karşı karşıyayız; enerji kesintisi tehdidi, bozulmalar, hatta belki de sivil huzursuzluk.”
Bu emperyalist asalağın “belki de” demesine kimse aldanmasın. Korku içindeki birinin yapacağı bir şeyi yapıyor, damdaki gürültü için “kedidir o kedi” demiş oluyor. Oysa dünya alem gibi o da biliyor ki, “sivil huzursuzluk” dediği devrimci kitle eylemleri, isyan ve ayaklanma belirtileri, grevler, sokak gösterileri en başta Avrupa'da başlamış bulunuyor.
Panik ve korkuyu görebiliyor musunuz? Üstelik görüldüğü gibi, bu sözler, TKP Genel Sekreteri'nin “askeri olarak yenilgiye uğrayacak bir yapılanma değil” diye kefil olduğu NATO'nun Genel Sekreteri'ne ait.
Ama biz TKP Genel Sekreteri'ni temin ederiz ki, NATO, onu ayakta tutan emperyalist-kapitalist devletlerle birlikte; sadece askeri olarak da değil, siyasi, ekonomik, kültürel, aklınıza ne gelirse, her yönden yenilecek.
NATO Genel Sekreteri ve İngiliz Merkez Bankası Başkanı'nındaki panik ve korkuya bakın yeter!