İşçi sınıfının sınıf çıkarlarını her şeyin üstünde tutan; emekçi sınıfların ve ezilen halkların burjuva egemenlikten kurtulmalarını başlıca amaç edinen bir parti, burjuva toplumun bütün kesimlerinin tam bir ekonomik, moral ve entelektüel çöküntü içinde olmalarından nasıl bir sonuç çıkarır?
Burjuva sınıf egemenliğini yıkacak bir devrimin koşullarının olgunlaştığını ya da böyle bir devrimin en azından başlamak üzere olduğu sonucunu çıkarır değil mi?
Devrimler, işçi sınıfı ve diğer emekçi sınıfların bayramıdır. Bir devrimin başlaması ya da başlama emareleri göstermesi bu bakımdan işçi sınıfının politik temsilcilerinde, yani devrimci ve komünist güçlerinde bir coşku, daha azimli, daha kararlı bir mücadele duygusuna yol açar.
Ama hayır, hepsi de adlarında “komünist, sosyalist, sol” vb kelimeler bulunan sosyal reformist parti ve örgütlerde tam tersi duygulara yol açar. “Ülke çöküşe gidiyor” diye hepsinin iç dünyasını bir karamsarlık duygusu kaplar. Emekçi sınıflara, yoksul kitlelere götürdükleri bilinç, “iktidar ülkeyi uçuruma götürüyor” bilincidir. Hepsi, “ülkeyi kurtarmak” için birbiriyle yarışır. Kitleleri de, ortaya çıkan koşullardan kendilerini bu burjuva düzeninden kurtarmak için yararlanmaya çağırmak yerine, “ülkeyi” kurtarmaya çağırırlar.
Oysa, ülke dediğiniz bir coğrafyadır. O coğrafyanın üzerinde, birbiriyle uzlaşmaz sınıf çıkarlarına sahip, birbirleriyle açık-gizli bir iç savaş yaşayan sınıflar yaşar. Burjuva toplumun tam bir ekonomik, moral, ve entelektüel çöküntü içine girmesi, bir coğrafya olarak, ülkeyi uçuruma götürmez ama o coğrafya üzerinde kurulu olan burjuva düzeni, burjuvazinin sınıf egemenliğini yıkıma götürür.
Kapitalist toplumda burjuva düzenin bir çöküntü içine girmesi ya da daha somut bir ifadeyle söylersek, dinci faşist iktidarın burjuva toplumu tam bir çöküntü içine sürüklemesi, ülkeyi uçuruma götürmez ama işçi sınıfı ve diğer tüm emekçi güçlerin, ezilen ve sömürülen yoksul kitlelerin kurtuluş koşullarını olgunlaştırır.
Öyleyse, sosyal reformist parti ve örgütler burjuva toplumun büyük bir çöküntü içine düşmesinden neden büyük bir karamsarlığa kapılırlar? Çünkü onlar toplumu sarsacak altüst oluşları istemezler. Çünkü onlar toplumun sosyalizme bir devrim yoluyla geçişine değil, evrim yoluyla, yavaş yavaş gelişerek geçeceğine inanırlar. Çünkü onlar bir devrime değil, parlamentoya bel bağlarlar.
Komünistlerin amacı, sınıf egemenliğini ve sınıfları ortadan kaldırmaktır. Kapitalist toplumda bu amaç, burjuva egemenliğin yıkılması, halk iktidarının kurulması ve böylece proletarya diktatörlüğüne, oradan sınıfsız topluma giden yolu açmak biçiminde somutluk kazanır. Kısacası, komünistler, kapitalist toplumda burjuva sınıf egemenliğini bir devrimle ortadan kaldırmayı; onunla birlikte sınıfları ortadan kaldırmayı amaçlarlar.
Sosyal reformist parti ve örgütler komünist düşüncenin bu büyük amacı yerine, bu büyük amaçtan tek kelimeyle söz etmeden, Fransız burjuva devrimin sloganı olan “eşitlik-kardeşlik-özgürlük” sloganını öne çıkarıyorlar. Çünkü onların amacı, sınıf egemenliğini ve sınıfları ortadan kaldırmak değil, sömürü ve işsizliği ortadan kaldırmak, eşit ve kardeşçe yaşanacak bir toplum kurmaktır.
Bu, bilimsel olmayan sosyalizmin, Marx-Engels öncesi küçük burjuva sosyalizminin düşüdür. Bilimsel sosyalizm adına “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” kavramının öne çıkarılmasını, Engels şu sözlerle eleştirir:
“Eşitlik alemi olarak sosyalist toplum düşüncesi, eski ‘özgürlük, eşitlik, kardeşlik’ kavramını model alan tek yanlı bir Fransız düşüncesidir – bu kavram, o zaman bir gelişme aşaması olarak doğru ve yerinde bir kavramdı; ama insanların kafasında karışıklık yarattığına ve konunun ortaya konmasında daha kesin kavramlar bulunduğuna göre, eski sosyalist okulların tüm tek-yanlı düşünceleri için olduğu gibi bunun da artık üstesinden gelinmesi gerekir.”
Sosyal reformist parti ve örgütler, Engels'in, neredeyse yüz elli yıl önce “artık üstesinden gelinmesi gerekir” dediği, Fransız Burjuva devrimine ait kavramları şimdi, tekrar sosyalizm sosuna batırıp emekçi sınıfların önüne koyuyorlar.
“Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” feodalizmin egemenliğini yıkmak üzere köylülüğü arkasına almak isteyen burjuvazinin ortaya attığı kavramlardı. Engels'in dediği gibi, o zaman bu kavramlar, feodalizmden kapitalizme geçişi sağlayan bir gelişme aşamasında yararlı kavramlardı. Ama şimdi, kapitalizmin en üst aşamasına vardığı, tekelleştiği koşullarda burjuvaziye ait bu sloganları emekçi sınıfların önüne koymak niye?
Ama burjuva kavramların, sosyalizm adına, emekçi sınıfların önüne bu şekilde sürülmesi boşuna değil.
Sömürünün maddi temeli olan üretim araçlarının -toprak dahil- kapitalist mülkiyetini bir devrimle ortadan kaldırmaktan ve burjuva sınıfın egemenliğini yıkmaktan söz etmeden “sömürüyü ortadan kaldırmak”; sınıfları ortadan kaldırmaktan söz etmeden “eşitlik” vaat etmek... sosyal reformist partilerin küçük burjuva sosyalizminin tüm özü budur.