CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, AKP-MHP iktidarını ayakta tutmakla görevlendirilmiş; Deniz Baykal ile birlikte her zaman bu göreve sadakatle bağlı kalmış bu gerici adam, bir kaç gün önce ortaya attığı “Başörtüsü”yle sosyal reformistleri bir kez daha ters köşeye yatırdı.
Önce konunun ne olduğuna kısaca bir bakalım.
Kılıçdaroğlu, “fol yok yumurta yok” durumunda, aniden “helalleşme” bahanesiyle, sanki ortada “başörtüsü sorunu” varmış gibi, “başörtüsü mevzusunu” bir yasayla “çözme”ye karar verdiklerini açıkladı.
“İktidar olduğumuzda atacağımız adımları şimdiden anlatmaya çalışıyorum.” diyen Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Helalleşme tam olarak bu. Halkımız birbirine düşürülmekten yorgun düştü. Kutuplaştırdılar, ayrıştırdılar, adeta düşmanlaştırdılar. Oysa devlet yaraları kapatacak ki millet olarak dünya ile rekabete odaklanalım.
“Bu yaralardan biri de başörtüsü mevzusu. Burada bizim de yanlışlarımız oldu geçmişte. Değişmeyi ve öğrenmeyi bildik. Şimdi bir sonraki aşamaya geçme zamanı. Bu meseleyi toplum olarak aşma, geride bırakma zamanı.
“Konuyu devlet ciddiyeti ile çözme ve siyasetçilerin iki dudağı arasından çıkarma zamanı. Evrensel hukuk ilkeleri ile uyum içerisinde bir kanuni çerçeve oluşturduk. Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkarıyoruz.”
Tarikat başının resmi önünde poz vererek dinci gericilere, faşist Türkeş'in evine gidip Türkeş'in eşini ziyaret ederek MHP'li faşistlere mesaj gönderen Kılıçdaroğlu, gerçekte “helalleşme” politikasıyla sosyal reformistlerin “toplumsal uzlaşma-toplumsal barış” politikasını dile getirmekten başka bir şey yapmış olmuyordu. Kılıçdaroğlu, köleyi köleci ile, katili maktulle, zülme uğrayanı zalimle, sömürüleni sömürenle; kısacası, ezilen, yoksullaştırılan, faşizmin baskı ve terörüne uğrayan geniş kitleleri devlet ve düzenle “barıştırmak” istiyordu; hepsi bu.
Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu'nun bu son girişimi, Leninistler için ne şaşılacak bir durumdu, ne de beklenmedik bir gelişmeydi.
Örneğin, Genel Başkanlarını CHP listesinden Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na aday gösteren dünün ÖDP'si, bugünün SOL Parti'si CHP'nin “başörtüsü” ile ilgili yasa teklifini öfkeyle karşıladı.
Sol Parti, biraz da içinde yer aldığı Sosyalist Güçbirliği'nde altına imza attığı açıklama ve müttefiklerinin hatırına, şu öfkeli açıklamayı yaptı:
“Bugün ülkemizde başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplum tarikat ve cemaatlerden Diyanet’e uzanan şeriatçı baskı altında ezilmeye çalışılmaktadır. Kadınların ve tüm toplumun özgürleşmesi bu baskı karşısında laikliğin kazanılmasından geçiyor.”
Daha dün denecek kadar kısa bir zaman öncesinde Kılıçdaroğlu'nu “demokrasi cephesi”ne davet eden EMEP ise, müttefiki HDP'yle ters düşmemek için, kulağının üzerine yatıyor, bir şeyden haberi yokmuş numarası yapıyordu.
Yurtsever devrimci kadınların cesaret dolu eylemini kınamak için yarışa giren TİP Genel Başkanı ise, Kılıçdaroğlu'nun girişimi karşısında duyduğu şaşkınlığı gizleme ihtiyacı duymuyordu bile. Nasıl olurdu böyle bir şey; anlam veremiyordu. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların içinde bulundukları pek çok sorunu sıraladıktan sonra şunları söylüyor TİP Genel Başkanı:
“Tüm bunlar orta yerde dururken AKP’nin belirlediği sınırlar içerisinde, AKP’nin belirlediği gündemlerle AKP’ye karşı muhalefet etmeyi gerçekten anlamıyoruz.”
Gerçekten de “anlamıyor”lar. Çünkü, tüm düşünceleri “yetmez ama evet”ten ibaret olan bu insanlar CHP'yi dinci faşist iktidara karşı mücadelede bir ittifak gücü olarak gördükleri için, şimdi bu “müstakbel müttefik”in, kendi ifadeleriyle “Siyasal İslam'ın sıkıştırdığı yerden muhalefet” etmesine hem çok şaşırmışlar hem de pek içerliyorlar. Belli ki, bu durum sosyal reformistimizi çok üzmüş; üzülerek belirtiyor bunu.
Üzüldüğünden kuşkumuz yok. Sadece TİP Genel Başkanı da değil; “tek adam rejimi”ne karşı gerici-faşist burjuva muhalefetin peşine takılan bütün sosyal reformistlerin aynı şekilde üzüldüklerinden kuşku duymamalı. Çünkü, hiç beklemedikleri bir anda gelen Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışıyla kendilerini ters köşede yatar vaziyette buldular.
Darkafalı dediğin ne tarihten ders almayı, ne de olaylardan öğrenmeyi bilir. Bu, CHP'nin, gerici burjuva muhalefetin kendilerini ters köşeye yatırmasının ilk örneği değildi. “Adam Kazandı” ile Cumhurbaşkanlığı'nı, henüz oylar sayılmadan, RTE'ye altın tepside sunması akıllarını başlarına devşirmesine yetmedi; yetmez de...
Çünkü sosyal reformist partiler, uzlaşmacılar bir devrime değil, burjuvaziyle uzlaşmaya, sosyalizme gidilecekse de yavaş yavaş, evrimci yoldan, barışçıl gelişme yoluyla, toplumsal barış içinde gidileceğine inanırlar.
Çünkü “Marksist düşüncenin vardığı sonuçları sonuna kadar götürmemekte” son derece dikkatli olan sosyal reformist partilerin yakın amacı bir devrimle işçi sınıfı ve emekçilerin iktidarını kurmak değil, seçimlerle burjuva muhalefeti yönetime taşımaktır. Bu yüzden bir devrimci eylemi kınamak için birbirleriyle itiş kakış yarışa girmelerine şaşırmıyoruz.
Böyle ters köşeye yatmalarına da...