Dünya, tarihi bir kırılma noktasından mı geçiyor? Bu sorunun yanıtı çok net: Dünyanın tarihi bir kırılma noktasından geçtiği kuşkusuz. Leninist Parti'nin uzun süredir üzerinde ısrarla durduğu ve iki ülkenin devrimci güçlerine tüm yönleriyle anlatmaya çalıştığı bu gerçek, şimdi başkaları tarafından da görülüp kabul ediliyor.
Örneğin, Putin, biz buna Rusya'daki iktidar da diyebiliriz, Valday Forumu'nda yaptığı konuşmada aynen şunları söylemiş:
“Önümüzde, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana en tehlikeli, kestirilemez, fakat aynı anda da en önemli on yıllık dönem bulunuyor. İçinde bulunduğumuz durum şu anda bir ölçüde büyük değişimlerin yaşandığı, devrimci bir dönem”
Dünyada “devrimci bir dönem”in yaşandığı; insanlığın tarihin yeni bir evresine, bir toplumsal biçimden daha ileri, daha üst bir toplumsal biçime; bir üretim biçiminden daha ileri bir üretim biçimine geçme sürecini yaşadığı artık, neredeyse tartışma götürmez noktada.
Türkiye ve Kürdistan ise, bu “devrimci dönem”in en şiddetli yaşandığı ülkelerin başında geliyor. Leninist yazını ve politikaları takip edenler bu konuda Leninist Parti'nin nasıl bir kafa açıklığına ve yol açıcı politikalara sahip olduğunu bilirler. Bu nedenle, burada bir tekrara girmeyeceğiz.
İç savaş biçiminde sürmekte olan sınıf savaşının geldiği aşamayı ve iki ülkenin önündeki sürecin içeriği hakkında burjuva sınıf ve onun politik partileri de görmeye başlamışlar ve buna uygun önlemlerini almaya başlamışlar. Elbette, birleşik devrimin toplumsal güçlerini devrim yolundan alıkoymak; tekrar burjuva kanallara yönlendirmek için.
Zor önlemleri bir yana, tekelci sermaye sınıfının politik kadroları ve partileri propaganda ve ajitasyonlarını emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin ayaklanmacı, isyancı ruh hallerine uygun biçime uyarlamaya başlamışlar.
Önceki makalelerimizden birinde bunlardan birine; dinci faşist iktidarın başının “muhafazakar devrimciyim” çıkışına; dinci faşist parti kadrolarının “partimiz devrimci bir partidir” propagandasına işaret etmiştik. Gerici-faşist burjuva ittifakın başını çeken CHP'nin ise, devrimci değerleri, sloganları kendi gerici burjuva yüzünü örtmek için nasıl kullandığını herkes biliyor.
Propaganda ve ajitasyonda bu tutuma giren gerici, faşist partilerin yelpazesi giderek genişliyor. Sivas Katliamı'nın perde arkasındaki isimlerden Temel Karamollaoğlu, bu kervanın yeni isimlerinden. Bu adam, partisinin son kongresinde, devrimci güçlerin ajitasyon çalışmalarında sık sık kullandıkları bir şiiri, “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirini kürsüden okuyacak kadar ileri gitti.
Neden? Nedenini aslında bu dinci faşistin kendisi söylüyor: “Yeni bir başlangıcın şafağındayız, tarihi bir dönemecin eşiğindeyiz”. Evet, Türkiye ve Kürdistan büyük değişimlerin yaşanacağı, altüst oluşların meydana geleceği tarihi bir dönemecin, bir kırılma noktasının, daha açık ve daha doğru bir ifadeyle bir toplumsal devrimin eşiğinde.
Sadece burjuvazinin politik güçleri değil, seçim-sandık-parlamento propagandasıyla yatıp kalkan, yedikleri içtikleri seçim-sandık-parlamentodan ibaret olan sosyal reformist partilerin tümü olmasa da bir kısmı, “uyanık” olanları da içinde bulunduğumuz koşullarda emekçi sınıfları, gençliği etkilemenin başlıca yolunun devrimci görünmekten, devrimci slogan ve söylemleri kullanmaktan geçtiğinin farkındalar.
Bunların bir örneğini TKP oluşturuyor. TKP Genel Sekreteri gittiği Havana'da şu sözlerle devrimci politikalara sahip olduklarını göstermeye çalışıyor:
“Ama en büyük hata, sosyalizm ve devrim hedefini ertelemektir. kapitalizmin bu kadar sarsıldığı ve sürdürülemez hale geldiği bir sırada parlamentoya ve düzen içi kurumlara sıkışırsak tarih bizi affetmeyecektir.”
Ne tarafa çeksen lastik gibi o tarafa uzayacak, “parlamentoya ve düzen için kurumlara sıkışmak” gibi muğlak, arkasından ne geleceği belirsiz ifadeler ilk bakışta “devrimci” politika gibi görünüyor. Oysa bu sözleri biraz kazıdığında ve söz ile eylem arasında bir tutarlılık aradığında karşına en safından bir sosyal reformist çehre çıkıyor.
Burada bu sözlerin eleştirisine girecek değiliz. Bu ayrı bir konudur. Ancak, ister tekelci sermaye sınıfının politik güçlerinin, isterse sosyal reformist güçlerin bu görece yeni yöneliminden devrimci güçlerin, sınıf bilinçli devrimci öncü işçilerin ve devrimci gençliğin çıkarması gereken önemli dersler var.
Bu derslerin başında, propaganda ve ajitasyonda son derece net ifadeler, sloganlar ve kavramlar kullanmak geliyor.
Türkiye ve Kürdistan devrimci bir dönemden geçiyor. Devrimci dönemlerde komünistlerin temel görevi, devrim üzerine açıkça konuşmak, devrimin kaçınılmazlığını, gerekliliğini, derinliğini, kapsayıcılığını devrimin toplumsal güçlerine, yani emekçi sınıflara, yoksul kitlelere, gençliğe, Kürt halkına, diğer ulusal topluluk halklarına hiç bir çekince duymadan anlatmaktır.
İşçi sınıfına ve devrimin toplumsal güçlerine proletaryanın ve devrimci güçlerin devlet karşısındaki görevlerini, yani burjuva devlet makinasının, askeri bürokratik aygıtın yıkılmasının zorunluluğunu açıklamak.
Devrim ve iktidar ifadeleri birbirinden ayrılamaz. Devrimin zaferinin tek gerçek güvencesi, politik iktidarın ele geçirilmesidir. Politik iktidarın fethi, tam, kesin kurtuluşa giden yola açılan ilk kapıdır. Propaganda ve ajitasyonda vurgu, devrim ve Halk İktidarına kaydırılmalı. Halk İktidarı ya da Devrimci Halk İktidarı kavramı hiç bir muğlaklığa yer vermeden kullanılmalı. Büyük acılar çeken iki ülkenin emekçi, ezilen, yoksul halklarının acılarını ancak bir devrim dindirebilir. Yani “Bizi Ancak Bir Devrim Kurtarır” ya da “Bize Devrim ve İktidar Gerek”.
Türkiye ve Kürdistan'da devrimci bir dönemden geçiliyorsa, yapılacak şey, tüm enerjinin, tüm dikkatlerin, tüm çabaların, tüm hazırlıkların devrime yöneltilmesidir. Böyle dönemlerde temel şiar, “Şimdi Devrim Zamanı” olur. Sosyal reformistlerin şimdiki temel sloganı ise, “Şimdi Sandık Zamanı”dır. Sosyal reformist partilerin “sosyalizm ve devrim hedefini ertelemek” en büyük hatadır, demeleri kimseyi aldatmamalı.
Onlar, Leninist politikaların etkisiyle böyle konuşurlar ama bütün hazırlık ve çabaları, bütün enerjileri “Şimdi Sandık Zamanı” şiarına uygun olarak seçim-sandığa göre ayarlanır. Bunun için toplantılar yaparlar, örgütler kurarlar, adaylar belirlerler, ittifaklar yaparlar vb vb. Ama devrime, devrimci halk ayaklanmasına, kitlelerin bu yönde bilinçlendirilmesine, hazırlanmasına dair en ufak bir çaba; işçi sınıfının burjuva devlet makinasını, askeri-bürokratik aygıtı parçalama görevine dair en küçük bir söz duyamazsınız.
İfade ve sloganları muğlaklaştırma, bulanıklaştırma, devrimci komünist politikalarla sınır çizgilerini silikleştirme sosyal reformist partilerin temel yönelimi haline geldi. Kendi politik çizgileri ve programlarıyla alakası olmadığı halde Leninist Partiye ait sloganları çalmaları, Leninist politikaları taklit etmeleri birer örnektir.
Bu nedenlerle şimdi günlük çalışmalarda, ajitasyon ve propaganda faaliyetinde açıklık, netlik ve kesinlik sosyal reformist partilerle sınır çizgilerinin çekilmesinde büyük önem kazanmıştır.