Yapılıp yapılmayacağı henüz belirsiz olan genel seçimlerin tarihi yaklaştıkça dinci faşist yönetimin baskı ve terörü de artıyor.
Son bir kaç gün içinde faşist baskı ve terörün nasıl adım adım ağırlaştırıldığını şu haberlerde görüyoruz. Önce, tutsak ve kayıp yakınlarının yapmak istedikleri bir gösteriye polis saldırıyor; HDP eski milletvekili ve şimdinin HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü'ye tokat atıyor. Arkasından Polis, HDP İstanbul İl binasını abluka altına alıyor.
HDP Eş Genel Başkanı ve milletvekili Mithat Sancar İstanbul İl binasına gelip içeri girmek istiyor. Polis, milletvekilini çembere alarak içeri girmesine izin vermiyor. Arkasından, aralarında tokat attığı Ferhat Encü dahil, HDP İl binasındaki yetmiş kişiyi gözaltına alıyor.
Sadece Mithat Sancar olayı, tek başına, milletvekili dokunulmazlığının bir hiç olduğunu, TBMM denen şeyin ne bir yetkisinin, ne de bir etkisinin olduğunu anlatmaya yetmiyor mu? Bu arada, sırası gelmişken hatırlatmakta yarar var: Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasında dinci faşist yönetim en büyük desteği CHP'den, onun başı Kılıçdaroğlu'ndan almıştı.
Baskı ve terör bundan ibaret mi? Şüphesiz değil. Gözden kaçan ama en az bunlar kadar, belki de bunlardan çok daha önemli olan gelişme, sayısız kentte valilerin toplantı, gösteri ve yürüyüşleri yasaklamalarıdır. Yasaklar her yere, adım adım yayılıyor. Davalar açılıyor, ceza ve zindan korkusuyla emekçi sınıflar, Kürt halkı, dinci faşist iktidara karşı olan herkes sindirilmeye çalışılıyor.
Fakat, bunların hiç bir sürpriz değil. Dinci faşist yönetimin başı, kaç kez oldu söylüyor: “Bu daha bir, daha neler olacak neler. Daha dur bakalım, bunlar iyi günler.”
Dinci faşist yönetimin başı, bu sözleri güya faşist Akşener için söylüyor; ama biz mesajın emekçi sınıflara, ezilen halklara ve devrimci güçlere yönelik olduğunu biliyoruz. Tıpkı Ferhat Encü'ye atılan tokadın aslında Kürt halkına, Kürdistan emekçi sınıflarına atılmış bir tokat olması gibi.
Sürecin faşist devletin artan baskı ve terörü yönünde büyük bir hızla ilerlemesi karşısında sosyal reformist partilerin tavır ve politikaları ne oldu? Bunlardan ne gibi dersler çıkarıyorlar? Kısaca şu sonuca ulaşıyorlar: “Tek adam yönetimi”ni seçim-sandıkla göndermek için gerici-faşist burjuva muhalefet etrafında kenetlenmek, ona destek olmak; burjuvazinin bu partilerini yönetime taşımak için emekçi sınıfları ikna etmek için daha çok çalışmak!..
Çıkardıkları sonuç ve sergiledikleri pratik budur. Emekçi sınıfları, ezilen halkları burjuvazinin kuyruğuna takmak. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu'na verilen ceza burjuva kuyrukçu politikaları için onlara eşsiz bir bahane vermiş gibi, sosyalizm adına hareket eden bütün sosyal reformist partiler, bir burjuva politikacıdan başka bir şey olmayan İmamoğlu'nun arkasında dizildiler.
Peki ya HDP faşist baskı ve terörle karşılaştığında ne yaptılar. Hepsi baskıyı, İl Başkanına tokat atılmasını kınadı, endişelerini bildirdi sonra hep bir ağızdan “bu kabul edilemez” diye bağırdılar. Sanki devletin faşist baskı ve terörü için onaylarına başvuran varmış gibi, yapılanı kabul etmediklerini ilan ediyorlardı. Bu kadar komedi ancak sosyal reformist partilerde oynanırdı.
Elbette komedi olsun diye yapmıyorlardı. Kürt ulusunun özgürlük hakkı için verdiği savaş tekelci sermaye sınıfı ve faşist devletin kırmızı çizgisidir. Bu savaşın arkasında durmak, savaşan güçlerle dayanışmak, yanlarında durmak, zindana atılmak dahil, ağır bedel ödemeyi gerektirebilir. Ama, öte yandan, Kürt halkına bir şey yapıyormuş gibi görünmek de gerekiyordu. Öyleyse, bir şey yapıyor gibi görünüp bir şey yapmamanın formülüne uygun hareket edilmeliydi. “Kınıyoruz, endişeleniyoruz, kabul edilemez buluyoruz” boş lafları sanki bu iş için icat edilmişti.
Sadece devrimci güçler, sadece BMG, her şeyi göze alarak Kürt halkının yanında olduğunu ve olacağını eylemleriyle gösterdi.
Seçim tarihi yaklaştıkça faşist devletin şiddetini artıran baskı ve terörü dinci faşist yönetimin seçimle, sandıkla gitmeyeceğinin açık kanıtı. Bu iktidardan kurtuluşun tek yolu, birleşik devrimdir. Devletin şiddeti artıkça, bu iktidardan kurtulma bahanesiyle Kürt halkını, emekçi sınıfları gerici-faşist burjuva muhalefeti yönetime getirmeye çağırmak; devrimin toplumsal güçlerini burjuva sınıfın kuyruğuna takmak burjuva sınıfa hizmetten başka anlama gelmez. Sosyal reformist partilerin yaptığı budur.
Birleşik devrim mümkün ve günceldir. Devrimin toplumsal güçlerinin güç ve enerjileri devrimin zaferi ve iktidarın ele geçirilmesine yöneltilmeli. Hiçbir şey olan seçimleri bir şeymiş gibi göstermek emekçi sınıfları ve Kürt halkını aldatmaktır.
Sosyal reformist partilerin yaptıkları budur.