Aşkın, ümidin, dingin şöhretin

Aldatmacası uzun sürmedi.

Rüya gibi, sabah sisi gibi

Yitti gitti gençlik eğlencesi;

Ama arzunun ateşi sönmedi.

Sabra takat kalmadı ruhumuzda,

Kaderin yükü omuzlarımızda,

Kulağımız yurdun çağrısında.

Bekliyoruz ümit ve hasretle,

Mübarek hürriyetin saatini —

Beklediği gibi genç bir âşığın

Söz verdiği görüşmeyi cananın.

Hürriyetle yanmıyor muyuz,

Şeref için atmıyor mu yürek!

Dostum, vatana adayalım

Ruhun muhteşem kabarışlarını!

Yoldaş, inan: yükselecek

Büyülü saadetin yıldızı,

Rusya uykudan uyanacak,

Otokrasinin molozu üzerinde

Bizim adlarımız yazılacak!

 

Rus büyük şair Puşkin'in şiiridir bu. Hazal Yalın çevirmiş. Bu şiirdeki Rusya yerine “acılı, kederli, yıkılmış” Türkiye ve Kürdistan'ın adını koyun, en ufak bir anlam kayması olmaz. Türkiye ve Kürdistan; işçileri, emekçileri, yoksulları, tek kelimeyle halkları her daim kardeş bu iki ülke, şimdi, “kederli ve yıkılmış”, büyük acılar içinde...

Sermaye düzeninin, tekelci kapitalist düzenin, bu düzeni iki ülkenin emekçilerinin, yoksullarının gazabından korumak için elde silah gece-gündüz uyanık bekleyen faşist devletin ülkelerimizi getirdiği son nokta, şimdi gördüğümüz manzaradır: Yıkık binalar, binaların altında kurtarılmayı bekleyen yüzbinlerce insan; yakınlarının enkaz altından kurtarılmasını bekleyen çaresiz milyonlar...

“Tek adam rejimi” bizi bu hale getirdi diyorlar. Yirmi iki yıldır bu iki ülkenin başında olan dinci faşist iktidarın, güncel anlamda, bu felaketten, bu acılardan, bu yıkımdan birinci dereceden sorumlu olduğu kesin.

İyi de, eşeği bırakıp sadece semeri dövmenin kime ne faydası olabilir? Bu felaket sırasında başka bir gerici-faşist yönetim olsaydı durum çok mu farklı olurdu? 1999 Düzce-Gölcük depremini bu ülke yaşamadı mı? Depremin etkilediği coğrafyanın sınırları dışında durum çok mu farklıydı? Ecevit-Bahçeli ikilisiydi yönetimde olan ve yaptıkları ilk iş -bugünkü iktidarın yapacağı gibi- her taraftan gelen “yardım” paralarını devlet bütçesine aktararak bütçe açığını kapatmak için kullanmaktı.

Sermaye sınıfının varlık nedeni, tek amacı, ona hayat veren dürtü kar etmektir. Bu kar nasıl ve nereden gelirse gelsin. Emekçi sınıfların, yoksul halkların kanını emerek yaşamak ve büyümek sermayenin doğasıdır. Emin olabiliriz ki, sermaye sınıfı, Koç Holding, Sabancı Holding, Eczacıbaşı ve daha saymaya gerek olmayan sürüsüyle tekel; bankalar, tüccarlar, emperyalist sermaye bugünkü yıkımdan, halkları büyük acılara boğan bu felaketten en yüksek karı nasıl elde edeceklerinin hesabını yapmaya başlamışlar bile... O, yani sermaye, emekçi sınıfların kanını emmeden saniye bile yaşayamaz.

Faşist devlet, işte bu asalak, halkların kanıyla beslenen sermaye sınıfını her türlü saldırıdan korumak için var. Devletin başında, yani yönetimde, “tek adam” yönetimi değil, “bin adam” yönetimi de olsa durum özünde değişmeyecekti.

“Tek Adam Yönetimi” yani işin doğrusu, yetkilerin tek merkezde toplandığı bir sistem kurmak tekelci sermaye sınıfı ve emperyalist devletlerin işidir. Bu, RTE'nin tek başına, asıl efendilerinin onayını almadan yapmaya kalkışabileceği bir şey değil. RTE ve çevresindeki güruh, zengin sınıfların, emperyalistlerin isteği ve onayı ile, Türkiye ve Kürdistan halklarına karşı savaşta daha hızlı, daha kararlı, daha acımasız kararlar alabilsinler diye yetki ve güçle donattılar.

Bu sömürü düzeni, bu faşist devlet, bu politik iktidar, bu zenginler sınıfı ve onların politik kastları, hepsi ama hepsi halklara olan düşmanlıklarını gösterdiler. İki ülkenin ezilen, yoksul halklarını tarifsiz bir acının, derin bir yıkımın içine ittiler.

Hepsinden kurtulmalıyız; hepsinden kurtulacağız. Ne “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, ne de sömürü düzeninin bir başka biçimi; ne bu düzende “kamuculuk” ne de bu düzenin bir başka ıslahı bizim kurtuluşumuz olabilir!

Bizim kurtuluşumuz, yıkılmış faşist devletin, sömürü düzeninin molozları üzerinde kızıl bayrağın yükselmesiyle gerçekleşecek.

Sanıldığı kadar uzak değil. Depremin uğultusunu duyar gibi, devrimin ayak seslerini duyuyoruz yerin altından. Onun için bir kez daha, biraz değiştirilmiş haliyle, Puşkin'in şiiri:

Hürriyetle yanmıyor muyuz,

Şeref için atmıyor mu yürek!

Dostum, vatanlarımıza adayalım

Ruhun muhteşem kabarışlarını!

Yoldaş, inan: yükselecek

Büyülü saadetin yıldızı,

Türkiye ve Kürdistan uykudan uyanacak,

Faşizmin molozu üzerinde

Bizim adlarımız yazılacak!