Dinci-faşist yönetimdeki yeri, konumu, ağırlığı nedeniyle sözlerini hafife alamayacağımız, aksine, ciddiyetle ele alıp değerlendirmemiz gereken İçişleri Bakanı Soylu, tarihini kendi lideri RTE'nin ilan ettiği önümüzdeki seçimler için beklenmedik şekilde “siyasi darbe girişimi” dedi:
“15 Temmuz onların fiili darbe girişimiydi. 14 Mayıs da siyasi darbe girişimleridir. Bu kadar açık ve nettir. 14 Mayıs 2023, Batı'nın siyasi darbe girişimidir. Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların 14 Mayıs'ta her birini bir araya getirerek oluşturulabilecek darbe girişimidir.”
Oysa normal seçim tarihini beklenmedik şekilde, bir yerden emir ya da istihbari bilgi almışçasına, bir ay erkene alıp açıklayan bizzat RTE idi. RTE'nin bu “tuhaf” erken seçim açıklamasına şimdi S.Soylu'nun açıklaması eklendi: “Bu Batı'nın siyasi darbe girişimidir”
Tuhaflıklar dizisi burada bitmiyor. Her hareketi onu izleyenleri gülümseten Binali Yıldırım, bir kaç gün önce Yozgat'ta yaptığı bir konuşmada önümüzdeki seçimleri “kurtuluş savaşı”na benzetmişti:
“Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. Bu seçim, PKK bölücü terör örgütünü, FETÖ terör örgütünü meşrulaştırmaya çalışanlara karşı milli ve yerli liderin seçimidir, Türkiye'nin seçimidir.”
Ortada bir darbe ya da darbe girişimi varsa yapacağınız şey bellidir: Ya darbeye karşı sonuna kadar direnirsiniz ya da Süleyman Demirel'in yaptığı gibi, şapkanızı alır gidersiniz. Dinci faşist yönetimin “şapkası” yok ama takkesi var ve takkeyi alıp gitmeye niyeti olmadığına göre “darbeyi” önlemek için kolları sıvayacak.
Yaptığınız şey “istiklal mücadelesi” ise, yapacağınız şey yine belli demektir: Bu mücadeleyi kazanmak için, her türlü araç ve yönteme başvurmak...
Dinci-faşist yönetimdeki konum ve ağırlıkları itibariyle, bu iki ismin sözlerini ciddiye almak durumundayız. Bu iki ismin sözleri, özellikle S.Soylu'nun sözleri, dinci faşist yönetimin seçimlere sayılı günler kala neler yapabileceklerine dair güçlü işaretler veriyor.
İşte tam bu sırada, VOA, Amerika'nın Sesi radyosu, İngiliz The Economist dergisinin Nisan ayında hazırladığı dokuz sayfalık raporundan şu cümleleri aktarıyor:
“Nisan ayı içinde hazırladığı dokuz sayfalık raporunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seçimi ya kılpayı ya da sonuca itiraz ederek kazanacağı; AK Parti’ninse meclisteki çoğunluğunu kaybedeceği öngörüsünde bulundu.”
Aslında yazarımız Umut Çakır, bir buçuk aydan fazla bir zaman öncesinde, bu durumu bizzat RTE'nin sözlerinden aktarmıştı. RTE, bir Amerikan kanalına şu açıklamayı yapmıştı:
“Sandıktan büyük bir fark çıkarsa iktidarı devrederim, ama fark az olursa kimse kusura bakmasın”
Sosyal reformist partilerin bütün canlandırma ve hakkında boş umutlar yaratma çabalarına rağmen Meclis'in bir ölü eşekten ibaret olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, gerici faşist muhalefet ile uzlaşmacı sosyal reformist partiler Meclis'e dört yüz değil, beş yüz vekille gelseler bile beş paralık bir önemi, etkisi ve ağırlığı olmayacak. Aslolan Cumhurbaşkanlığı'nın ele geçirilmesidir.
Bütün bu tablodan nasıl bir sonuç çıkar?
Kısaca şu: Cumhurbaşkanlığı seçiminde RTE, en yakın rakibi tarafından kıl payı denebilecek bir farkla geçilirse, bu fark itirazlarla ve YSK'nın sayesinde tersine çevrilebilecek. Böylece, dinci-faşist “Cumhur İttifakı” seçimi alacak.
Yok eğer fark itirazlar ve YSK'nın varlığına rağmen kapatılamayacak kadar büyük ise, o zaman S.Soylu, daha doğrusu, dinci faşist yönetim “siyasi darbe”yi önlemek için yıllardır silahlandırıp durduğu, bugünler için beslediği tosuncuklarını; bu çetelerle birlikte polis ve askerleri sokağa çıkaracaklar.
“Siyasi darbe” varsa önlenmelidir; “istiklal mücadelesi” veriliyorsa kazanılmalıdır. Bu tür tespitleri laf olsun diye yapmadıklarından kuşku duyulmamalı.
Çavuşoğlu, dinci faşist yönetimin Dışişleri Bakanı, üç yıl önce, “Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz. Yoksa darbe beklentiniz mi var nereden devralacaksınız, kimden devralacaksınız?" diye uyarmamış mıydı? Damdaki hırsıza “kedidir kedi” demenin kimseye faydası olmaz.
Dinci faşist yönetimin silahlı çetelerini, polis ve askeri sokağa çıkarması durumunda, sosyal reformist, uzlaşmacı partiler bir yana, gerici-faşist burjuva muhalefet nasıl bir politika izler peki?
Bu soruya yanıt olabilecek sayısız işaret geldi Kılıçdaroğlu'ndan. Son işaret bir iki gün önce geldi. “Seçime gidiyoruz, savaşa değil” diyen Kılıçdaroğlu, “siyasi darbe” ve “istiklal mücadelesi”ne hazırlanan dinci faşist iktidara bir kez daha “sağduyu” çağrısı yaptı. Türkçesi şudur: silahlanmış dinci faşist çetelerin polis-asker eşliğinde sokağa çıkmaları durumunda, Kılıçdaroğlu, “kardeş kanı dökmeyeceğiz” diyerek ayaklanmaya hazır kitlelere “eve dönün” çağrısı yapmaya hazırlanıyor.
Böyle bir durumda, “çantada keklik” vaziyetinde Kılıçdaroğlu'nu destekleyen sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti eve kuzu kuzu dönmekten başka ne yapacaklar?
Bilen var mı?