TÜSİAD başkanı Orhan Turan bir televizyon programında konuşuyor. “Sanayici zorda. Pek çok şirket yurt dışına çıkıyor. Mısır’ın tekstil üretiminin % 30’unu Türk şirketler gerçekleştiriyor.
Burada bir şirket açıyorsunuz daha fatura kesmeden vergi geliyor.” Gazeteci soruyor, “Tarihi karlar yapıyorsunuz ama buna rağmen şikayet ediyorsunuz. Gelir dağılımı bozuldu ve zenginle yoksul arasında uçurum inanılmaz boyutlara vardı. En tepedeki zenginler böyle şikayet ederken yoksullar ne yapacak?” Beyefendinin cevabı şöyle, “Gelir dağılımındaki eşitsizlik böyle sürdürülemez. Bir çözüm bulamazsak toplumsal ayaklanma kaçınılmaz.’’ Özcesi, sermaye sınıfının aç gözlülüğü bakidir fakat bu gelmekte olanı görmediklerinden değildir. Başka türlü olamayacağı için böyledir. Onlar kendileri ve sistemleri için ölüm kalım süreçlerinde dahi çoklu düşünerek, o günün ve yarının planlarını bir arada taşımayı öğrendiler. Yüzyılların yönetme yeteneğini sonuna kadar kullanıyorlar.
Yukarıdaki tespiti yapan bu sermaye sözcüleri, diğer yandan emeğin baskı altına alınması, güvencesizlik, onlarca yıllık mücadeleler ile kazanılmış hakları ortadan kaldıran yeni iş yasası üzerine çalışmalarını da yoğunlaştırıyor. İşçiler açısından zaten geri olan 4857 sayılı iş kanunu içinde yer alan kırıntıları da ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler kapıda. Bir süredir kamuoyunun gündemine getirilen “çalışma süreleri kısalıyor, evden çalışma, güvenceli esneklik, artık zamanın senin olacak” güzellemeleriyle burjuva basında pişiriliyor sermayenin yeni çalışma planı.
Geçtiğimiz günlerde Cevdet Yılmaz başkanlığında Yatırım Ortamı İyileştirme Kurulu toplandı. Orta Vadeli Program içine yerleştirilen uluslararası ve ulusal tekeller tarafından uzun zamandır planlanan çalışma modeli, işçilerin ücret artışları ekseninde eylemlere geçtiği bu günlerde karşımıza çıkıyor. Yılmaz, toplantı sonunda yaptığı açıklamada ‘’Uzaktan, kısmi, geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil çalışma modellerine dair mevzuat ihtiyaçlarının, iş dünyası gerçekleri ve iş yaşamı dengesi gözetilerek belirlenmesi kararı alındı’’ diyor. Bu çalışmaya dair toplantıların sermaye ve hükümet temsilcileriyle yapılmasına çeşitli illerde hız verildiği görülüyor.
Açlık ve yoksullukla boğuşan işçi ve emekçilerin kafasını çeviremeyeceği tarafta kazanlar kaynıyor. “Kırk katır mı kırk satır mı?” gibi bir planlama... Yüksek karlardan gözü doymayan sermaye işçi sınıfına tam teslimiyet için her koldan saldırıyor. Hangisini koparsa karına kar katacak.
Geçen hafta üç konfederasyon ülkenin farklı illerinde eylem yaptı. Eylem dediysek siz anlayın. “Dostlar alışverişte görsün” minvalinde. Bir de eylem takvimi açıklamazlar mı, evlere şenlik. İlk açıklamalarına işçilerin ilgi gösterdiği söylenemez. İşçilerin eylemlere katılmaması rahatları yerinde olduğundan veya bu ücretleri kabul ettiklerinden değil. Birincisi koca konfederasyonlar işçilerin eyleme katılma koşullarını yerine getirmeye zahmet etmiyorlar. Zaten işçiler de bu sendikalara güvenip işlerini bırakıp eylemlere gitmiyorlar.
Emeğe saldırılar tüm cephelerde yoğunlaşırken savaşın ortasında işçi sınıfı savaşı birlikte sonuna vardıracağı bir odak arayışını sürdürüyor. CarrefourSA’da on günü aşan eylemde işçilerin DGD-Sen gibi görece “küçük” bir sendikadan ayrılmayışı, enerji işçilerinin çok daha kitlesel sendikalar yerine Enerji-Sen’e, taşıma işçilerinin Kataş-Sen’e yönelmeleri gibi durumlar, bize bu yol arayışını gösteriyor. Bu yol arayışında ısrarlı, cüretkar bir mücadeleyi ve tabanın inisiyatifini samimice yürütenlerin kazanacağı bir döneme giriyoruz.
Geniş yığınların yıkıma sürüklendiği böylesi bir dönemde işçi, emekçilerin geniş, yıkıcı eylemlere yöneldiğini görüyoruz. Bu dönemde reformist, uzlaşmacı ve işbirlikçi çevrelerin “krizin faturasını ödemeyeceğiz” söylemleri de artık karşılık bulmuyor. Onlar da bunu görmüş olmalı ki “faturayı ödemeyeceğiz” kampanyalarıyla karşılaşmıyoruz.
Böyle dönemlerde ortak aklı yaratmak çok önemli olmakla beraber, tek başına ortak akıl yeterli olmayacak. Emeğin korunması, geliştirilmesi ve kurtuluşu yolunda aklın birliğini eylemin ve pratiğin birliğiyle harmanlamak gerekir.
Şans oyunlarında kullanılan bir söz vardır. ‘’Kasa her zaman kazanır!’’ Tekelci sermaye hiçbir zaman kaybetmeyeceğini, işçi sınıfının aklının kasadan kırıntı almanın ötesine geçmeyeceğini düşünüyor. Oyunu onların kurallarıyla oynayanlar yine kaybedecek. Kırıntıları değil kasanın kendisini hedefleyen akıl ve cüret kazanacak.
İnan Çelik