< < Ya Topyekün Çürüme Ya da İnsanca Bir Yaşam

Her yeni güne ölüm, katliam, vahşet haberleriyle uyanıyoruz. En insani duyguların ayaklar altına alındığı, işçilerin, emekçilerin, kadınların, ezilen ulus ve ulusal topluluklara mensup insanların, kadınların ve LGBTİ+’ların türlü biçimlerde aşağılandığı, yok sayıldığı bir çağdayız. Sokak hayvanlarına yönelik katliamlar, kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet ve saldırılar, hatta bebeklerin yaşamıyla bile oynayacak kadar ileri giden bir pervasızlık, vahşet, insan olmaktan utandıracak olaylar...

Bunların yanı sıra dinci-faşizm okullarda gerici, tarikatçı güçlerin kol gezmesinin önünü açıyor, ilerici, demokrat hocalar mobbinge ve baskıya maruz kalıyor, Maarif modelleri, Çedes’ler, 4+4+4’ler ile adım adım kindar ve dindar bir gençlik yaratılmak isteniyor. Entelektüel olarak için boş, yaşam ve genel kültür bilgisi sosyal medyada izlediklerinden oluşan, kafasını oyunlardan, insanı ahmaklaştıran programlardan, oyunlardan kaldıramayan gençler sermayenin hayalini kurduğu gençlik tipolojisi. Çünkü böylesi bir gençlik şovenist ve ırkçı histerilerle sermaye egemenliğinin dilediği gibi ezilen uluslara, mültecilere saldırtılabiliyor.

Sokak hayvanlarının katledilmesini yasalaştırıp sokaktaki canları topluca katletmeye başladılar. Bazı insanlar bunun gündem değiştirmek için olduğunu düşünse de durum hiç de öyle değil. Tıpkı ilerici olan her şeye düşman oldukları gibi, her şey onlar için bir maliyet hesabı ve yaşayan her şeye düşmanlar, bundan daha fazlasını aramamak lazım. Ayrıca sokaklara saldıkları çeteci, lümpen unsurları toplum üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanan faşizm, güvensiz bir ortam yaratarak kadınları eve hapsetmeye, yaşamdan koparmaya da çalışıyor. Yasalardaki cezasızlık meselesi de çürümenin de önünü açan durumlardan biri olarak karşımızda duruyor. Sermaye egemenliği çürüdükçe ve yoksulluk derinleştikçe toplum genelinde de suç oranlarında, dolandırıcılıkta, kara para aklama ve faşizmle işbirliği içinde artışlar oluyor. Mafyatik ilişkilerin geliştirilmesi özellikle teşvik ediliyor.

Tüm bu gelişmeler düşünüldüğünde, sınıf çelişkileri bakımından en yoğun, iç savaşın en sert ve devrimci durumun en yoğun olduğu coğrafyalardan birinde olduğumuzdan bu yaşananların hiçbiri ne tesadüfi, ne tekil ne de sadece yasa yapıcıların hatalarına özgüdür. Tanık olduğumuz bu pervasız gidişat, yükselen devrim mücadelesinin önünü almak, devrimci yığınların politik aydınlanmasını geciktirmek ve sermaye egemenliğinin önünü uzatmak içindir. Bu yüzden sadece politik ve askeri zor ile egemen kalamayacaklarının farkındalar. Çünkü yaşadığımız topraklarda sermaye egemenliği emperyalist kapitalist ülkelerin geri kalanında olduğu gibi asalaklaşan, giderek çürüyen, kupon kırparak üretimden kaçan bir ilişkiye yönelmiş durumda. Kapitalist sistem sosyo ekonomik ilişkileri ve devlet kurumlarıyla topyekün bir çürüme ve çöküş içindeyken içindeyken, bu gidişata karşı yasaların uygulanmasını talep etmek ya da daha fazla güvenlik gücü istemek yine faşizmin işine gelecektir. Tüm sorunlarımızın kaynağı olan sermaye egemenliğine ve onun temsilcilerine karşı devrimci kitle örgütlerimizi kurmadığımız ve amansız mücadelelere girişmediğimiz her gün, doğaya, kadınlara, çocuklara, ezilen uluslara ve ezilen inanç kesimlerine, sokak hayvanlarına ve geleceğimize yönelik saldırıları durduramayacağımız anlamında geliyor. Sorun ne tek adamın iktidarı, ne de yozlaşmış bir avuç insanın pervasızlığı, gerçek düşmanımız sermaye iktidarıdır. Bu yüzden ya insanca yaşayacağımız bir dünya için sosyalizm ya da topyekün çürüme!

K. Taylan Kızıldağ