Kapitalizm kendi işleyiş yasaları gereği sürekli olarak kırdan kente göçe neden olur. İşçilerin yanı sıra büyük bir işsiz nüfusu da kentlerde toplanır. Burjuvazi emekçileri bir araya getirerek, kapitalizme son verecek büyük kitleleri kentlerde bir araya getirir. Kentlerde yoğunlaşan, bir araya gelen emekçiler, kentin eğitim ve kültürel olanaklarından yararlanır. Dünyaya bakışı değişen emekçiler, örgütlenme, eylem kapasitesi ve büyük kitle gücüyle sınıflar mücadelesinde gereken yeri alırlar. Kent, burjuvazinin sınıf egemenliğine son verecek koşulların birikmesine zemin hazırlar.
Sermayenin belli merkezlerde toplanması, sanayinin de bu merkezlerde yoğunlaşmasına varır. Bunun kaçınılmaz sonucu nüfusun da bu merkezlerde toplanmasıdır. Tek tek ülkelerde kırdan kente göç, kapitalizm altında geçen bütün tarihsel süreç boyunca yaşanan bir olay. Yeni evrede bu nüfus hareketi bağımlı ülkelerden emperyalist merkezlere doğru yoğunlaşarak sürüyor. Zira emperyalist tam ilhak politikalarının uygulandığı bütün bağımlı ülkeler dünyanın kırları durumuna geldi.
İnsanın kendi emeğiyle yarattığı bugünkü uygarlık düzeyi, üretim, bilim, iletişim ve ulaşım alanlarındaki gelişmeler, dünyanın herhangi bir bölgesinde gerçekleşen iyi ya da kötü hiç bir olayın o bölgeyle sınırlı kalmasına izin vermiyor. Dünyada hiçbir halk, hiçbir bölge, artık diğer halklardan ve bölgelerden yalıtık değil. Dünyanın her yerinde insanlar birbiriyle ilişki kurabiliyor; olaylar, gelişmeler karşılıklı olarak birbirini etkileyebiliyor. Tek tek ülkelerde yaşanan olaylar, gelişmeler o ülkeyle sınırlı olmuyor; dünyanın değişimi ve dönüşümüyle ilişki içinde bütünsel gelişmeyle sıkı bağ içinde gerçekleşiyor. Değişim ve dönüşüm bütün dünyayı kapsıyor. Dünyanın her yerinde halklar dünyadaki değişim ve gelişmeleri yakından izliyor, öğreniyor. Zira artık dünyanın bilgisine erişmek, dünyayı bilmek ve tanımak insanların yaşamını doğrudan ilgilendiriyor.
Kapitalizm altında geçen bütün tarih boyunca toplumsal yaşamın yeniden üretilmesinde ve uygarlığın yaratılmasında asıl yük proletaryanın omuzlarına yüklenmiştir. Bugünkü uygarlık düzeyi, işçi sınıfının sağlık ve eğitim olanaklarından yoksun bırakılması; insani ve entelektüel olarak gelişiminin engellenmesi; işsizlik, açlık tehdidi altında yaşamak zorunda kalması; toplumdaki asıl yükü omuzlamış olmalarına karşın hiçbir toplumsal dayanağının olmaması pahasına yaratıldı. Bütün bu tarih boyunca proletaryadan sızdırılan artı emek sermaye olarak birikti. Sonuçta, sermaye, dünyaya egemen olan büyük bir güç durumuna geldi. Kapitalizm işçi sınıfını hem akli hem de fiziki olarak yozluğa ve yıkıma sürükledi, sürüklüyor.
Kapitalizm koşullarında egemen olan burjuva sınıfın dünyayı ve insan emeğini talanı öyle bir noktaya geldi ki, artık bunun daha fazla devam etmesi; insanın yarattığı uygarlığın ve doğanın yıkımına varacaktır. Proletarya kendi emeğiyle yarattığı bu uygarlığa sahip çıkmak, emeğinin sonuçlarından yararlanabilmek için dünyayı değiştirmek zorundadır.
Emeğin toplumsallaşması, üretimin toplumsal karakteri günümüzde çok ileri boyutlara vardı. Ancak kapitalist özel mülkiyet nedeniyle toplumsal emeğin sonuçlarına el koyan burjuva sınıf oluyor. Bu çelişki artık saçmalık boyutunda. Emeğin toplumsallaşması, bu emeğin sonuçlarına el koyan burjuvaların sayısındaki sürekli azalmayla atbaşı gidiyor. Tekeller sürekli olarak daha çok büyüme eğilimi içinde, sermaye sürekli olarak daha az elde birikmeye devam ediyor. Oysa karşıt kutupta emekçi yığınların yoksulluğu ve yokluğu hem daha geniş kitlelere yayılıyor hem de derinleşiyor. Bilim ve teknolojiyle birlikte toplumsal emek burjuva sınıf için muazzam bir zenginlik ve sermaye üretirken kendisi için tam tersine çok geniş ve çok derin bir sefalet üretiyor. Emeğin toplumsal gelişimi ve üretkenliğindeki artış burjuva sınıf için sermaye birikiminin kaynağı olurken bütün bu zenginlikleri üreten proletarya ve emekçiler için yokluk ve yoksunluğun kaynağı oldu.
Sermayeye dayalı bu üretim sisteminin bugün geldiği evrede, gerek büyük sanayinin gelişim düzeyi, gerek bilimin gücünün kullanılması sonucunda doğa güçleri eskisinden çok daha etkin olarak harekete geçiriliyor. Bu sınıfların ortadan kaldırılmasının maddi ve teknik ön koşullarının yeterince biriktiğini gösteriyor. Kapitalizm altındaki bütün tarih boyunca proletarya verdiği sınıf mücadelesi sayesinde çok büyük bir mücadele deneyimi ve birikimine sahip. Bir yandan sınıf bilincini yetkinleştirip keskinleştiren proletarya bir yandan da savaş yeteneğini ve kararlılığını artırmış durumda. Proletarya, bu bilinç ve savaş yeteneğine dayanarak hem kendisi hem de bütün insanlığı kurtarabilecek düzeye erişmiştir.
Bütün bir tarihsel gelişmenin oluşturduğu koşullar proletaryanın tarihsel görevini; sınıfların ortadan kaldırılması görevini nasıl yerine getirebileceğini de gösteriyor. Proletarya bunu tek bir yoldan başarabilir: dünyanın devrimci dönüşümü. Sınıf mücadelesini sonuna kadar vardırarak dünyayı devrim yoluyla değiştirmeye yönelen proletarya, bu yolda geçen yüzyılın deneyimlerine dayanarak eskisinden çok daha güçlü. Proletarya bu yolda ilerlerken kendi kendisini de dönüştürmek zorunda. Bunu başarmadan ne sosyalizmi kurabilir ne de kendi kendisini kurtarabilir. Dünyayı devrim yoluyla dönüştürmeye yönelen proletarya, eski toplum olan kapitalizmden radikal biçimde koparak sosyalizmi daha ileri ve üst aşamaya götürür. Sınıfları ortadan kaldırma görevini yerine getirebilmek için proletarya, önce üretim araçlarının özel mülkiyetine son verip burjuvaziyi bir sınıf olarak ortadan kaldırdıktan sonra özel mülkiyetin diğer kutbu olarak kendi kendisini de ortadan kaldıracaktır.
Özgür Güven