Feministlerin en önemli ajitasyonu; “Kadın sorunu sınıflar-siyasetler üstüdür. Biz sorunu ertelemiyoruz, bugünden çözmek istiyoruz” söylemidir.
Sorunun nasıl sınıflar-siyasetler üstü olduğunu feminizm bir türlü ispatlayamamıştır, fakat kadınların insani duygularına ve geri bıraktırılan yanlarına yaslanarak, bir yanılsama yaratmıştır.
“Sınıflar-siyasetler üstüdür” derkenki hedef, kadın özgürlük mücadelesini sınıflar savaşımının dışındaymış gibi ortaya koyup, onun üzerinde küçük burjuva siyaseti egemen kılmak idi. Aslında bu mücadeleyi ve özgürlük anlayışını burjuva yasal sınırlara, onun kulvarına çekmenin yoluydu. Böylece yıllar içinde, küçük burjuva sol siyasetleri de arkasına takarak, marksist görüşleri burjuva dar kafalılığı içinde yeniden yorumlamaya -siz bunu çarpıtmak ve devrimci içeriğini boşaltmak olarak okuyun- çalıştılar.
Anlamamız ve anlatmamız gereken şey, kadın sorunu için burjuvazi tarihsel rolünü oynamıştır; onun yapıp edeceği en büyük şey, sorunun gün yüzüne çıkacağı koşulları -isteyerek değil, mecbur kalarak- hazırlamaktı. Bu noktadan sonra burjuvazinin tüm tarihi, kadın emekçilerin, yoksulların mücadelesinin baskısı altında ileriye doğru bir adım atmaksa, ilk fırsatta iki adım geri gitmek biçimindedir. Kadın emekçilerin, özgürlük ve toplumsal eşitlik talepleri, başka bir yaşam arzuları kapitalist sınıfın varlığıyla, çıkarlarıyla çatışma ve uzlaşmazlık içindedir. Kapitalist dünyada kadınlar, en ucuzundan bir metadır ve burjuvazi bunu kaybetmek istemez; bunun böyle kalması için tarihteki gerici direnişini sürdürür; erkeğin en geri bilincini diri tutmakta buna dahildir.
“Kapitalizm öncesinde de kadınlar ikinci sınıftı, ezilen cinsti,” sözünün arkasına sığınarak, ataerkilliği sınıflar olgusundan, özel mülkiyet ilişkilerinden ayırmakla işe başladılar. Ataerkilliği tek başına erkeğin, erkek olmasından ileri gelen, kendi başına bağımsız bir “sistem” haline dönüştürdüler ve böylece biri kadını doğrudan, ikincisi dolaylı olarak ilgilendiren iki sistem bulmuş oldular: Ataerkil-patriyarkal sistem ve kapitalist sistem. Buna göre, “patriyarkal sistem” önceki toplumsal sistemlerde olduğu gibi kapitalizmi de ele geçirir; evden başlamak üzere adım adım siyaset kurumlarını, çalışma alanlarını, devleti vb. ahtapot kollarıyla sarıp kapitalist sistem üzerinde baskı kurar, etkin olur. Hatta kimilerine göre, patriyarka sosyalizmi de ele geçirir. (Yani sınıflar tarihini, kapitalizm tarihini vs bilmesek, akşam yemeğinde bu ahtapotu yiyebiliriz!) O halde, kadınların kurtuluşu için sosyalizme varmaya ne gerek vardır! Artık iş, kapitalizmden “patriyarkal sistemin” nasıl temizlenebileceği üzerine ve kapitalizmin sınırlarını aşmadan da onun (patriyarka) yenilebileceğine dair varsayımsal bir ideolojinin argümanlarını yaratmaktır. Her şeye ERKEK etiketi getirmek, bu varsayımsal ideolojinin en büyük icadı olmuştur.
Öyle ya, ister burjuva erkek, ister işçi erkek olsun, mücadele edilecek tek şey kalıyor: ERKEK! Fakat şöyle bir ayrımla:
Egemen burjuva erkekten istihdam rica etmek ve kadının modern köleliğine katkısı için minnet duymak! Egemen burjuva “erkek siyasetinden” demokrasi kırıntısı bile olmayan haklar rica etmek ve “bir kadını bile kurtarmak önemlidir” derken milyonlarca kadının sefaletini, yaşadıklarını görmezden gelenleri sözleşme vaatleri nedeniyle alkışlamak! Fakat, emekçi, yoksul kadınların kurtuluş müttefiki olan işçi erkeği, patriyarkanın temsilcisi olduğu için(!) meydandan kovalamak, recm etmek! Aradaki fark budur. Müthiş bir tutarlılıktır bu, çünkü feminizmin müttefiki burjuvazidir!
Kapitalizm kendinden önceki sınıflı toplumların aksine “ataerkil sistemi” parçalayabilmiştir. Bunun da en büyük nedeni üretimin toplumsal biçimidir. Erkek gücünü (erk) ayrıcalığını artık eski kapalı iktisada ait aile içine dayalı ev ekonomisi üzerindeki hakimiyetinden (mülkiyet haklarından) almıyor. Kadının tüm yaşamı ve üretimi buraya bağlanmış, üzerindeki tek hakim güç erkek ve ailesi değil. Burjuvazi bu geri-eski ekonomi biçimini yıkarken, erkeğin erk durumunu da temelden sarsmıştır. Kadın için ise; onun toplumsal faaliyet alanını genişletmiştir. Bir diğer şey ise, kapitalizm özel mülkiyetin egemenliğini her alanda sağlamıştır. Bunun bir anlamı şudur; kadının köleliği üzerindeki tüm “gizil” örtüler kaldırılmıştır. Bu onun gözlerindeki perdenin kalkmasıydı ama aynı zamanda sığınaklarını da kaybetmesiydi. Erkek için de; üretim araçlarından hızla mülksüzleştirilirken elinde bırakılan tek mülk, tek üretim aracı karısı ve çocuklarıdır. Bunu da sermaye sınıfıyla paylaşır. O artık ayrıcalığını, mülkiyet haklarını sermaye sınıfının çıkarları üzerinden sürdürür. Yani feminizmin ortaya koyduğu gibi “patriyarka” kapitalizmi ele geçirmiyor, kapitalizm ona (erkek egemenliğe) kendi biçimini veriyor, ikisi de özel mülkiyet ilişkileri içinde yer alıyor. Anatomik ifadeyle, erkek egemenliği-ayrıcalığı kapitalizmin şah damarında yer alır. Birinin içinden diğerini temizlemek mi istiyorsunuz? O halde özel mülkiyet ilişkilerinin egemenliğine son verin. Yani kapitalizme son verin yani şah damarı kesip atın! Böylece kadının çifte sömürü ve köleliğinin temelini tümden yıkmış olduğunuz için, erkek egemenliğinden artık geriye kalan izleri yok etme, toplumdan temizleme koşulunuz doğar; toplumla birlikte, kadınların toplumsal örgütlülüğünün denetiminde. İşte o zaman bugünkü uğraşınız havanda su dövmekten çıkar, gerçekten de sonuç almaya başlarsınız.
Öte yandan, feministlerin “biz sorunu yarına ertelemiyoruz, bugünden çözmek istiyoruz” sözleri tam bir illüzyondur ve buna komünist kadınları ve mücadelesini gözden düşürmek içinde başvururlar. Ancak feminizmin “bugünden çözmek” dediği şeyin şu ana kadar ki pratiği, meydanlarda devrimci-isyancı ruh hali içindeki kadınların, toplumsal eşitlik ve özgürlük taleplerini kırıntılar düzeyine indirip, pasifize edip hükümetlerden hak “rica etmek” üzerinedir.
İşin gerçeği şu ki, feministlerin sözleriyle isyancı ruh halindeki kadınların arasında bir çelişki vardır. Feministler yasa eşitliği ister ve “Eşitlik İstiyoruz” dediklerinde kadınlar bunu toplumsal eşitlik olarak algılar, duyar, okur. Bu yaşamın basit bir okunuşudur. Çünkü yasaya göre kadın ve erkek eşittir, ama toplumsal eşitliği yoktur. O yüzden de feministler bu kez burjuvaziye “yasalar-sözleşmeleri uygulayın” çağrısı yaparak çelişkinin üstünü örtmeye çalışırlar. Toplumsal eşitliği birkaç yasanın uygulanması meselesine -nesnel gerçeklerden bağımsız bir uygulama hayali- indirgeyerek ileri bilinci geri olanla sakatlamaya uğraşırlar.
Özgürlük istemi açısından da bu böyledir. Yasaya göre kadın da, erkek de köle değildir, asgari hak ve ödevleri belirlenmiştir. (Her ne kadar bunlar burjuva tutarsızlıklarla dolu olsa da...) Ancak kadınlar için özgürlük, sokakta hiçbir saldırı, aşağılanma korkusu olmadan dolaşmaktan tutun da, ne bir cinsin, ne bir ezici sınıfın, ne bir ezen ulusun ekonomik ve siyasal baskı ve tahakkümü olmadan yaşamını örgütlemesidir. Buna karşın feministler, özgürlüğün altını bir yığın küçük taleplerle doldurur, burjuva sınıfın iktidarıyla çatışmamak için büyük bir özen gösterirler. En önemli sözü -ki bunu da komünistlerden almışlardır-: kadının erkek cinsinden bağımsız olmasıdır. Fakat bunun nasıl olacağını hiç kurcalamazlar ya da bireysel geçici çözümlerle avunurken, avutmaya meyillidirler.
Feministler “siyasal katılım” dediklerinde, kadınlar bunu siyasal ve toplumsal örgütlenmeye ezilen kadınların doğrudan söz sahibi olarak, hiçbir kısıtlama ve ayrımcılık olmadan, kendi kaderleri hakkında karar vermek olarak algılar. Oysa feminizm burjuva partilere “kadınları aday gösterin” demenin dışında bir şey söylememektedir. Demokrasi anlayışı bundan öte değildir.
Ve böyle örnekler çoğaltılabilir elbette. Yani feministlerle devrimci isyancı ruh hali içindeki kadınların arasında bu çelişki her eylemde, her olayda, her olguda kendini göstermektedir. Fakat önemli olan kadınların bilincinde bunu açığa çıkarmaktır. Feminizmin (yani burjuva ideolojisinin bir tezahüründen başka bir şey olmayan feminizmin) kadınlar üzerindeki etkisi kırılmadan bu olmaz. Etkinin kırılmasında nesnel koşullar, devrimci koşullar bizden yana ama koşulların bizden yana olması devrimci bilincin kendiliğinden oluşacağı anlamına gelmez, kendiliğindenliğe de bırakılamaz. O nedenle hiçbir devrimci komünist kadın, özel bir görev beklemeden devrimin bu önemli toplumsal gücünü kazanma sorumluluğunu göz ardı edemez, etmemelidir de. Ancak buna geçmeden daha önceki paragrafı tamamlayalım.
Evet, feministlerin “yarına ertelemiyoruz, bugünden çözmek istiyoruz” sözleri, komünist kadınların görüşlerini çarpıtmak üzerinedir. Sanki komünist kadınlar, kadın özgürlüğü mücadelesini vermiyormuş, bugünden çözülebilecekmiş de, onlar bunu erteliyormuş gibi algı yaratırlar. Küçük burjuva feminizmi kendini bunun üzerinden var etmeye çalışmıştır.
Oysa ki, komünist devrimci kadınlar, kadın sorununun devrim ve sosyalizmle çözüleceğini ancak böyle toplumsal eşitliğin sağlanabileceğini söylerler. Ve bunun teminatı da, iktidarın doğrudan, dolayımsız sahibinin emekçi sınıfları olarak, emekçi, işçi kadınlar ve erkeklerdir. Bu bir azınlığın, bir cinsin, ezen sınıfın, ezen ulusun, sömürücülerin iktidarı değildir. Böyle bir iktidar ancak sorunun çözümünde ısrarcı, cesur olur ve sonuna kadar götürür. Bir diğer şey; devrim yarının değil, bugünün sorunudur, güncel ve zorunludur. Devrimci mücadele olmadan, kadınlar devrimci mücadeleyi omuzlamadan, hedeflerine tüm ezicileri, sömürücüleri ve onların iktidarını koymadan özgürlük hep bir adım ötede kalacaktır. “Bugünden çözmek” sözünden anlaşılacak tek şey kalıyor; kadınların devrimin örgütlenmesinde, başarılmasında ısrarlı, cesur ve güçlü mücadelesi. Son olarak, kadın özgürlük mücadelesinde Kürt kadınların ve komünist partilerin büyük bir yeri vardır, güçlü bir tarihi vardır. Kapitalizm içinde feministlerin onlarca yılda çözemediklerini (ve çözemeyecekler de) sosyalist ülkeler tek hamlede çözmüşlerdir. Gerçek bu kadar açık ve yalındır.
Feminizmin kadınlar üzerindeki bu aldatıcı-oyalayıcı, yanılmasamalarla dolu etkisinin kırılmasındaki en önemli panzehir, en geniş çapta, kadınlar arasında sosyalizmin propaganda edilmesidir. Sosyalizm 18. yüzyıldaki haliyle, ütopik, soyut değildir. O bilimsel temellerine oturtulmuş olduğu kadar, artık bütün somutluğuyla sosyalist bir tarih vardır. Güçlü ve zengin bir deneyim durmaktadır karşımızda. Kadınlar arasında sosyalist propagandayı, görece sosyal-reformistler de yapmaktadır. Kadınlara sosyalizmde hayatlarında nelerin değişeceğini, bunun nasıl başarılacağını anlatırken, onların zihinlerinde, duygularında yaratmamız gereken şey; böyle bir kurtuluş için büyük bir tutkuyla, cesaretle mücadele etmek mi yoksa hiçbir uygulanma güvencesi olmayan, üstelik sorunun bir kısmını (en acil haliyle) bile çözemeyen sözleşmeler için mi mücadele etmek? Her özgürlük düşümüzü, her eylemi, her örgütlülüğü, mücadelemizi burjuva yasallığın dar ufkuna mı uyduracağız (amaç burjuvaziyi ıslah etmekle sınırlıysa, tarih burjuva sistemi ıslah etmeye çalışırken, ıslah olanlarla doludur) yoksa, kadınların güçlü mücadele birikimini devrimci mücadeleyle mi zenginleştirecek, kendi kurtuluşumuzu kendi ellerimize mi alacağız?
Kendi ellerimizle, emeğimizle, bilincimizle kuracağız ve hiçbir sömürücüyü barındırmayacağımız, hiçbir ezen-ezilen ilişkisine tahammül göstermeyeceğimiz, hiçbir erkek ayrıcalığına, üstünlüğüne, vahşetine izin vermeyeceğimiz, mutlu bir azınlık için hayatlarımızı heba etmeyeceğimiz, bütün toplumun zenginliği için emeğimizi seferber edeceğimiz, kadının üzerindeki her türlü gericiliği yok edeceğimiz ve işte ancak böyle kendimize “vatan kılacağımız” bir ülkede yaşamak arzusu karşısında, birkaç insan hakkı kırıntısıyla avunma fikri tutunamaz. İşte komünist devrimci kadınları, devrim tutkusundan vazgeçirmeyen ve ona bireysel bir çok hayalini feda ettiren şey budur. (Bunu ne burjuva akıl, ne küçük burjuvazi anlayabilir).
Feminizmin etkisi muhakkak kırılacaktır. Devrimci sosyalist propaganda ve devrimci-komünist kadınların özel ve yaygın çalışması bunu başarabilir. İşçi emekçi, yoksul kadınlara kendi ruh halimizi, bilincimizi, hayallerimizi, insan sevgimizi (devrimci hümanizma), özgürlük tutkularımızı taşımalı, onlara böyle gitmeliyiz. Kadınlar arasında “kadın olma bilinci” onlarda en fazla ezilen bir cins oldukları bilinci yaratır, bu özgürlük için yetersizdir. Yaratılacak bilinç devrimci kadın bilincidir. Özgürlüğü için devrim isteyen kavganın en önüne geçen kadın kazanacaktır. Emekçi Kadınlar muhakkak kazanacaktır.
Dünyaya Başkaldırıyoruz’dan alınmıştır