7 Ekim’de İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırım savaşının ilk günlerinde başladı bu “insanlık” savaşı. Bir tarafta insanlar, diğer tarafta insanlığın düşmanları...
Bir baba, kucağında bebek denecek yaştaki kızının cesedi karşısında haykırıyor; bir “insan” çıkıp “kendisi cennete giderken ‘şehit’ olan kızının sırtında sırat köprüsünden geçeceğini düşünerek sevinç çığlıkları attığını” söylüyor...
Refah’ta çadırlara sığınan yerlerinden sürgün edilmiş insanların üzerine bombalar yağdırılıyor. İnsanlar çocuklarının, bebeklerinin parça parça bedenlerini kameralara gösterip acıyla haykırıyorlar; bir “insan” çıkıp “önceden bombalanacağı duyurulan yerlere çocukları götürüp koyuyorlar, ölsünler diye” diyebiliyor!...
Hayatının en güzel günlerini yaşayan, dünyanın öbür ucundaki genç insanlar, diplomalarını riske atarak okullarını işgal ediyor, o parçalanan minik bedenlerin adlarını kütüphanelere, salonlara veriyor; dayak yiyor, tutuklanıyor, okuldan atılmayı, geleceğini harcamayı göze alıyor bu soykırımı durdurmak için...
Fotoğraf karesinde iki çocuk... İşgal altındaki Filistin topraklarında “açlıktan” birer gün arayla ölen iki çocuk... Filistin’den gelen görüntülerden çok küçük detaylar bunlar... Gerçekliği anlayabilmeye, anlatabilmeye yarayan detaylar...
5 milyondan fazla nüfuslu, 16 şehir ve 54 kamptan oluşan bir ülke. Ve sürekli İsrail ablukasında, saldırıları altında olan ve yerlerinden edilen bir halk... Filistinlilerin bir o kadarı da dünyanın dört bir yanına dağılmış ve dünyanın dört bir yanında toprakları için mücadeleyi sürdürüyor. Ve aynı şekilde, dünyanın dört bir köşesinden gelen insanlar Filistin’in geride kalan topraklarında (Gazze Şeridi ve Batı Şeria) siyonizme ve bu insanlık düşmanlarına karşı mücadele ediyor.
Nazi soykırımından kaçan bir halka kucak açmışlardı onlar. Ve ‘48 Nakba’sıyla yaşamaya başladıkları katliam, soykırım ve topraklarından sürülme, 76 yıldır sürüyor... Her geçen yıl işgal, sömürü, katliamlar derinleşiyor. Bugün artık dünyanın dört bir köşesinde dünya vatandaşı oldu Filistinliler. Ve tüm dünyada savaş karşıtı eylemlerin, ayaklanmaların başladığı 60’lı yıllarda, dünya çapında devrimcilerin ve savaş karşıtlarının çekim merkezi, enternasyonal mücadelenin kalbi oldu Filistin. 69’da gencecik bir Filistinli devrimci kadın olan Leyla Halid, uçak kaçırma eylemi ile “dünyanın ilk kadın hava korsanı” olarak tarihe geçecek, Filistin’in adını ve devrimci mücadelesini dünyaya duyuracaktı.
Açılan bu yoldan, Deniz Gezmişlerin de aralarında olduğu sayısız ülkeden, sayısız devrimci örgüt ve sayısız devrimci genç geçerek, Filistin’de silahlı eğitim alarak emperyalizme, faşizme, siyonizme karşı mücadelelerini yiğit Filistin halkıyla birleştirecekti. Aradan geçen yarım yüzyıldan sonra, Leyla Halid’in ilk eylemini yaptığı yaştaki Amerikalı bir genç kadın, Filistinlileri korumak için kendini tanklara karşı siper edecekti. Rachel Corie, dünyanın öbür ucunda rahatça yaşarken, diğer ucunda yaşayan bir halkın acılarına kayıtsız kalamamış, “insan” olmanın verdiği duygu ile Filistin topraklarına gelmiş, İsrail tanklarına karşı bedenini Filistinli kadın ve çocukların önüne siper etmiş ve paletlerin altında ezilmişti. Belki çok cesurdu, belki de sarışın bir Amerikalı olduğu için İsrail savaş makinesinin kendisine zarar vermeye cesaret edemeyeceği gibi çocukça bir duyguya sahipti... Ama sonuçta, başkasına atılan tokadı yüzünde hisseden bir “insan”dı.
Dünyaca ünlü bir gitarist sahnenin ortasında Filistin bayrağı açıyor, Filistin bayrağının “yasak”landığı bir festivalde dünyaca ünlü bir aktrist Filistin bayrağı renklerinde elbisesi ile kırmızı halıda yürüyor. Bir milletvekili kararlarını protesto için mecliste Filistin bayrağı açıyor ve milletvekilliğini kaybediyor... Herkes gücünün yettiği ölçüde bir taş atıyor bu savaşta. Ve elbette ki onlarca yıldır özgürlük mücadelesi veren Filistinli gerillaları, ellerinde taşlarla tankların karşısına dikilen çocuk taş generalleri unutmuyoruz, ancak bu başka bir yazının konusu.
İnsanlık, onlarca yıldır, tüm dünya savaş makinesinin beslediği ve desteklediği siyonist İsrail’e karşı bir savaş veriyor. Tankın, topun, tüfeğin, SİHA’nın, nükleerin yetmediği yere ideolojik savaş makinesi giriyor ve “dikkat etmezsek medya mazlumlardan nefret etmemize ve zalimleri sevmemize” neden oluyor.
Ve “insan”lığımızı kaybetmemize...
Sibel Deniz