Feqiye Teyran, 1590’da Hakkari’nin Bahçesaray ilçesinin Verezus köyünde doğdu. Cizre Medresesi, Finike, Hizan medresesinde eğitim gördü.

Tarih, sanat, felsefe alanında eğitim aldı. 1621’de Meleye Ciziri ile tanıştı. Esas adı Muhammed’dir. Muhammed Feqiye Teyran... M.H. şeklinde kendini tanıtırdı. Muhammed Hakkâri anlamına geliyor. Kürt edebiyat tarihinde onun gibi adını kısaltana rastlanmamıştır. Bu isimle kendi çağdaşları arasında ve halk içinde tanınmıştır. Meleye Ciziri’nin şiirlerinde bu şekilde geçiyor.

Yunus Emre’yle karşılaştırdığımızda, benzer ve benzemeyen yönleri olduğunu görüyoruz. Her ikisinde de aşk ibadet şeklinde kullanılmıştır. Bu aşk dine bağlı ama bu aşkın hangi dine bağlı olduğu belli değildir. Feqiye Teyran demiş ki, “Ben ne camiye giderim ne kiliseye, aşk ortaya çıkmadığı sürece hiçbir anlamı yoktur. Aşksız ibadet olmaz.”

Her ikisi de mezhep, din kabul etmeyen bir aşkı savunur. Aşk onun için bir mezheptir, dindir. Yunus Emre gerçek, ilahi aşka ulaşmak için yazar, Feqiye Teyran ise mecazi aşka ulaşmak için yazar. Aralarındaki belirgin fark budur. “Şu an ben mecazi bir aşk içindeyim, umuyorum ki ben gerçek aşka ulaşabilirim.”

Yunus Emre, beylerin, paşaların katliamcılığı üzerine yazmıştır. Feqiye’ye baktığımız zaman hem onların zulmüne dikkat çekmiş hem de bu zulmün nasıl aşılacağının yolunu söylemiştir. Onların tahtının devrilmesi gerektiğini, yıkılması gerektiğini söylemiştir. Bazı şairler vardır mirlere, beylere söylemişlerdir. Bunlar önemli eserler verememişlerdir. Bunları eleştirmiş “Sen ne yağmursun ne rüzgarsın, sen ezilenlerin ozanısın, dengbejisin.”

Gülbahar dergisinde Prof. İzzettin Mıstefa Resul, ondan bahsetmiş, “Benim halkın yanında yer almam lazım, mirlerin ve beylerin yanında değil.” Kalemini kağıdını alıp zindana atmışlar, işkence etmişler, kalbini kırmışlar. Bu kadar zulme rağmen, demiş ki, “Ben pişmanım demeyeceğim. Ben gideceğim Kürt halkına anlatacağım kahramanlığı, yiğitliği, onlara yol göstereceğim.” Ümidini hiç kaybetmiyor. Bir gün gelecek, aşk öne geçecek, halk uyanacak, kendine gelecek, bu zalim mirlerin tahtını ortadan kaldıracak. Bu söylediklerim halkımın elinden düşmeyecek, onların elinde altına dönecek ve her zaman orada aynı değerde kalacak.

Mirlerin, devletlerin, egemenlerin himayesinde olan şairler, hiçbir zaman onların iktidarlarının aşılmasına dair bir şey söylememişler, onların aşılacağından ancak söz etmişlerdir. Feqiye Teyran’dan şu beklenilemezdi, zulmün olduğu yerde buna işaret etmemesi...

 

Feqiye Teyran’da Felsefe

Klasik Kürt şairlerinin en önemlilerindendir. Edebiyat ve felsefenin dışında, çok açık, net bir duruş sergilemiştir. Felsefe her şeyden önce olgunlaşmadır. Felsefenin sayesinde halktan tutun, evrenin ötesine kadar sorgulama yeteneğine ulaşabilir ve bununla da hareket edilebilir, bir çıkış yakalanabilir.

Feqiye Teyran’da bu felsefeye göre fikirler yazmış. Onun felsefesini tanımamız lazım, o yalnızca Kürtlerin arasında değil tüm çevrede çok önemlidir. Dünyanın oluşumu üzerine kafa yormuştur. “Ey Su” şiirinde ateş, su, toprak, rüzgârın doğanın oluşumundaki önemi üzerinde durmuştur. Bu dört temelle dünyanın oluştuğuna inanıyor. Din kitaplarında da bu dört unsur vardır. Feqiye Teyran bir okur ve alimdir. Eserlerinde Sokrat ve Platon gibi birçok filozofun adı geçer. “Temiz bir ruh ancak olgunlaşmış bir beyinle olur”.

 

Ahlak

Bir toplumun toplum olabilmesi için nelere gerek vardır. Ahlak, olgunlaşmış bir beyin, temiz bir ruh... Eğer bunlar olursa sağlıklı, temiz, barış içinde bir toplum olur. İlk defa Feqiye Teyran’ın şiirlerinde karşıtlar çelişkisine rastlıyoruz. Dünyadaki her şey zıtlar üzerine kurulmuş, kâinatın kendisi de. Kâinatta var olan her şey zıtlıklardadır. Bunu Feqiye Teyran şiirinde yazıyor. Bugün de felsefenin temel ilkelerinden birisidir.

Bugün baktığımız zaman Feqiye Teyran’ın felsefesi gibi toplumsal ilişkilerin aşılmasında kullanacağımız bir felsefe var mı acaba? O bunlardan bahsettiği zaman Kant, Hegel vb. felsefeciler dünyada yoktular. Feqiye Teyran’ın yaşadığı koşullarda Avrupa’da yaşam nasıldı? Orta Çağ koşullarıdır, çok kötüdür. Din ilişkisi egemendir. Engizisyonu aklımıza getirsek ne kadar olumsuz koşullar olduğunu anlayabiliriz. Bir papazın kararı ile insanın kafası kesiliyordu. Bu karanlık dönemde Feqiye Teyran gibi bir adam ortaya çıkmıştır. Bu coğrafyada ne kadar ileri bir adamın ortaya çıktığını görüyoruz. Acaba o zaman gerici miydi? Hayır değildi.

Feqiye akla çok önem veriyordu. Ancak akılla problemlerin çözülebileceğini söylüyor. Bir nasihatinde, toplumun gelişmesi, kendi nefsi için şöyle diyor: “Büyük su ses çıkarma zikir yap ama gürültü yapma.”

Edebiyatın bütün eleştirmenleri, bir eserin sadece edebi olması yetmez, aynı zamanda toplumsal ilişkilerle bağlantılı olmalıdır. Gerçekçi olmalıdır. Böyle bir esere bakıldığında, sadece edebi eser olmadığını, toplumun kendisini yansıttığını görüyoruz. Tüm toplumu eserinde bulabiliyoruz. Kadın, erkek, yönetici... C. Süreyya “Şiir tüm anayasalara karşıdır, tüm iktidarlara karşıdır.” der. Şair sadece kendi döneminin tanığı değil, aynı zamanda sorumlusudur. Eğer sessiz kalınırsa, yapılan zulmün ortağıdır, sorumlusudur. Ama o mir çocuğu olmasına rağmen mirlikten vazgeçiyor, sıradan bir adam haline geliyor, şehir şehir dolaşıyor, halkının sorunlarını anlatıyor, işkence görüyor, zindana atılıyor, bedel ödüyor. “Beyler ve mirlerin adı olduğu sürece şiirler yazmaya devam edeceğim, kâğıtlara dökeceğim; ne camiye, ne kiliseye gideceğim.” Sadece aydın, entelektüel değil, aynı zamanda bir devrimci ve bir kahramandır.

Kendi şiir yazım tarzında birçok şiiri serbest vezinle yazmıştır. Avrupa’dan önce ilk defa yeni, modern şiiri yazmıştır. Hem de çok güçlü tarzda yazmıştır. Geleceği görür gibi yazmıştır. Dörtlük, kasideler yazmış ama en çok serbest vezinle yazmıştır. Aruz yoktu, hece yoktu. Çok anlaşılır bir dil kullanmıştır. Onun döneminde daha çok aruzla yazılmıştır. Ona göre yazdığı şiir, yeni dönem, yeni sistem oluşturacak olan halkın anlayabileceği dili seçmiştir. Halkın ortak dilini kullanmıştır. İnsan onun şiirini okuduğunda çok karışıktır. İnsan dünyevi mi olduğunu anlamaya çalışır. Dünyevi bir aşk olduğunu görür. Avcılık, serap, meyhane, sarhoşlukla ilgili şiirleri yoktur. Doğa, ahlak, felsefe, tarih esas konularıdır.

Bir yazarı, bir şairi anlayabilmek için eserlerine bakmak yeterlidir. Onları tanıdıktan sonra, onların şiirlerini tartışmaya gerek kalmaz. O yalnızca şair, yazar, felsefeci değil kendi koşullarında çok mütevazı bir entelektüeldir. Mirlerin halkın üzerine yaptığı saldırıya karşı çıkmıştır. Kürtler üzerinde mirlerin baskısı vardır. O da bu şiddete başkaldırmıştır. Bu dönemin şairleri için çok önemlidir. Derler ki; Feqiye Teyran, Cizre’de medresede öğrencisiyken suda bir elma buluyor. Bu elmayı alıyor, tam ısırırken elmanın suyu boğazına takılıyor. Elmayı alıyor eline Botan suyunun kaynağı Dicle’ye gidiyor. Su boyunca tüm bahçelerde durarak elmayı karşılaştırıyor. Verazus köyüne geliyor, elindeki elmanın benzerini orada buluyor. Bahçenin sahibini bulup “Bu elma size ait.” diyerek ona elmayı veriyor. “Cizre’de suyun kenarında buldum, ya beni affedersin ya da benden ne istiyorsan onu yapmaya hazırım.” Adam çobanlık yapmasını istiyor. Yedi yıl onun yanında çobanlık yapıyor. Yedi yılın sonunda tekrar soruyor; “Beni affedecek misin?” diye. Adamın yeni isteği şu oluyor, “Benim bir kızım var, gözü görmüyor, dili dönmüyor, ayakları sakat yürüyemiyor, onunla evlenmeyi kabul edersen affederim seni.” diyor. Kabul ediyor. Düğün dernek kuruluyor. Gerdeğe girdiğinde görüyor ki evlendiği kız sakat değil. Ayrıca dünya güzeli bir kızdır. Feqiye kabul etmek istemiyor. Babası ona, “Gözü kör, dışarıyı görmemiş, kulağı sağır daha kötülük bilmiyor, ayakları sakat, dili lal, kötü söz söylemiyor. Kızım sana dediğim gibi.” Bunun üzerine Feqiye eşiyle birlikte ölene kadar orada yaşıyor.

Hala onun evi köylüler tarafından korunuyor, eşyaları duruyor, kapısına kilit vurulmamasına rağmen hiçbir eşya kaybolmuyor. Evin bahçesindeki çiçeklere asla dokunulmuyor. Mezar taşı yerine ağaçlar ona eşlik ediyor. Kuşların dilini bildiği söylenen Feqiye Teyran’ın mezarının üzerinden kuşlar hiçbir yere ayrılmıyor. Mezarından bir şey almak suçtur, mezarı üzerine düşen her şey orada kalır. Mezarı Botan çayının kenarında bulunuyor.

ÖNSÖZ, 3. Sayı, Kış ‘06