Türkiye’de siyasal ve toplumsal gelişmeleri ele alırken alabildiğine kolaycılığa kaçılıyor. Tüm gelişmeleri kişilerin eğilim ve istekleriyle, yöneticilerin düşünce ve eylemleriyle açıklamaya çalışıyorlar. Oysa o yöneticilerin düşünce ve eylemlerinin altta yatan maddi gelişmelerle açıklanması gerekiyor.
Bireyin eğilimleri, düşünce ve eylemleri, o bireyin tuttuğu yere bağlı olarak görece önemli rol oynar. Kuşkusuz bu böyledir. Reis’in “tek adamlığı” konusunda da böyledir bu. Fakat yine de asıl sorun ortada durmaktadır. Tek bir bireyin bu “tek adam”ın arzuları, eğilimleri, düşünce ve eylemleri nasıl etkin konuma gelmiştir? Açıklanması gereken budur. Yoksa “tek adam” rejimi, RTE’nin yapıp ettikleri... Üzerine boş gevelemelerden bir adım öteye gidilemediği gibi, siyaset sahnesinde yavan bir RTE karşıtlığından öteye geçilemez. Şu anda düzen içi muhalefet tamamıyla bu sığlıkta siyaset yürütürken, sosyalist hareketin de önemli bir kısmı aynı kulvarda ilerliyor.
Erdoğan ve temsil ettiği kesimin “hiçbir şey oldukları için her şey olabilmelerinin” nasıl mümkün olduğunun en doyurucu açıklamalarından birini, Setenay Berdan “Yeni Evrenin Devrimleri” adlı çalışmasında vermiş bulunuyor. Bu başarılı çalışmaya işaret ederek devam edelim.
Bin bir türlü hilenin, yolsuzluğun olduğu bir dizi seçimle adımını attığımız “yeni sistem” bu “tek adam rejimi” sınıflar savaşımının bundan sonraki seyrinde önemli bir etken olarak hesaba katılmak zorunda. Emekçiler hukuki alt yapısı hala oluşturulmaya çalışılan bu “yeni sistemi” zaten grev yasaklarından, KHK ile işten atılmalardan, polis teröründen, emir-komuta işleyen adalet/yargı sisteminden... Gayet iyi tanıyorlar. Mücadelelerini zaten iki yıldır fiili olarak işletilen bu “yeni sistem” şartlarında yürütüyorlar.
Hiç kuşku yok, mevcut egemenlik aygıtındaki her değişim önemlidir. Bu değişim sınıflar savaşının güçler dengesine göre gerçekleşir ve tersten bu savaşı doğrudan etkiler. Fakat bu şartlarda bir değişiklik oldu diye “her şey bitti” demenin alemi nedir? “Bu son şansınızdı, bir daha seçim olmayacak” diye yığınlara korku salmanın?
Bu propagandayı yapanlara bakın. CHP malum. Düzenin has partilerinden. Böylesi görüşleri dile getirmesi, geniş emekçi kesimleri düzenin bir cephesine yedeklemek istemesinden kaynaklanıyor. Peki kendini emekten yana gören parti ve hareketlere ne demeli? “Tek adam rejimi” karşısına “parlamenter sistem” ile çıkmalarının ne anlama geldiği üzerine en ufak bir kafa yormuşlar mıdır? “Parlamenter sistem” dedikleri yapı on yıllar boyunca görüp deneyimlediğimiz faşist aygıttan onun yasalarla oluşturduğu düzenden başka nedir ki!
Burjuva egemenlik düzeni sabit değildir. Sınıflar savaşının seyrine göre zorunlu “bozulmalar” ve değişimler gösterir. Bugüne değin çok farklı aşamalardan geçtik. Emekçilerin mücadelesi gelişti. Geniş kesimler bu mücadelenin içine çekildi. Yükseliş ve alçalışlar yaşadık. Sert saldırılara uğradık, kısmi yenilgiler ve zaferlere tanık olduk. Nice yasaklar ve saldırılar fiilen boşa çıkarıldı. Yasalar işlemez kılındı. 24 Haziran ile resmen adım atılan “yeni sistem”de de tüm bunları yaşayacağız. Kimi zaman çok daha zor olacak işimiz. Kendini daha iyi tahkim etmiş hasımla kapışacağız. Daha saldırgan yasalar ve uygulamalarla boğuşacağız. Ama mücadele devam edecek.
Emekçiler için “geriye dönüş”, bu “tek adam rejimi” karşısında “parlamenter sisteme dönüş” söz konusu değil. Tüm iplerin tek bir adama, tüm iktidarın tek bir noktaya toplandığı bir iktidar piramidi, tüm tepki ve darbelerin de o tek bir noktaya yönelmesinin şartlarını yaratıyor. Gezi tam da bu fiili durumun patlamasıydı. Son seçimlerden sonra resmi olarak da önü açılan ve merkezileşme ve yoğunlaşmada en üst aşamaya ulaşan yapı, kendi karşıt güçlerini de bir araya getirip yoğunlaştıracaktır. Ve buradan eski “parlamenter sisteme” değil, daha ileriye, halk iktidarına doğru yürünecektir. Yaşam bu doğrultuda akıyor. Yeter ki emekçi yığınlara bu gerçeklik tüm açıklığıyla anlatılsın, kavratılsın. Tarih ilerlemesini sürdürecektir.
Sinan Kaleli