“Artık her şey bitti. Ücretmiş, zammış... Hayır, şu an sadece tek bir şey var: Devrim!” Bu sözler bir işçinin haykırışı. Üstelik herhangi bir siyasal örgütlenmede yeralmayan bir işçinin! İşçilerin durumlarının en özlü ifadesi. Bir isyan çığlığı. Sessiz öfkenin henüz zor işitilen cılız sesi!
İşçilerin “toplumsal ruh halini” anlamak isteyen herkes bu sözlere dikkat etsin. Kendini bilmem ne türden “kampanyalara” hapseden seçkinci aydın siyaset tarzının anlamaya muvaffak olamadığı patlamak için fırsat kollayan bu öfke, şimdi bütün OSB’lerde, fabrikalarda, şantiyelerde, emekçi semtlerin merdiven altı atölyelerinde mayalanıyor. Öfke artık kınına sığmıyor. Bıçak kemikte!
Sermaye sınıfı ve faşist iktidar bunun çoktandır farkında. Gezi üzerinden tehditler, “sarı yelek” avına çıkmalar, sürekli tutuklamalar, ardı ardına verilen cezalar, soruşturmalar, kovuşturmalar... Yetmedi, artık aleni tehditler, emekçileri iç savaş korkuluğu ile sindirme istekleri (RTE’nin 16 Aralık tarihli konuşmaları) devrede. Bütün bunlar salt seçim manevraları mı? “Gündem saptırma” çabaları mı? Bütün bunları “yüksek siyasetin oyunları” mı sanıyorsunuz! Gelmekte olana hazırlanıyor sermaye sınıfı ve faşist devlet.
İşsizlik kabusu tüm işçilerin yakasında. Dev firmalar “şu kadar işçiyi çıkarmak zorunda kalacağız” diye el altından fısıltı yayıyor. Sırf işten atılma söylentisi bile soluksuz bırakıyor işçileri. Başlarının üzerindeki bu öcü geçici felç ediyor çoğunu. Hareketsiz bırakıyor. Ama korkunun ecele faydası yok! Öyle ya da böyle geliyor işten atılma sırası. Gergin bekleyişin hareketsiz bıraktığı işçiler, kınından sıyrılan öfkenin iletkeni oluyor boylu boyunca. Patlamak için gün sayıyor öfke. Sebep arıyor patlamak için.
Konkordato ilan eden büyük firmalara bağlı çalışan yüzlerce taşeron firma bir anda iflasla yüz yüze geliyor. (Hükümetten ihalelerle semiren dev firmalardan sadece 3 tanesinin konkordato ilanı 500 taşeron firmayı uçurumun eşiğine getirdi bile!) İnşaat sektörünün onbinlerce işçisi esir kampından beter şartlarda çalıştıkları şantiyelerden kovulmak üzere.
Organize sanayi bölgelerinde bizzat patronların yaptıkları toplantılarda dile getirilenler yıkımın büyüklüğünü gözler önüne seriyor. Şimdilik ihracat firmaları bir parça dayanabilecek durumda. Diğer bütün kesimler, çorapçısı, dökümcüsü, ayakkabıcısı, tekstilcisi... “çarklar durdu” diye ağlaşıyor. İşlere ara veriliyor, işçiler “ücretsiz izin”e çıkarılıyor. Kriz, işçileri yıkıma sürüklüyor. Hala krizlerle devrim arasındaki bağlantıyı görmüyor musunuz!
Son 4-5 ayda aileleriyle birlikte ele alındığında 5 milyondan fazla emekçi yaşamdan kovulmuş durumda. Şairin dediği gibi “Bir kavmi uykusundan uyandırır bu haller,/Doğar aç midelerden nur topu ihtilaller.”
Öfke büyüyor. Sınıfsal içgüdü artık bilinç haline geliyor. Yukarda alıntıladığımız sözler bunun apaçık ifadesi. Evet daha çok yolumuz var örgütlenme ve hazırlıklar için. İşçi sınıfı kendi örgütlenmesini ve hazırlıklarını tamamlamaktan çok uzak. Buna kuşku yok. Hayal aleminde değiliz. Ama öfke büyüyor, kınına sığmıyor. Sınıfsal içgüdü sınıfsal bilince dönüşüyor.
Bir ayaklanma havası var ufukta. Bu baskı cenderesini paramparça edecek bir öfke patlaması yaklaşıyor. Uğultuları dinleyin! Yaklaşıyor engellenemez olan. Bizim çağrımızla değil, bizim isteğimizle değil! Kaçınılmaz olan, mevcut şartların zorunlu sonucu olan şeklinde geliyor. Görevimiz gelmekte olana hazırlanmak, en geniş işçi kesimlerine bunu anlatmak, pratik hazırlıkların neler olduğunu bıkmadan usanmadan açımlamak, örnekler yaratmak, örnekleri yaygınlaştırmak için her türlü yol ve yöntemi kullanmak... Hayal aleminde değiliz! Yolumuz uzun, eksiğimiz çok. Ama bu kaçınılmaz olana hazırlanmaktan, onun gereklerini yerine getirmeye çalışmaktan başka bir yolumuz da yok.