Sudan’da ElBeşir sonrasının ilk hükümeti 9 Eylül’de yemin ederek görevine başladı. Başbakanlığa atanan ekonomist Abdullah Hamduk, daha öncesinde söylediği gibi “teknokrat kabinesini” kurmuş oldu. Bilinen bir durumdur. Bir yerde “teknokratlar kabinesi” varsa, orada uluslararası sermayenin adamları ekonomi yönetimini üstlenmiş demektir!
Kabinenin göreve başlamasıyla belirli süredir alçalma eğrisi çizen devrimin birinci dönemi kesin olarak kapanmış oldu. Uluslararası sermaye güçlerinin yoğun faaliyeti ve devrim cephesinin yarı gönüllü üyelerinin düzene yönelişi sonucu geriye doğru büyük bir sıçrayış yapan devrimin ilk perdesi indi.
Gelişmeleri kısaca hatırlayalım.
5 Temmuz’da ÖDBG (Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri) ile AGK (Askeri Geçiş Konseyi) arasında uzlaşma sağlanmış, o tarihten sonra “geçiş sürecini yönetecek” Egemen Konsey’in oluşumu sürekli ertelenip durmuştu. Bu ertelemenin ardında ÖDBG saflarında gittikçe büyüyen ayrışma ve tartışmalar ve tabii AGK’nin bu bölünmenin gerçekleşmesini beklemek için oyalama taktiği yatıyordu. Birlik içindeki düzen yanlıları, en başta da Ümmetçiler (Milli Ümmet Partisi) bir an evvel imzaların atılıp düzenin tesisinden yanaydı. Anımsanacağı gibi Mayıs sonundaki politik genel grev sürecinde de ElMehdi’nin liderliğini yaptığı bu parti yan çizmiş, Sudan Komünist Partisi’nin (Meslek Odaları Birliği aracılığıyla) sert açıklamaları ve sokağın gücü sonucu sürece katılmak zorunda kalmıştı. Devrim cephesinin heterojen yapısının bu ayrışmayı gündeme getirdiğine daha önce dikkat çekmiştik. Özellikle 3 Haziran katliamından sonra devrimin en kritik dönemecine girilmiş oldu. Devrim son bir kez ileri atıldı. Askeri Konseyin bütün tehditlerine rağmen sokaklara çıkıldı. Katliam mevcut denge durumunu bozamamıştı. Saldırılar arttı. Karşı koyuşlar da. Devrim cephesinin uzlaşmacıları iyice sağa çark etti. Katliam sonrası AGK’yi meşrulaştırmayı reddederek uzlaşmaya karşı çıkan ÖDBG, bir ay sonra uzlaşma masasına yöneliyordu! Bu şartlarda “kırılgan uzlaşı” gerçekleşti.
Uzlaşıya “Sudan Devrimci Cephe” çatısı altındaki silahlı gruplar itiraz etti. İşin ilginci aynı gruplar bir başka çatı örgütünün, “Sudan’ın Çağrısı” örgütünün de üyesiydi ve “Sudan’ın Çağrısı” grubunun liderliğini Ümmetçilerin lideri ElMehdi yapmaktaydı! SKP’nin uzlaşma karşıtı açıklamaları da gündeme düştü. Komünistler mevcut durumu geriye çark ediş olarak değerlendiriyor, ÖDBG bileşenlerine devrimi yükseltme çağrısı yapıyordu. Bu baskı altında uzlaşma metninin imzalanması sürekli ertelenip durdu.
Askerler ipleri bırakmamakta direniyorlardı. Uzlaşma taslağına göre İçişleri ve Savunma bakanlıkları askerlerdeydi. Özellikle İçişlerini elinde tutan güç, hasımları karşısında asıl gücü elinde tutuyor demektir. Egemen Konsey’in ilk 21 ayında da zaten askerler başkan olacaktı. Bu, devrim için apaçık bir yenilgi, bir teslimiyet demekti. Gerek silahlı gruplar, gerekse SKP böyle düşünüyordu. 1 Ağustos’ta yaptığı açıklamada SKP, mevcut taslağın cuntanın arzuladığı egemenliği ona sunduğuna işaret edip “köklü bir değişim sağlanana kadar halkı sokaklarda mücadeleye” çağırdı. Birlik üyelerine de görüşmeleri terketme çağrısı yaptı. En başta ElMehdi olmak üzere Birlik üyeleri çağrıya katılmadı, müzakerelere devam etti. Artık devrimci odaktaki çatlak ayrışmaya dönmüştü. 4 Ağustos’ta uzlaşma metnine imzalar atıldı! Komünistler bu anlaşmayı reddettiklerini ilan ettiler.
Peki şimdi yeni bir isyan dalgası yükselecek miydi sokaklardan? Yeni bir ayaklanma çıkmayacağını uman, hatta komünistlerin varlığı yüzünden ÖDBG’ye mesafeli duran İslamcıların, bu çekilme kararı sonrası daha yakınlaşması gibi olumlu etkisi olabileceğini söyleyen yorumlar görünüyordu köşe yazılarında.
Uzlaşma metnine imzalar atılmıştı ama daha Egemen Konsey’in oluşturulması ve bir resmi imza töreninin yapılması gerekiyordu. Konsey’e sunulacak sivil isimlerin belirlenmesi tam bir curcuna oldu. Defalarca ertelendi Konsey’e sunulacak isimlerin belirlenmesi. SKP hiçbir şekilde sürecin içinde yer almayacağını ilan etmişti. Birlik’in üyeleri arasında pazarlıklar sürüp gidiyordu. Nihayet 17 Ağustos’ta Egemen Konsey için resmi tören yapıldı. Birlik adına yapılan uzun ve ağdalı konuşma on beş ayrı mesajla süslenmiş iyi dilek temennisinden başka bir şey değildi. Bu konuşma ile birlikte Birlik, devrimin bu faslının kapandığını resmen ilan ediyordu!
Ama uzlaşmacılar rahat değildi. SKP’yi denetim altına almaları gerekiyordu. Bu nedenle Birlik’in yatay ve gevşek yapısı yerine, daha merkezi bir dikey örgütlenmeye gidilmesini önerdiler. SKP oyunu görmüştü. Genel Sekreter ElHatip’in ağzından bu öneriyi reddetti: “Bu bloklar arasında yatay ilişkiyi tercih ediyoruz, böylece her bir güç başkalarının vesayetine girmeden bağımsızlığını koruyor... Bizler tek bir partiye dönüşemeyecek ayrı programlara ve düşüncelere sahip kuvvetleriz... Bu gruplar arasında herhangi bir vesayet, tehlikelidir!” Ümmetçilerin oyunu böylece boşa çıkmış oluyordu.
Karşı-devrim dizginleri büyük oranda eline aldı. Cancavid (Acil Destek Kuvvetleri) hala resmi varlığını koruyor, onun başındaki meşum Hemeti, Askeri Konseyin de, Egemen Konsey’in de iki numarası olarak koltuğunda oturuyordu. Durum öyle garip ki, gazeteciler çiçeği burnunda başbakana Hemeti’ye güvenip güvenmediğini soruyorlardı.
Askerler hem konumlarını pekiştirmiş, hem de toplumda beklenti yaratacak müttefiklere kavuşmuş durumdaydı artık. Silahlı isyancı gruplar gerek Birlik’in çabaları, gerek uluslararası sermaye güçlerinin çevreleme girişimleri, gerekse yeni başbakanın görüşmeleri ile bekleme konumuna geçtiler. Bu kuvvetlerin “Sudan’ın Çağrısı” altında ittifak kurdukları ElBeşir öncesinin başbakanı Ümmetçi ElMehdi ise ittifak başkanlığından istifa ederken “yeni görevler soyunmak” için kamburlarından kurtuluyordu.
Teknokrat hükümet, uluslararası sermayenin icra organı, “Sudan’ın (Kemal) Dervişleri” olarak kolları sıvadı. 200 günlük acil eylem planları hazırlanmıştı bile. Kredi musluklarının önündeki engeller kaldırılıyor, “teröre destek olan ülkeler listesi”nden çıkarılma adımları atılıyor, emperyalist merkezlerden ve bölge gericiliğinden art arda yeni hükümete destek açıklamaları geliyor. Başbakan 3 Haziran katliamına yönelik soruşturma emrini vererek yığınların da güvenine mazhar olma yolunda bir jest yapmış oldu. Devrimin bu faslı bittiğine göre düzenin tesisine hız verilebilirdi artık!
SKP devrimin zirve noktayı çoktan geride bıraktığının farkında. Ve tamamlanmamış görevler duruyor ortada. Bu nedenle Konsey’de ve hükümette yer almadan, emekçi halkla birlikte çalışmaya devam edeceğinin altını çiziyor. Artık devrimin “sivil yönetim” talebiyle “barışçıl bir şekilde” katedebileceği mesafe kalmadı. Bu yöntemle ve heterojen politik aktörlerle yürünen yol bitti. Eski müttefiklerin büyük kısmı barutlarını tüketti ve düzenin tesisine yöneldi. Artık devrim, ancak ikinci bir büyük kalkışma ile hedefine yürüyebilir.
Yokluk had safhada. Gıda krizine iki ay önce işaret etmişti SKP. Kolera salgını yayılıyor, koleradan ölümler de. Sokaklarda hala eylemler oluyor. Devrimin özgürleştirici etkisi ve kitlelerin kazandıkları özgüven, sık sık çeşitli gerekçelerle küçük isyanların tetiklenmesine yol açıyor. Kah bir valinin hesapsız bir adımı oluyor isyan gerekçesi, kah Darfur’da olduğu gibi ekmek ve akaryakıt kıtlığı. Ya da bir çevre eylemi, öğrencilerin otobüs eylemi, suçluların yargılanması talebi... 23 Eylül’de Sudan’ın pek çok kentinde Darfur’daki eylemcilerle dayanışma gösterileri vardı. Yaygın ve güçlü eylemlerdi. Henüz devrimin ikinci dalgasını başlatmaktan uzak bu eylemler. Mevcut sorunlar birikmeye devam ettikçe ikinci dalga için gerekli gücün biriktiğine tanık olacağız. Ve işte o zaman şu an tarihsel rollerini oynayan uzlaşmacıların engellerinden de kurtulmuş olan devrim, çok daha güçlü vuruşlarla dövecek düzenin burçlarını.
Sinan KALELİ
24.09.2019